Said Halim Paşa'nın küçük yaşta Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce öğrendiğini, kardeşi Abbas Halim Paşa ile İsviçre'de beş yıl kalarak siyasî ilimler alanında üniversite öğrenimini tamamladığını ve İstanbul'a döner dönmez II. Abdülhamid tarafından kendisine sivil paşalık rütbesi verilerek 21 Mayıs 1888'de ilk görevi olan Şûrâyı Devlet üyeliğine atandığını belirten Eker, Said Halim Paşa hakkında şu bilgileri verdi:
Said Halim Paşa, Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunudur. Babası Şûrâ-yı Devlet (Danıştay) üyesi Prens Halim Paşa, annesi Şevk-i Cedid Hanım'dır.
Said Halim, görevindeki başarısından dolayı kısa zamanda Rumeli beylerbeyliği pâyesine yükseltildi (22 Eylül 1900); ancak 1903'de Jön Türklerle ilişkisi olduğu ileri sürülerek İstanbul'dan uzaklaştırıldı. İngiliz ve Fransız elçilerinin kendi himayelerinde ülkeyi terk etme tekliflerini reddetti. Kardeşi Abbas Halim Paşa ile birlikte Mısır'a, 1905 kışında da Paris'e giderek Jön Türklerle doğrudan ilişki kurdu. Bunlara maddî ve fikrî yardımda bulundu. 1906'da Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin müfettişliğine getirildi. II. Meşrutiyet'in ilânından sonra diğer ittihatçılarla birlikte İstanbul'a döndü. Şûrâ-yı Devlet'teki görevi yurt dışına çıkarılmış olmasına rağmen devam etti. 3 Eylül 1908'te kadro azlığı sebep gösterilerek görevine son verildi. Aynı yıl yapılan belediye seçimlerinde İttihat ve Terakki listesinden Yeniköy (İstanbul) Belediye başkanı seçildi. Ardından İstanbul Belediye Genel Meclisi ikinci başkanlığına atandı. 14 Aralık 1908'de Sultan II. Abdülhamid tarafından Âyân Meclisi üyeliğine atandı. 1909'da Selanik'te gizli olarak yapılan İttihat ve Terakki Kongresi'ne âyân üyesi olarak katıldı. Trablusgarb Harbi dolayısıyla İtalyan hükümeti ile barış görüşmelerinde bulunmak üzere hükümet tarafından Lozan'a gönderildi (3 Temmuz 1912). Babıali Baskınından sonra kurulan Mahmud Şevket Paşa kabinesine Şûrâ-yı Devlet reisi olarak girdi (25 Ocak 1913) ve iki gün sonra da Hariciye Nâzırlığına tayin edildi. Said Halim Paşa 31 Ocak 1913'te kurulan Müdafa'a-i Millîye Cemiyeti'nin kurucularındandır. Mahmud Şevket Paşa 11 Haziran 1913'de öldürülünce Said Halim Paşa'ya vezirlik rütbesi verilerek sadaret kaymakamlığına, ertesi gün de sadrazamlık makamına getirildi, Hariciye Nâzırlığını da üzerine alarak hükümeti kurdu (17 Haziran 1913). Mondros mütarekesinden sonra Enver, Talat, Cemal Paşa ve bazı İttihat ve Terakki Partisi mensupları yurt dışına çıktı. Sultan Vahdettin, Said Halim Paşa ve kardeşi Abbas Halim Paşa'nın da yurt dışına çıkmalarını önerdi; ancak onlar bunu reddetti. İleri gelen ittihatçıların yurt dışına çıkması üzerine İttihat ve Terakkinin dağılmak üzere olduğunu gören Said Halim Paşa, Muhafazakâran Fırkasını kurmaya hazırlandıysa da bu teşebbüsü gerçekleşemedi. Paşa, 4 Kasım 1918' de savaş ve "Ermeni Kırımı" sorumlusu olarak Dîvân-ı Âlî (Yüce Divan)'ye verildi. 10 Mart 1919'da tutuklandı ve Dîvân-ı Harb-ı Örfî'de yargılandı. 28 Mayıs 1919'da İngilizler tarafından önce Mondros'a, ardından da Malta'ya sürüldü. Malta'da Polverista esir kampında tutuklu bulunan Said Halim Paşa ve 144 arkadaşı, savaş sorumlusu ve "Ermeni Kırımı" ile ilgili olarak müttefik mahkemelerinde yargılanmak istenmişse de böyle bir suçu işlediklerine dair bir delil bulunamadığından 29 Nisan 1921'de Malta'da serbest bırakıldılar. Paşa, Malta'da tutuklu iken İngilizler Yeniköy'deki yalısını işgal ederek, yalıdaki bütün değerli eşyaları yağmaladılar. Said Halim, İstanbul'a dönmek istediyse de Tevik Paşa hükümeti tarafından dönmesi sakıncalı görüldüğünden bu isteği kabul edilmedi. İngiliz işgali altındaki Mısır'a da gidemediğinden Roma'da bir konak kiralayara koraya yerleşti. 5 Aralık 1921'de kiraladığı konağın önünde 57 yaşındayken bir Ermeni komitacı tarafından alnından vurularak şehit edildi. Naaşı İstanbul'a getirilerek 29 Ocak 1922'de Sultan II. Mahmut Türbesi bahçesindeki babasının mezarının yanına gömüldü.
Düşüncelerinde Öne Çıkan Temalar
Düşüncelerinin temel dayanaklarını hürriyet, eşitlik ve dayanışma oluşturmuştur. Eserlerini genellikle İslam dünyasının iç sorunları ile dış arıdan gelen düşünce akımının tahliline yönelik kaleme almıştır.
1. İç bünyeye ile ilgili
A-Dini doğru anlamak ve tam tatbik etmek-islamiyye-
B-Aydınlarımız: yabancı ve öykünmeci inancından dolayı kompleksli
C-Halkın cehaleti ve ruhaniyunun (ulemanın) halkı istibdata kul etmesi
D-Fıkhın önemi ve içtihadın gerekliliği
E-Manevi vatan ve millet kavramı
F-Siyasi tavırları ve İittihat ve Terraki ile olan münasebetleri
2. Dış dünya ile ilgili
A-Batının tekâmülü kendi şartlarına özel olmuştur.
B-Dini anlayışı ve tecrübi ilimlerle iştigali
C-Osmanlı imparatorluğu ve 1. Dünya savaşı tahlilleri
ESERLERİ
Paşanın kitaplarının kemiyyet olarak küçük olmasına rağmen keyfiyetinin büyüklüğü karşısında Akif hayretini gizlememiştir.
Said Halim Paşa kitaplarını Fransızca yazmıştır.
Sebilürreşad da genellikle Mehmed lakabı ve Akif'in tercümesiyle yayınlanmıştır.
Sebilürreşad da da tekrar yayınlanmış ve kritik edilmiştir.
1. Ta'assub-ı İslâmî ve Ma'nâ-yı Hakikiyyesi (Taassub)
2. Mukallitliklerimiz
3.Meşrutiyet
4. Buhran-ı İçtimaimiz
5. Buhran-ı Fikrimiz
6. İslam dünyası neden geri kaldı?
7. İslamlaşmak
8. İslam'da Teşkilât-ı Siyasîyye
9. Mektupları
10. Hâtıraları
S.Halim Paşa, devlet adamı olarak siyasî hâtıralarını kaleme almış olmasına rağmen vefatı dolayısıyla hatıralarını tamamlayamamıştır. Hatıralarından bir kısmı Sebilürreşad mecmuasında Türkiye'nin Harbi Umumiye İştirakindeki Sebepler başlığı ile yayınlanmıştır. Hâtıralarının geri kalan kısmının ne olduğunu bilemiyoruz. Mevcut olanlar, M. Ertuğrul Düzdağ tarafından sadeleştirilmiştir. Paşa, hâtıralarında Osmanlı Devleti'nin harbe giriş şartları ve İtilaf Devletleri'nin takındıkları tavır üzerinde durmaktadır. Ayrıca Paşa, Anadolu'da başlayan Millî Mücadele hareketinede destek vermiştir.
Batıya karşı savunma hattı oluşturan en güçlü akım İslamcılık olmuş ve Said Halim Paşa bu akımın en güçlü simalarından birini teşkil etmiştir. O,insanın hareket yolunu çizen unsurun akıl ve bilgiden ziyade onun ahlâkı olduğunu, ilmî kazançlarımızın ahlâkî noksanlarımızı giderebildiğimiz ölçüde faydalı olabileceğini, aksi takdirde ilmimizin kötü temayüllerimizi teşvik edip artırmaktan başka bir işe yaramayacağını anlatmaktadır. Paşa, bir ıslahatçı olarak halkın içerisine düşürüldüğü cahilleştirme durumunun onu istismara müsait hale getirdiğini belirtmektedir. Aydın denilen okumuş ve fikir beyan eden tabakanın halka yabancılaşmasının ve aynı dili konuşamamasının ve aynı zamanda Batı modernleşmesine duyduğu sevgi ve öykünmeci tavrının da bu süreci devam ettirdiğini söylemektedir. Oysa milleti oluşturan derin geleneksel bağlar ve gaye birliğinin temel alınması gerekirken yenileşme adı altında sosyal değişim talep edilmektedir. Aynı şekilde ihtiyacımız hesap edilmeden Batı'dan alınan siyasal düzenin de meşrutiyet adı altında bir çatışma düzeni kurduğunu belirtir. Said Halim Paşa Batı için her yol Roma'ya çıkıyorsa Doğu içinde her yolun Mekke'ye çıktığını vurgulayarak siyasi birliğin sosyal bütünlüğün ve ıslahatın ancak vahyi normlarla gerçekleşeceğini ifade eder. Batı demokrasisine karşı Osmanlı demokrasisini ifade ederek başkan, senato ve milletvekillerinden oluşan sistemde başkanın devleti yönetmesini milletvekillerinin halk tarafından seçilerek başkanı denetlemesini senatonun ise âlimlerden oluşarak şeriata uygun kanun çıkarması gerektiğini vurgulamıştır.