Yazar Norman G. Finkelstein’ı, kendisine karşı “Holokost silahı“nı kullanan bir dinleyiciye karşı sarf ettiği şu sözler ile hatırlarız: “Babam Auschwitz’deydi. Annem de Majdanek toplama kampındaydı. İki taraftan da bütün aile fertlerim yok edildi. Hem annem hem de babam Varşova Gettosu Ayaklanması’na katıldılar. İşte tam da bu yüzden annemin ve babamın, bana ve iki kardeşime öğrettikleri nedeniyle İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği suçlar karşısında suskun kalmayacağım! Ve onların acılarını ve ölümlerini kullanarak, İsrail’in her gün Filistinlilere karşı işlediği işkence, vahşet ve evlerini yıkma suçlarını haklı göstermeye çalışmasından daha aşağılık bir şey düşünemiyorum! Bu yüzden artık, gözyaşlarıyla yıldırılmayı ve sindirilmeye reddediyorum. Eğer sende gerçekten vicdan olsaydı, şu an Filistinliler için ağlıyor olurdun!"
Ekim Aksa Tufanı’ndan bugüne yüzü aşkın gün geçmişken İsrail’in “Holokost kartını” kullanarak ve “timsah gözyaşları” dökerek Filistin’deki mezalimine karşın nasıl uluslararası kamuoyunun desteğini almaya, işlediği soykırımı meşrulaştırmaya çalıştığına şahit olduk. Holokost Endüstrisi tam da bunu anlatıyor.
Havvanur Güdük, kitabın “Holokost’u Sermayeye Çevirmek” ve “Sahtekarlar, Tüccarlar ve Tarih” bölümlerinin sunumunu yaptı. Norman G. Finkelstein’ın kim olduğunu ve hayatını anlattıktan sonra Holokost Endüstrisi kitabında, Yahudi Soykırımı’nın siyasi ve ideolojik amaçlar için istismarına, onların trajedilerinden finansal olarak çıkar -yardım ve tazminatlar- elde edildiğine dair argümanlara dikkat çekildiğinden bahsetti.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra sonra antisemitik engellerin hızla kalkmasıyla Yahudilerin Amerika’da üstünlük kurmaya başladığını; bilim ve ekonomi alanında Nobel kazanan Amerikalıların %40’ının, büyük üniversitelerdeki profesörlerin %20’sinin, New York ve Washington’daki önemli hukuk firmalarının ortaklarının %40’ının Yahudi olduğunu ve Amerikan Yahudiliğinin başarı hikâyesi bu yeni kazanılan Yahudi kimliğinin temel ilkesini “seçilmiş halk olmak” meşru kıldığını aktarıyor. Ve şunu ekliyor: Yahudiler kurumsal ve sınıfsal çıkarlarını korumak için yeni politikalarına karşı çıkan herkesi antisemitik olarak damgaladılar. Nasıl ki örgütlü Yahudilik Holokostu İsrail'in gücü zirve yapınca hatırladı, İsrail de holokostu Amerikan Yahudilerinin gücü zirve yaptığında hatırladı.
Havvanur Güdük, Holokostun çerçevesini ayakta tutan iki dogmayı: “Kayıtsız şartsız benzeri olmayan tarihsel bir olayı simgelemesi” ve “Yahudi olmayanların Yahudilere karşı duydukları mantıksız ve sonu gelmeyen nefreti” anlattı. Holokost adı altında Yahudiler benzersizlikleri sayesinde kendilerini özellikle tehdit altında görmekte, hayatta kalmak için her şeyi yapmayı bir hak olarak değerlendirmekte olduklarını söyledi.
Yahudilerin kendilerinin benzersiz olduklarına dair iddialarıyla alakalı Elie Wiesel’den alıntı paylaştı: Bizim her şeyimiz farklıdır. Yahudiler ontolojik olarak olağanüstüdür. Yahudi olmayanların, Yahudilere karşı duydukları sonu gelmez nefretin doruğa çıktığı Holokost,sadece Yahudilerin çektiklerini benzersiz kılmamış aynı zamanda Yahudilerin benzersizliğini de tasdik etmiştir.
Kitabın “Çifte Vurgun” bölümünün sunumunu yapan Rümeysa Bayram; Yahudi elitlerinin, kongrelerinin, komitelerinin İsviçre bankalarından ve Almanya’dan aldıkları tazminatları nasıl yürüttüklerini, davalarda kullandıkları argümanları ve sistemli gasplarını anlattı.
Gaspçi bir eşkiya çetesi gibi davranan Holokost Endüstrisi’nin bir avı olarak İsviçre Bankaları olayının muhtevasından bahsetti: 1995 yılında İsviçre başkanı Nazi Holokostundan kaçan Yahudileri kabul etmedikleri için özür yayınlıyor. Tam da özürden sonra İsviçre bankalarına yatırılan Yahudi paraları meselesi ortaya çıkıyor. Holokost Endüstrisini tetikleyen unsur şuydu: Kimse yardıma muhtaç Holokost gazilerine karşı zengin İsviçreli bankerleri tutmazdı. Bunun üzerine İsviçre bankaları 32 Milyon değerinde 775 adet atıl hesap belirlediklerini açıklıyor. Ancak Dünya Yahudi Kongresi bu rakamları az bularak reddediyor.
Sonrasında Rümeysa Bayram, hak edilen (!) tazminatın alınması için Yahudilerin başvurduğu çeşitli yıldırma ve sindirme stratejilerini açıkladı: Bunların başında “Karalama Kampanyası” geliyordu, neredeyse her gün manşetlerde Holokost ve Yahudilerin mağduriyetiyle alakalı haberler yayınlanmaya başlanıyor. Marvin Singer’ın açıkladığı gibi, bankaların ihtiyacı olan en son şey kötü reklamdır. Bu konuyu insanlık tarihinin en büyük soygunu olarak dillendirmeye devam ettiler. Yahudilere yapılan benzersiz kötülük ve çektikleri benzersiz acı, sadece Yahudilerin ölümlerini istemekle kalmıyor paralarına göz dikmekle devam ediyordu, ne büyük trajedi! Yeterince çamur atılırsa İsviçre’nin pes edeceği düşünülüyordu.
Devam eden süreçte ekonomik boykot ve davalara başvurulduğunu anlatıyor, Bayram. Toplu davalar açılarak ve ilk yaptırım olan Los Angeles’ın bir İsviçre bankasında bulunan yüz milyonlarca değerindeki maaş fonlarını geri çekmesiyle ekonomik boykot uygulanmaya başlanıyor. Boykot, davalar, kötü itibar gibi baskılar sonucunda İsviçre 1, 25 milyar Dolar ödemeyi kabul ediyor ve Netanyahu bu zaferi şöyle değerlendiriyor: Sonuç sadece maddi kazançlarla ölçülemez. Bu aynı zamanda ahlaki ve manevi bir zaferdir.
Bayram; tazminattan alınan paralar konusunun ise aslında Yahudilerin, Yahudileri mağdur ettiği ayrı bir mesele olduğunu, ilave etti. Sürekli İsviçre’ye Yahudi mağdurların çok ömrü kalmadığından bahsedip süreci hızlandırmaya çalışan kongre, parayı aldıktan sonra nasıl bölüştürüleceği konusunda oldukça yavaş ve uzun bir süreç içerisine girmiştir. Ve Holokost mağdurlarının ölmesi beklemektedir, çünkü mağdurların ölümüyle Yahudi örgütlerin kasalarına aktarılacak parayla servet sahibi olacak başka Yahudiler vardır.
Kitap forumu Rümeysa Bayram’ın şu cümleleri ile son buldu: Holokost Endüstrisi gücünü medyaya, politikaya, hukuka hakim olmakla ortaya koymuştur. Bugün Gazze’de gözümüzün önünde bir soykırım işlenirken sadece izlemekle kalabiliyoruz. Bu vahşetin tüm detayları karşımızdayken, küresel güçler bunu İsrail’in kendini savunma hakkı olarak meşrulaştırıyorlar. Günbegün yaşanan soykırımı göz yummakla kalmayıp bunu reddediyorlar. Biz Müslümanlara düşen görevler var: Güç unsurlarına erişmek/ sahip olmak; bilgiyle, inançla kendimizi geliştirmek. Filistinli kardeşlerimiz için elimizden ne geliyorsa yapmak ve yapmaya devam etmek, eylemlere katılmak, sosyal medyadan evimize kadar her yerde Filistini konuşmak, boykota devam etmek, boykota teşvik etmek, slogan atmak, tevhid bayrağı taşımak, anlatmak, tartışmak…
Haber: Zeynep Uzun