Uzun bir pandemi sürecinden sonra geçtiğimiz senenin birçok açıdan faydalı ve bereketli geçtiğini, bu şekilde kardeşliğin pekiştiğini vurgulayan Yıldırım, bu sene Özgür-Der Üniversite Gençliği’nin yapacağı çalışmalara da değindi. Haftalık dersler, kitap tahlilleri, siyer sohbetleri, gündem değerlendirmeleri, kahvaltılar ve forumlarla geçecek olan dönemin ayrıca gezi ve sosyal etkinliklerle de taçlanacağını söyleyen Yıldırım daha sonra sözü konuşmacılara devretti.
Hülya Şekerci, kendi hayatından örnekler vererek konuşmasına başladı. Kendisinin ve arkadaşlarının düşüncesinde üniversite okumanın önemli bir ideal dahilinde olup Müslüman bir sosyolog olmayı büyük bir hedef olarak belirlediklerini fakat maalesef günümüzde çoğu üniversite öğrencisinin daha çok para kazanmak, güzel bir kariyer elde etmek gibi bir hedefle üniversiteye geldiklerini ifade etti. Devamında Şekerci, üniversitede Müslüman gençlerin varlığının büyük bir önem arz ettiğini vurgulayarak Müslüman gençlerin üniversitede varlık gösterirken bir yandan da sorumluluk almaları gerektiğini söyledi. Gençlerin hem kendilerini geliştirip hem de diğer insanlara bilgi ve bilinç aktarma gayretinde olmaları gerektiğini belirtti. Üniversitelerin öğrencilere bir özgürlük alanı gibi sunulmasına karşın gerçekte resmî ideolojinin kuşattığı mekanlar olduğunu, modern düşüncenin kişilere zorla dayatılarak bir eğitim alanı oluşturulduğuna değindi.
Üniversiteli öğrencilerin özgürlük ve kimlik meselesine bakış açısının değişmesinde bir Müslümanın elinden geldiğince çaba ve sorumluk üslenmesi gerektiğini vurgulayan Şekerci bu noktada: “İslami kimliği temsilde ve davette net olunmalı. Allah'ın ölçüleri bellidir. Din ne ise odur. İslam'ı sırf insanların hoşuna gitsin diye olduğundan farklı şekilde gösteremeyiz.” diyerek sözlerini sürdürdü.
Şekerci konuşmasının devamında her ne kadar kuşatıcı bir hegemonya içerisinde olsak da bir Müslümanın bu duruma teslim olup kabullenmesi değil aksine ‘’ İnanıyorsanız üstünsünüz ‘’ ayetini bir bilinç düzeyinde kuşanıp batılı safsataların karşısında mücadele etmesi gerektiğini, bu sayede de inancımızın üstünlüğü ile yapılan çalışmaların bereketleneceğini söyledi.
Ardından sözü alan Musa Üzer, eğer iyi bir Müslüman ve tebliğci olmak istiyorsak ilk önce nasıl bir dünyada yaşadığımızı sorgulamamız gerektiğini vurguladı. Musa Üzer: “Bizim inancımıza mugayir bir dünyada yaşamaktayız. Üniversiteler ise bunun hem teorisini hem de kültürünü ve evrenini üreten kurumlardır. Bunun farkında olmalıyız’’ diyerek konuşmasını sürdürdü.
Devamında Musa Üzer, içinde yaşadığımız dünyanın insanın arzu ve heveslerine göre bir yaşayış tarzı oluşturduğunu, bunu da kişiye sahte bir özgürlük algısı ile sunup onu dönüştürmeyi amaçladığını belirterek bu noktada Müslümana düşen en önemli görevin gittiği her yere değiştirici dönüştürücü olarak gitmesi olduğunu söyledi. Özgürlüğün gerçek manada sadece Allah’a olan kulluk görevimizi gerçekleştirerek yaşanabileceğini söyleyen Üzer, bu noktada bizi bu şekilde kuşatmış bir paradigmanın içinde hem kendimizi hem de çevremizdeki insanları bundan kurtarmak için her zaman beraber hareket etmemiz ve ifsada karşı mücadeleyi sürdürmemiz gerektiğini belirtti.
Bu noktada her bir Müslümanın üniversitede en az bir kişi ile yakından ilgilenmesi, onun daha iyi bir ahlak, daha iyi bir tevhit bilincine sahip olması için çaba göstermesi gerektiğini söyleyen Üzer, bu noktada mazeret üretmeden gerekli hassasiyetin sergilenmesinin önemine değindi. Temel amacımızın hem kendimizin kurtuluşu hem de karşımızdaki insanın kurtuluşunu sağlamak olduğunu söyleyerek konuşmasını bitirdi.
Program soru – cevap faslı ardından sona erdi.
Fotoğraf: Musa Davud Dündar