Muş Özgür-Der liselere yönelik programları ve üniversite öğrenci etkinliklerine ek olarak, Sungu ilçesinde bir süredir kahvehane sohbetleri de gerçekleştiriyor. Genel olarak İkram Filiz'in gerçekleştirdiği bu sohbetlerin, bu haftaki (9.1.2016) konusu "Bakara suresinde nifak ile ilgili ayetler" idi. Münafıkların özellikleri üzerinde duran Filiz, Kur'an'da nifakın, "küfür ile iman arasında gidip gelme" anlamında kullanıldığına dikkat çekti. Bir kararsızlık hali olarak nifakın, iman nuru ile küfür karanlığı arasinda tercih yapamamak olduğunu söyleyen Filiz, bunda yaratılıştaki bir eksikliğin değil, imanı tercih edip dünyevi anlamda "maddi zarara uğrama korkusu"na kapılmanın etkili olduğunu belirtti.
İkram Filiz sözlerini şöyle sürdürdü: "Münafık kimse gönülden inanmadığı halde Allah'ı, Peygamber'i ve onun bildirdiği diğer iman ilkelerini benimsediğini söyleyen, Müslümanmış gibi görünen kimsedir. Münafıkların en belirgin özelliği ikiyüzlü oluşlarıdır; inanmadıkları halde inanır görünmeleri ve kendilerince müminleri kandırmalarıdır. Açık inkârcılar ve bilinen İslâm düşmanlarına kıyasla, gizli olanlar daha tehlikeli olduğu ve bunların doğru yolu bulma ihtimalleri daha zayıf bulunduğu için bu kimseler kâfirlerden daha aşağıdadırlar. Münafıkların ahiretteki cezaları da diğer inkârcılardan daha ağır olacaktır (Nisa 4/145).
Her toplumda, inancı farklı olduğu halde bunu açığa vurmayan, inanmış görünerek durumu idare eden ve amacına ulaşmayı hedefleyen insanlar vardır. Nifak denilen bu davranış biçiminin nedeni ya kişinin ve grubun zayıf olması veya bir taktik ve yöntem olarak bunu tercih etmesidir.
Hz. Peygamber (s) ve Müslümanlar, risaletin ilk yıllarında, Mekke'de müşriklerle mücadele etmişlerdi. Medine'ye göç edince müşriklere iki sınıf inkârcı daha katıldı: Yahudiler ve münafıklar. Müslümanlar Medine'ye gelmeden önce oradaki ahaliye üstünlük sağlamış bulunan ve onları sömüren Yahudiler, Hz. Peygamber (s) ve ashabının oraya gelişinden sonra üstünlüklerini kaybedip giderek azınlık haline gelmişlerdir. Bu statüyü kendileri veya menfaatleri için uygun bulmayan bazı Yahudiler, sözle Müslüman olduklarını ifade etmiş, İslâm cemaatinin içine girmiş, cemaate zarar vermek ve onu içeriden çökertmek için ellerinden geleni yapmışlardı. Rasulullah'ın (s) Medine'ye geldiği sıralarda buranın yöneticiliğine hazırlanan Abdullah b. Übey de bu beklentisi gerçekleşmeyince Hz. Peygamber'e (s) ve Müslümanlara kin beslemiş fakat inkârcı olarak kalması halinde, onlara fazla zarar veremeyeceğini anlayıp Bedir Savaşı'nı takiben Müslüman olduğunu açıklamıştır. Ölene kadar (h. 9. yıl) nifak hareketinin başını çeken Abdullah b. Übey, "İslam toplumu karşıtı" entrikalar çevirmiştir (Münafikun, 63: 1-8). Allahu Teala, Hz. Peygamber'e münafıkların özelliklerini, söylediklerini bildirdiği halde; bunlar görünürde Müslüman oldukları, çevre onları Müslüman bildiği için Hz. Peygamber, "Muhammed arkadaşlarını da öldürüyor." şeklinde bir propagandanın önüne geçmek için münafıkları teşhir etmemiş ve -belli suçlar sabit olmadıkça- cezalandırmamıştır.
İman yönünden münafıklık yanında bir de ahlâk bakımından münafıklık vardır ve Hz. Peygamber (s) müminlerin bundan da sakınmalarını istemiştir. "Münafığın üç belirtisi vardır: Haber ve bilgi verdiğinde yalan söyler, söz verdiğinde yerine getirmez ve kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder."(Buhari, "Şehâdât", 28; Müslim, "İmân", 25.) mealindeki hadis bu konuda yapılmış önemli bir uyarıdır."
Sohbet, günümüzde Müslüman görünüp kâfirlerle birlikte Müslümanlara karşı mücadele eden çevrelere karşı uyanık olunması gerektiği vurgusuyla sona erdi.