Hüsnü Yazgan hicretin tanımı, bağlamı ve tarihi dönüm noktalarında oynadığı rolü, İbrahim, Yusuf, Musa ve Muhammed -Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun- peygamberlerin hayatları ve dönemlerine vurgu yaparak ifade ettikten sonra hicretin günümüzdeki karşılığına sözü getirerek şöyle devam etti.
“Günümüzde ciddi bir kuşatılmışlıkla karşı karşıya bulunan Müslümanların, sorunları çok boyutludur. Hicret bağlamında sorunları irdelediğimizde;
Hicret Algısı
Hicret Algısında ciddi zafiyetler görmekteyiz. Gerek muhacirin, gerekse ensar konumundaki Müslümanların olaya yaklaşımında yüzeysellik vardır. Vakıanın ciddiyeti ve getirdiği ağır yükümlülüklerin yeterince idrak edilmediği acı bir gerçektir.
Günümüzde iman edenleri hicrete zorlayan sebepler
Hicret, yakın tarihe ait bir olgu değildir. İnsanlık tarihi kadar geçmişe uzanır. Mücadelenin bazen gerekli bazen zorunlu bir basamağıdır. Hicretin nedenleri hep benzer olmuştur. Günümüzde de farklı değildir. Egemen otoriteler, halktan teslimiyet isterler. Teslim olmadan muhalefet edenleri, farklılıklarını koruma mücadelesi verenleri kimliksizleştirmek, kişiliksizleştirmek için sürekli baskıya ve tercihe zorlarlar. Baskı bazen işkence, cezaevi, yargısız infaz şeklinde olmakta, bazen haklarının gaspı ve inancın yaşamlaştırılmasının engellenmesi şeklinde olmaktadır. Egemen otorite, sizin inancınızı dikkate almadan yasal düzenlemeler yapar ve arkasından sizi buna uymaya zorlar. Kanunlarını hukuk diye dayatarak sizi hukuka aykırı davranan insan olarak ilan ederler. Bütün kral ve diktatörlerin de kanunları vardır. Her kanun hukuk değildir. Hukuk fıtrata aykırı olamaz. Fıtrata uygun yegane ölçü vahiydir. Vahiyle çelişen kanunlar ise Müslümanlar için bağlayıcı olamaz. Ayrıca günümüzde kanarya sevenler, hayvan haklarını savunanlar, spor kulüplerini tutanlar bile organize olabiliyorlarsa Müslümanlar neden organize olmasın. Organizeli mücadeleler ancak başarıya ulaşabilir. Herkes organize olabilir ama Müslümanlar organize olma yolunda adım atmaya başladı mı, egemenlerin en acımasız cezaları devreye girebilmektedir. Egemenlerin uygun gördüğü yaşam tarzı dışında ve uzlaşmadan tercihlerde bulunacaksanız baskılar kaçınılmaz olmaktadır. Peygamberlerden istenen de atalar dinine karşı çıkmamaları idi. Ama şahidlik ve davetten asla taviz vermeyince bir kısmı katledildi bir kısmı da hicret etmek zorunda kaldı.
Güvenli Hicret
Çağımızdaki sınırlar ve güvenlik tedbirleri nedeniyle hicretin gerçekleşmesi de ciddi zorluklar barındırmaktadır. Mü`minler arası velayet, organizeli yaşamı zorunlu kılar. Bu zorunluluğu hicret olayında da açıkça görmekteyiz. İslami mücadele sürecindeki hicret olaylarını incelediğimizde genellikle Resullerin hicretinin vahiyle, Müslümanların hicretinin ise emir ya da izinle olduğunu görmekteyiz. İslamın ilk zorlu dönemlerinde yaşanan Habeşistan hicretlerinde ve Medine Hicretinde de ayni pratiği görüyoruz. Medine’ye hicreti öncesinde ve sırasında gerekli güvenlik tedbirlerine hassasiyetle uyulduğunu görmekteyiz. Daha önceden plânladıkları şekilde, Yemen'e giden yol üzerinde ve güneyde olan Sevr dağındaki bir mağaraya doğru yöneldiler. Çünkü Mekke'de Peygamber (s.a.v.)'in yokluğu anlaşılır anlaşılmaz, tüm kuzey yollarına gözcüler ve takipçiler gönderileceğini biliyorlardı. Ebu Bekir (r.)in köle olarak aldığı, sonradan azad ettiği çoban Amir Ibn Fuheyre sürüsüyle onların izlerini kapatmak için arkalarından geliyordu. Mağaraya vardıklarında Ebu Bekir, oğlunu develerle birlikte eve geri gönderdi ve ona ertesi gün Peygamberin yokluğu farkedilince neler konuşulduğunu dinlemesini ve ertesi gece haber getirmesini söyledi. Amir, koyunlarını gündüz her zamanki gibi diğer çobanlarla otlatacak, akşam olduğunda ise Mekke ile Sevr arasında Abdullah'ın izlerini kapatmak için dolaştıracaktı.
Müslüman basiretli olmak zorundadır. Mücadele sürecinde, stratejiyi önemsemeli, gerekli imkanlara sahip olmalıdır. Aksi takdirde tevekkülün de anlamı kalmaz”.
Müslümanların bu olguyu değerlendirirken neyi niçin terkettiğini belleğinde her zaman diri tutmalı, zor anlarda vefalı ve sıkı dostlarla yürümenin, direnmenin ve ayrılığın ardından gelecek vuslatın, umudun ve mazlumlara umut olup zalime korku salmanın ve en nihayetinde bir inşanın adımını attığının farkında olmalıdır.
Sunumun ardından gerçekleştirilen hasbihalle program devam etti.