Burhan Taşkaya'nın seminerde yaptığı sunumu ilginize sunuyoruz:
Beden insanın insan olarak hayatta var olduğu mekânın adıdır. Beden tarih boyunca dinlerin, ideolojilerin, felsefenin, tüketim kültürünün, tıbbın, estetiğin, edebiyatın gündemi olmuştur. Örneğin Sartre " Ben ne isem bedenim odur, ben bedenimden ibaretim" diyor. Oysa ondan 2300 yıl önce yasayan Eflatun bedeni ruhun mezarı olarak görüyordu. Descartes ben bilincimden ibaretim diyordu. Müslüman filozoflar bedeni Allah'ın emaneti olarak değerlendiriyordu. Son zamanlarda gelişen estetik cerrahi ile beden verili olmaktan çıkmış nerdeyse tekrardan dizayn edilebilir hale gelmiştir. İnsan-beden ilişkisi basit bir ilişki değildi. İnsanın hangi değer ve düşünce dünyasından geldiğini gösteren sembolik bir ilişkidir. Bedenin hangi dönemlerde, hangi dinlerde nasıl algılandığına bakalım.
Yunan Felsefesinde Beden
Eski yunanda ortalama yaşanan hayatta bedenin olumlu bir karşılığı vardı. Özellikle güçlü ve çevik erkek bedeni heykeltıraşlar tarafından heykelleri yapılıp sergilenirdi. Olimpiyat oyunları bu durumun sembolleştiği oyunlardır. Yunan felsefesinde elbette farklı yaklaşımlarda vardı. Örneğin Sokrates bedeni ruhun mezarı olarak görüyordu ve ruhun özgürleşmesi için bedenden kurtulması gerektiğini ifade ediyordu.
Musevilik ve Hristiyanlık
Semavi dinlerin beden algıları onların dünya tasavvuru ile ilgilidir. Musevilikte dünya şöyle algılanıyor. Ademin cennetten dünyaya gönderilmesinde Allah ademe diyor ki burada bütün nimetlere hiç çalışmadan, emek vermeden ulaşabiliyordun lakin artık dünyada çalışacaksın gayret edeceksin ve istediğin nimetlere ancak böyle ulaşabilirsin. Dünya Musevilikte olumlu bir karşılığı var. Tevrat'ta ahiret ile ilgili ayetler çok azdır fakat dünya ile ilgili ayetler çok fazladır. Olumlu dünya tasavvuru olumlu beden tasavvuruna sebep olmaktadır. Hristiyanlıkta ise ilk günah teorisinden kaynaklı dünya olumsuz görülmektedir. İnsan topraktandır ve toprak dünyaya aittir ve dolayısıyla beden olumsuz algılamaktadır. Bedeni ruhun mükemmelleşmesinin önünde engel olarak gördükleri için 'çilecilik' 'manastır hayatı' ve 'çarmıha germe törenleri ' gibi bedene bir şekilde eziyet edilen pratikler yaygındır.
Rönesans ve Beden
14. yy da İtalya'da başlayan Rönesans beden ile ilgili yeni bir tasavvur oluşturmuştur. Rönesans'a kadar beden bir şekilde ilahi tefekküre vesile iken beden Rönesans ile güzel, kişisel, özel olarak değerlendirilip semavat ile ilişiklisi kesilmiştir. Rönesans bedenin sekülerleştiği bir donemdir.
200 yıl sonra Rene Descartes'ın ortaya koyduğu Kartezyen düşünce ile beden konusunda düalist bir yaklaşımı ortaya koymuştur. Bedeni bilime ruhu kiliseye ait kılan bir yaklaşımı ortaya koymuştur. Bedeni kaslardan, kemiklerden, eklemlerden oluşan bir makine gibi değerlendirmiştir. 19. Yüzyılda özellikle Darwin, Marks, Freud'un yaklaşımlarıyla beraber ruh tamamen devreden çıkartılması ve bedenin metalaştırıldığı bi surece girilmiştir.
Tüketim Kültürü ve Beden İmajı
20 yy. da kapitalizm bedeni keşfetmiştir. Bedenin devam eden bir süreç olması ve bedenle ilgili oluşturulacak yeni tüketim davranışlarının uzun soluklu sürmesi bedeni tüketim kültürünün gündemi haline getirmiştir. Vücuttaki tüylerin ortadan kaldırılması konusunda kullanılan kremler, cihazlar ve diğer ürünler kapitalizmin bedene dair ilk tüketim cabasını oluşturur. Beden imajı kişinin kendi bedenini zihninde nasıl algıladığı ile ilgili bir durumdur. Özellikle Anglo-Amerikan beden imajı bir norm haline getirilip bati dışı toplumlara ihraç edilmektedir. Kadınlar için güzellik, uzun boylu, zayıf, renkli gözlü ve beyaz erkekler için ise uzun, V beden vd. kaslı erkek bedenini tüm dünyada kabul edilen bir norm olarak sunuluyor. Herkes bu özelliklere sahip olmaya zorlanıyor ve bu durum çağdaşlığın ve medeniliğin sembolü olarak gösteriliyor. İnsanlar bu özelliklere sahip olabilmek için güzellik salonlarına, spor salonlarına, estetik operasyonlara, güzellik malzemelerine ihtiyaç hissediyorlar. Endonezya da yapılan bir çalışmada kadın magazin dergileri inceleniyor ve dergide gösterilen tüm kadınlar beyaz tenli oysa Endonezya halkı esmer tenli ve böylece ten ağartıcı ürünlerin satışını sağlıyorlar. Renkli göz üzerinden lens sektörü oluşturuluyor. Böylece beden bir tuketim nesnesi haline getiriliyor.
Beden ve Mahremiyet
Hz Aden ve Havva'nın yasak meyveyi yedikten sonra mahrem yerlerini cennet yaprakları ile örtmesi ile insanın mahremiyet algısı başlamıştır. Örtü insanlıkla yaşıt bir durumdur. İnsanın bedenini örtmesi diğer canlılarda olmayan bir durumdur ve doğal olmayan fakat insanın düşünce dünyasıyla alakalı bir değer olarak değerlendirilebilir. Batıda mahremiyet 'Dokunulmazlık' üzerinden değerlendirilir. Bedenin dokunulmazlığını merkeze alır. İslam'da ise mahremiyet 'Görünmezlik' üzerinden değerlendirilir ve kişiyi başkalarının bakışından korumaya dönük bir yaklaşım içerisindedir. İslam'da örtü Allah ile ilişkili bir durumdur çünkü Ayeti kerimelerde vurgulandığı gibi Allah hayayı ve örtüyü sever. Kıyafet aynı zamanda insanın hangi dinden, o din içeresinde hangi inanç grubundan yada hangi sosyolojik gruptan geldiği ile ilgili bize bilgi verir.
İslam ve Beden
İslam'ın beden algısı işlevseldir. İnsan bedeni ile hayırlı ve iyi ameller işleyeceği gibi günah ve kötü amellerde işleyebilir. Bedenle ilgili algıyı belirleyen eylemlerdir. Beden ile ilgili son zamanlardaki tartışmalar iki kavram üzerinden yürüyor biri 'Emanet' diğeri ise 'Sahiplik'. Bedeni Allah'ın bir emaneti olarak gören Müslümanlar için beden ile ilgili tasarrufun sınırlarını Allah belirler. Bedenim benimdir sloganıyla ortaya konulan ve beden konusunda her turlu tasarruf yetkisini kendinde gören ve 'Sahiplik' kavramı üzerinden tanımlanan bu iddia ile İslam'ın iddiası arasında kıyafet, kürtaj, ötenazi, taşıyıcı annelik gibi bedene müdahale konularında ciddi farklılıklar mevcuttur. Hz Peygamber kişi ahirette bedenini nerede ve nasıl yıprattığı ile ilgili hesap vermeden bir adim dahi atamaz buyuruyor ve yine bedeninizin sizin üzerinizde hakki var buyuruyor. Hz peygamber bedeninin temizliğine, ağız ve diş temizliğine çok dikkat ederdi. İbadetler inanç ile bedenin kesiştiği noktalardır. Oruç, namaz ve hac bedeni ilgilendiren ibadetlerdir. Ruhun bedende varolmasından kaynaklı beden değerlidir. İbn-i Kayyım el Cezvi bedeni ruhun kalıbı olarak değerlendirir. İkisi karşılıklı ilişki içerisindedir. Ruh bedeni ve bedende ruhu hem olumlu hem de olumsuz anlamda etkilemektedir.