Muş Özgür-Der'in bu haftaki (23.04.2017) seminerinin konusu "Popüler Kültür Bağlamında Tüketim Kültürü" idi. Konuyu ele alan Batman Özgür-Der'den Bünyamin Sevim "Popüler Kültür kavramı ilk olarak Amerikan akademik çevrelerince kitle/yığın kültürü olarak tartışılmıştır. İlkin iletişim bilimlerinin konusu iken sonrasında küreselleşmeyle beraber sosyolojinin konusu olmuştur." dedi. Sevim sözlerini şöyle sürdürdü:
Toplumdaki sosyal tabakalaşma içinde yer alan elit kesimin kültürüne karşı sosyologlar tarafından daha geniş kesimi oluşturan halk kültürünü karşılamak için üretilmiştir. Kullanıldığı anlam ise kitle iletişim araçlarıyla üretilen ve yayılan, sadece kitlesel pazar için imal edilmiş, standart yaygın kültürel ürünlerin toplamını ifade eder.
19. yy. sonlarından itibaren ilerleyen sanayileşmeyle beraber kitle iletişim araçları ve sektörü de görünür olmaya başlamış ve kapitalizm ciddi bir ivme kazanmıştı. Bir çok sömürgeci Batı ülkesi hızlı bir şekilde kapitalist sistemin şu anki devleri olma yolunda büyük değişimler yaşıyorlardı. O dönemde de Amerika en hızlı kapitalist değişimi yaşayan ülkelerin başında olduğu ve kitle iletişim araçlarının da kapitalizme hizmet eden bir sektörü orda eğlenceden müziğe, giyimden sanata her alanda oluşturmaya başlaması nedeniyle "Popüler Kültür" kavramı da ilk orda kullanılma ihtiyacını doğurdu.
Bu gelişmeleri en iyi ve etkili biçimde okuyup ciddi eleştiriler yöneltenler Almanya'da Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü'nde (1923) bir araya gelen Max Horkheimer, Theodor Adorno gibi marksist düşünürler olmuştur. Frankfurt'taki bu enstitüde ortaya konan araştırma ve eleştiriler bu düşünürlerin Frankfurt Okulu olarak anılmasını sağlamıştır.
Özellikleri:
Popüler kültür bir çabuk kullanım ve hızlı tüketim kültürüdür. Sürekli değişimle sermayenin sürdürülebilirliği gerçekleştirilir.
Halk kültürü dendiği halde halkın iradesi yoktur. Tüketici konumundaki halk denen kitle aslında serbest kölelerdir.
Tüketici eğer popüler olana katılmazsa veya popüleri yakalayamazsa popüler bir şekilde kendini tedirgin hisseder. (Örn: Aaa falan diziyi izlemiyor musun?...vb.)
Popüler pazar, tüketiciyi özgürlük mitleri, sloganlarıyla sürekli tüketime davet eder. Örn: "Hayatın tadı…", "…kullan özgürleş", "…şampuanını kullan saçların buna değer" vb.
Popüler kültürde kıymetsiz olan şey mal almayan ve mal almayarak popüler tüketime katılmayandır.
Popüler kültür niceliksel fazlalık ve niteliksel yoksulluğun kültürüdür. Yani toplumda standartlaştırılmış tek tip giyimler, tek tip müzikler tek tip yiyecekler vb görülür.
Kapitalist çok uluslu şirketlerin egemenliklerinin devamlılık nedenidir. Bu zalim sermayedarların sermayeleri bizim tüketime olan katılımımız sayesindedir.
Popüler müzikler veya pop müzik parçaları dikkat edilecek olursa hemen hiç birinin bir klasik parça olamadığı görülür.
Popüler kitapların niteliğinde bilgiden yoksunluk, sürükleyicilik gözlenir. Bu bağlamda Türkiye'de son yıllarda artan okuma oranlarının maalesef bu tarz kitaplar üzerinden olduğunu yapılan araştırmalar göstermiştir.
Popüler ürünün pazardaki sunumu yemlerle takviye edilir. Örneğin 3 alana 1 bedava anlayışı insanların temel ihtiyaç ile gereksiz tüketim arasında sağlıklı karar vermesini engelliyor.
Popüler ürünler ve tarzlar kişinin bireysel ifadesi ve tercihiymiş gibi sunulur halbuki tüm tüketicileri birbirine benzer kılan sürüsel bir baskıyı ifade eder.
Popüler kültürde ciddi bir kuşatılmışlık söz konusudur. Popüler ürünün alternatifi gibi sunulan da aslında yine popüler bir ürün olur. Örneğin Coca Cola-Cola Turka, "Yemekteyiz yarışması-Diğer kanalların benzerleri…" vb.
Popüler tv sinema bilgisayar dünyayı görünür yapar. Böylece bütün gerçekleri görünür statüsüne indirger ve gerçeğin elde edilebilirliği yanılsamasını verir.
Popüler kültürün içeriği (neyin nerede ve nasıl üretileceği) üretim ve kültür endüstrileri tarafından belirlenir.
Türkiye'de Popüler Kültür
Türkiye henüz Tanzimat'la başladığı batılılaşma sürecini tamamlayabilmiş değildir. Bu süreç çok partili siyasal hayata geçişle önemli ölçüde ivme kazanmıştır. Özellikle de Türkiye siyasal tarihinde toplumu dönüştüren 3 dönemden söz edilebilir. Menderes, Özal ve Ak Parti hükümeti dönemleri toplumun liberal politikalarla küreselleşmeye eklemlenmesi sağlanarak popüler kültürle irtibatın kurulmasına ciddi bir zemin hazırlanmış oldu. Dikkat etmemiz gereken nokta, hükümetlerin üçünün de muhafazakar/sağ partiler olması nedeniyle yaptıkları liberal politikalardan da haliyle tabanları olan muhafazakar müslüman kesimin daha çok etkilenmeye açık olduğu vakıasıdır. Çok partili siyasal hayata geçişle iktidar olan Demokrat Parti'nin liberal politikaları Türkiye'yi küresel kapitalizme açmıştır. Türkiye'yi "Küçük Amerika" yapma vaadini dile getiren Menderes aslında toplumu özgürlük ve refah idealleriyle küresel kapitalizme eklemlemiş ve toplumu kapitalist sistemin bağımlı tüketicisi kılmanın önemli adımlarını atmış.
Aynı dönemlerde dışa bağımlı bir sanayi toplumuna dönüşme sürecine girilmiştir. Gazetelerin baskı teknikleri, dağıtım şebekesi, tirajları, reklamcılık teknikleri gelişmiştir. Öncelikle radyo ardından televizyon gelişmeye ve yaygınlaşmaya başlamıştır. Eğlence sanayii etkinlik kazanmış, toplumdaki sapkın görüşlerin medyanın etkisiyle meşruiyet kazanmasıyla yeni bir kültürel yapı ortaya çıkmıştır.
Türkiye'de popüler kültürün kendine toplum içinde yer bulması Türkiye'nin şehirleşme süreciyle çok yakın bir ilişki içinde olmuştur. 1950'den sonra şehirleşme hızlı bir ivme kazanmıştır.
1980'lerde Özal hükümetinin politikaları ve ihtilal ortamının oluşturduğu depolitize zeminde "bireysel refaha" daha çok önem verilmiş. Kitle iletişim araçlarının evlerde yaygınlaşması, sonrasında özel kanalların açılması, şehirlerde dev hipermarketlerin çok sayıda açılması toplumun, empoze edilen Amerikan tipi yaşam tarzına hızlı bir geçiş yaşadığını göstermesi açısından önemlidir.
Tüm bunları sağlayan önemli gelişmelerden biri de 80'lerde serbest piyasa ekonomisinin uygulanmaya başlanması böylece vatandaşların da ekonomiye dahil olarak borsa, bono, faiz gibi yatırım araçlarıyla kısa sürede zenginleşmeleri olmuştur. Bu da gelir dağılımının adaletsizce olmasını sağlamıştır.
2002'de 28 Şubat sonrası gibi müslümanların savrulduğu, sindirildiği bir ortamda siyaset sahnesine çıkan Ak Parti, eski düşüncelerinden vazgeçip, küresel sermayenin dilediği liberal ekonomik politikalar ile özellikle ilk yıllarda varligini takım etmeye çalıştığı görülmektedir. Dünya 5ten büyüktür! gibi çıksalar yine faize eleştiriler getiren çıkışlarını yaptığı son yılları bu dönemin dışında değerlendirilmelidir.
Çözüm önerileri:
- Bu modern tehditler karşısında sağlıklı bir bilgilenme, okuma ve öğrenme yoluna gidilmeli. Çünkü bilgisi olan tavır alır ve teyakkuzda olur.
- Müslümanlar öncelikle bireyselliği en büyük tehdit olarak kabul etmeli.
- Eş ve çocuklarından başlamak üzere tüketim konusunda ihtiyaç ve hak olan süsün ölçüsü iyi denetlenmeli.
- Modern zamana uygun bir "tüketim ilmihali"ni alimlerimiz, yazarlarımız daha çok gündem etmeli ve bir harcama usulünun temelleri atılmalı.
- Alternatiflerimiz asla aşırılıklarla olmamalı. Makul, yaygınlaşabilecek örneklikler olmalı… (Tepki adına evine buzdolabı almamanın yanlışlığı…)
- Gençlerimizin evlilik noktasında nerdeyse Müslümanlıklarını unutup tamamen moda olanı/popüleri talep etmeleri sorgulanarak ıslah edilmeli. Çünkü kurulacak yuvaya, tüketime bilinçli bir tavır ile adım atılması o aileyi tüketim ahlaksızlığına karşı daha idealist ve uyanık kılar.
- Çocuklarımızı TV ve internet üzerinden popüler kültürle direkt buluşturarak onların saflıklarını yitirmelerine sebep oluyoruz. Üstelik çocuklarımızın kendilerine ait olmayan tavır ve sözlerini de akıllılıklarına yoruyoruz. Halbuki onların saf dimağlarını popüler tavır, sözler, müzik ve oyunlarla tahrip ediyoruz. Bu konuda duygusallıklardan uzak, ölçülü bir tavırla ailelerin çocuklarıyla popülerin ilişkisini denetlemeleri gerekir."
Sorular bölümünün ardından program sona erdi.