Gençler ile bir araya gelen ve konuşmasına seyahat düşüncesinin kendisinde nasıl başladığını anlatarak başlayan Adem Özköse, İslam’ın konuşulduğu ve huzurun tesis edildiği bir aile ortamının engin düşüncelerin ve hayallerin gelişmesinde oldukça önemli bir yer tuttuğunu ifade etti. Kendisinde seyyahlık düşüncesinin gelişmesinde bizzat kendi aile ortamında İslam coğrafyasına yönelik yapılan konuşmaların oldukça etkili olduğunu vurgulayan Özköse; gençlerin muhakkak bir hayalinin, bir idealinin olması gerektiğini vurguladı.
Seyahat ile insan arasındaki en büyük engel kapı eşiğidir
Seyahat düşüncesinin kendisinde geliştiği ancak bir türlü seyahate çıkamayanların aslında problem edilmemesi gereken şeyleri problem ettiğini vurgulayan Özköse seyahat ile insan arasındaki en büyük engelin kapı eşiği olduğunu vurgulayarak, seyahat düşüncesinin çok fazla detay düşünce ve hesaplara kurban edilmemesi gerektiğini ifade etti. Dünyayı gezmenin oldukça büyük bir ufuk kazandıracağını vurgulayan Özköse, Tolstoy’un “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” sözü ile gezmenin önemini vurguladı.
Çok okuyan da çok gezen de bilir
Çok gezmenin yanı sıra çok okumanın da oldukça önemli olduğunu ifade eden Özköse şunları ifade etti:
“Hem kendinizi geliştirmek hem de İslam ümmetine katkı sağlamak istiyorsanız gezmeye ve okumaya oldukça önem vermeniz gerekir. 30 yaşından önce Endülüs, Semerkand, Buhara gibi İslam şehirlerini gezdiğinizde İslam’ın ve Müslüman aklın mimariye, sanata, estetiğe nasıl dönüştüğünü bizzat göreceksiniz. Kadim İslam şehirlerinin resmen sizinle konuştuğunu hissedeceksiniz. Şehirlerimizin nasıl da cami merkezli bir şehirleşme ile inşa edildiğini, dinin nasıl da hayatın merkezine alındığını göreceksiniz. Öncelikle gezmeye bizzat Türkiye’den başlayabilirsiniz. Anadolu coğrafyasının zenginliğini tarihini gezip görmeniz oldukça önemli”
Oldukça fazla ülke ziyaret ettiğinin ifade eden Özköse bütün bu ziyaretlerinden çıkardığı belli başlı önemli sonuçları şöyle ifade etti:
- İslam coğrafyasını gezince Anadolu coğrafyasının oldukça büyük bir öneme sahip olduğunu göreceksiniz. Yeryüzündeki tüm mazlumlara yardım eli uzatan bir misyonumuzun olduğunu fark ettim.
- Batı ülkelerine yönelik seyahatlerimde fark ettiğim hususlardan biri; şahısların devletten daha önemli bir konumda olduğunu gördüm. İslam coğrafyasında durum tam tersi. Ancak batının da oldukça ruhsuz bir yapıya sahip olduğunu, insani ilişkilerin oldukça zayıf olduğunu, komşuluk ve misafirlik ilişkilerinin neredeyse olmadığını görürsünüz. Batıda “insan insanın kurdudur” anlayışı hakimken, İslam coğrafyamızda “insan insanın yurdudur” düşüncesi hakim. Batıda hakim olan anlayış insanı insana kırdıran bir anlayıştır. Bu sebeple insanlığı parçalayan anlayış olan ulusçuluğun doğuş yeri batıdır.
- İslam dünyası masal gibi bir coğrafyadır; oldukça renkli ve dinamik, birçok sürprize gebe bir coğrafya. Bundan dolayı batılı seyyahlar genelde bizim coğrafyayı gezerler.
- Gezerken turist olarak değil; bir seyyah olarak gezin. Turist çok fazla eşya ile yola çıkarken, seyyah bir çanta ile yola çıkmayı yeterli görür. Seyyah gezdiği yerleri tanımaya tadını çıkarmaya çalışırken, turist fotoğraf çekmekle ve paylaşmak ile vaktini geçirir. Seyyah gittiği yerin arka sokaklarını gezerken, turist popüler yerleri gezmeyi yeterli görür. Turist gittiği yerin insanını yargılarken, seyyah gittiği yerin insanını tanımaya çalışır.
- Gezmenin yanı sıra muhakkak yazmak da lazım. Bir Müslüman duyarlılığı ile yazmak lazım. Gezen ama bir derdi olan bir insan olmamız gerektiğini unutmayalım.
Program sonunda soru-cevap eşliğinde keyifli bir sohbet gerçekleştirildi.