İlk konuşmacı olan Çağrı İslam, Hallaq'ın, imkânsız devlet başlıklı kitabında; İslam şeriatıyla modern bir devletin bir araya gelmesinin imkânsız olduğunu, bu imkânsızlığın sebeplerinin neler olduğunu, temel ayrışım noktalarını, Müslümanların ve Müslüman aydınların modern devleti bir sorun olarak görmeme, modern devleti tam olarak analiz edememe gibi temel meselelerin nasıl ele aldığını ve tüm bu durumların yanında İslam şeriatı ile yönetilen modern dönem öncesi devlet yapılaşmalarında sisteminin belli başlı noktalardaki uygulamalarının nasıl işlediğine değindiğini ifade etti.
Sözlerine devam eden İslam ''Bugün Müslümanlar, onları yönlendiren aydınlar da dâhil olmak üzere, modern devleti kanıksamakta ve doğal bir gerçeklik olarak kabul etmektedirler. Devletin gelecekte varlığını sürdürmesini tartışmaya açan bazı küreselleşme teorisyenleri ve siyaset bilimcilerin aksine, İslamcı düşünürler ve akademisyenler modern devleti verili ve aslında zamandan bağımsız bir fenomen olarak kabul ederler. Bu sebeple modern Müslümanlar iki gerçeği bağdaştırma zorunluluğu ile karşı karşıyadırlar. Bunlardan ilki devletin ontolojik gerçekliği ve onun inkârı kabil olmayan güçlü varlığıdır. İkincisi şeriat yönetiminin bir biçimini oluşturma gerekliliğinin deontolojik gerçekliğidir. Pakistan'daki İslamcıların anayasal mücadeleleri ve İran Devrimi'nin sonraki süreçte büyük başarısızlıkla sonuçlanması ve büyük yanlışlara yol açması bu önermeleri ispat eder niteliktedir. Buna rağmen devlet İslamcıların ve ulemanın tercihi olan bir şablon kalır. 'diyerek belirti.
İslam, Hallaq'ın kitabın ikinci kısmında modern devleti işlerken perspekivist*** olma amacına binaen devlet hakkındaki teorileri kullanışlı görmüş ve her birinden yararlanmıştır. Devlet adına yapılan değerlendirmelerde oluşan eksikliğin, İslami devletin imkânı ya da imkânsızlığını değerlendirmesinde engel teşkil edebileceği kanısındadır. Bu konuyu ele alırken devletin içeriğini bir değişken ya da değişkenler grubu olarak; biçimini ise en az bir asırdır sahip olduğu ve onlar olmadan asla devletin düşünülemeyeceği köklü yapılar olarak ele alır. Nedir peki bu yapılar? Bunlar beş başlık altında toplanır.
1. Kendine özgü olarak ve yerel bir tarihsel deneyim olarak oluşumu.
2. Egemenliği ve doğumuna yol açan metafizik.
3. Yasama tekeli ve buna bağlı olarak meşru şiddet üzerindeki tekeli.
4. Bürokratik çarkı
5. Sosyal düzendeki, ulusal öznenin üretimi de dâhil olmak üzere, kültürel-hegemonik katılımı.
İfade ettiğimiz bu beş vasıf Hallaq tarafından ayrı ayrı olarak ele alınsa da aslı itibariyle aralarında sıkı bir ilişkinin var olduğuna değindi.
Çağrı İslam, Ulus devlette kuvvetler ayrılığı ile ilgili olarak devletin kendi yapısı itibariyle hiçbir zaman kuvvetler ayrılığı ilkesine uyamayacağına bundan ötürü kuvvetler ayrılığı denen meselenin sadece kâğıt üzerinde kaldığını belirtti. Son olarak İslami yönetim paradigmasına değin İslam sözlerine şöyle devam etti: İslami devlet hiçbir zaman var olmadı. Çünkü devlet moderndir. Modern, kendini özgün bir fenomen olarak ayrıştıran belirli bir ilişki yapısıdır. Özel bir niteliktir. Bu yüzden ''İslami Devlet'' gibi bir kullanıma başvurmak, sadece anakronik düşünceyi beklemekle kalmaz aynı zamanda modern devletle onun ''öncülleri'' özellikle İslami yönetim dediğimiz şey arasındaki yapısal ve niteliksel farklılıkları yanlış anlaşılmasına yol açar.
Kitabın diğer yarısını değerlendiren Enes Yıldız, modern öncesi Avrupa dışı toplumların geniş anlamda sosyal açıdan özerk ve kendini düzenler yapıda olduklarını, bürokrasinin onlara nadiren ve çok zayıf bir şekilde nüfuz ettiğini, geleneksel toplumların birbirinden çok farklı olsalar da modern devletin düzen ve disiplininden gözle görülür biçimde ayrı olduklarını belirtti.
Konuşmasının devamında Yıldız '' modern devlette göze çarpan sosyal ve ekonomik uyumsuzluklar, insani olmayan çalışma şartları ve mutlakıyet çağından zar zor yerleşmiş monarşi sistemi, mafya şiddetinin ve başa çıkılmaz şehir nüfusunun yükselişine yol verdiğini, böylece devletin çok sayıda organize personeli olan, sadece şehir bölgesinde sürdürmekle kalmayıp kontrolünü daha önce yöneticilerin radarı dışında bulunan taşraya da uzanan polis aygıtının kurulmasına ikna olmasına sebebiyet verdiğini ifade etti. Bunun yanında devletin eğitimsel, bürokratik ve disiplin temelli kurumların olgunlaşmasıyla devlet tebaasını oluşturmuştur. Artık devlet, eğitilmiş tebaasının gelişimini tamamlamış birer yetenek, gönüllü bir sadakat ve faydalı bir hevesle desteklemiş birer araç olarak kullanabileceğini ifade etti.
Son olarak Yıldız, devlet-vatandaş ve aile ilişkisine şöyle değindi: paradigmatik devlet paradigmatik vatandaş üretir ve bunun tam tersinin de geçerli olduğunu söylemek adeta bilimsel bir aksiyomu ifade etmektir. Modern devletin vatandaşları olmadan yaşayabileceğini ve yeniden yaratabileceğini söylemek bedenin kan dolaşımı olmadan yaşayabileceğini söylemek gibidir. Bireyler için devletin içinde olmak-ki vatandaş neredeyse tamamen böyledir-devletin çeşitli özelliklerini mikro ölçekte yansıtan toptancı bir tabiiyeti gerektirir. İnsan öznesi içinde devlet gibi öznelliği tanımlaması homo modernus'un yaratımı anlamına gelir. Aslında modern devlette aile yeniden üretilmiştir. Devlet, aileye mutlu, mesut bireyler büyüten kutsal bir birim olarak görmez bilakis onları kendisi için vatandaş yani varlığını devam ettiren hücre grupları olarak görür.
Program soru cevap faslının ardından sona erdi.
Haber: Mehmet Uysal
Fotoğraf: Talha Kılıç