Yalçın Şahincan; konuşmasına tevazünün kelime anlamını vererek başladı. Tevazu alçak gönüllük, yani kibirli olmamak; Kibrin Kuranı Kerim de bir çok kere yerildiğinden bahisle kibirliliğin Cehenneme götüren bir amel olduğunu Müslümanların kesinlikle kibirden uzak durması gerektiğini tam tersi tevazu ile hareket etmeleri gerektiğini belirten kuran ayetlerini dikkatle okuyarak hayatımıza aktarmamız gerektiğini, kibirden şeytandan kaçar gibi kaçmamız lazım geldiğini; zaten kibrin şeytanın ameli olduğunu; tevazu'un ise Peygamberlerin ameli olduğundan bahisle Kuran'ı Kerimden ayetler okuyarak sürdürdüğü konuşmasına " Allah kibirli olanları sevmez." (Nahl / 23) Allahın sevgisini kazanmamız için tevazu sahibi olmamız gerektiğini Resulullah' ın Mekke'nin Fethinde Nasr suresinde " Allahın yardımı ve fetih geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tesbihte bulun ve ondan bağışlama dile. Çünkü, tövbeleri çok kabul edendir." Tevazu'un vakarla desteklenmesi gerektiğini" Rahman'ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selam! derler." (Furkan 25/63) insan hem mütevazi, hem vakur olmalıdır. İslam tevazu ve vakar sahibi olmayı teşvik etmekle beraber, bu hususta aşırı gitmeyi yasaklamıştır. Tevazuda aşırı gitmek insanı zillete kadar düşüren bir hal olabilir. Öyle ki herkesin maskarası haline getirebilir, bu doğru bir davranış şekli değildir, dengeli davranmak gerekir çevremizde gördüğümüz "Ayağınızın tozu toprağı olayım, bastığınız taş olayım, kapınızda Kıpti olayım "tarzı mütevazilik sözleri Müslümanlara yakışan sözler değildir. Kaldı ki böyle konuşanlar ya şeyhlik yapmakta ya da kanaat önderliği!
Ahde vefa ise ahid kelimesinden mastar olarak "bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, talimat vermek, birine söz vermek" ; isim olarak ise "emir taahhüt, antlaşma, güven veren söz, yükümlülük, talimat" gibi anlamlara gelir. Ahlaki bir kavram olarak ahit genellikle "birine söz verme, vaat etme, taahhütte bulunma" anlamlarında kullanılmıştır. Fıkıh kavramı olarak ahit daha çok "anlaşma" ve "taahhüt" anlamında akid kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Ahidde hem kesin söz verme, hem de yemin anlamı vardır. Kuran'da Allah Teala'nın Hz. Adem'e, Musa'ya, İbrahim'e ahid verdiği ifade edilmektedir. (Bakara /125, Araf/ 134, Taha/ 115) Bu ahidden maksadın emir veya talimat verme olduğu ifade olunmuştur. Yine Kur'an da Allah ile kulları arasındaki bir ahidleşmeden söz edilmiştir. (Yasin/ 60)
Bu ahdin bozulmamasını istenmiştir: "Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir." (Nahl 91) Ahidlerine bağlı kalanlara ise bir mükafatı olduğunu: "Sana bîat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir." (Feth/10)
Sözünde durma, verdiği sözlere bağlı kalma, özü ve sözü doğru olma anlamına gelen ahde vefa, İslam ahlakının en önemli prensiplerinden biridir. Kuran'a göre ahde vefa, iman ederek Allah ile ahidleşmiş ve böylece hür iradesiyle kendisini sadakat yükümlülüğü altına sokmuş olan müminin ahlaki bir borcudur. İster insanlara, ister Allah'a karşı verilmiş olsun her ahid ve söz, yükümlülük şartlarını taşıyan borçlu ve sorumlu kılar. Bu sorumluluğun yerine getirilmesine ahde vefa veya ahde riayet denilir.
Eminlik ise; Mümin kişi iman eden anlamına geldiği gibi, başkalarına güven veren ve güvenilen kişi anlamınıda taşır. Dinimiz İslam'ın, insanları dünya ve ahiret saadetine kavuşturmak için belirlediği, uyulmasını emrettiği vazgeçilmez prensiplerinden birisi de "emanete riayet etmek"tir. "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar, sorumluluktan korktular. Onu insan yüklendi; (bununla beraber onun hakkını tam yerine getiremedi) çünkü o çok zalim, çok cahildir." (Ahzap/72) Emanete riayet etmek ise müminlerin birer özelliklerindendir. "Ve onlar emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler." (Müminun/ 8) Peygamber efendimizin davranışları ve sözleri bizlere en büyük örnektir. Daha kendisine peygamberlik verilmeden önce "Muhammedül- Emin" olarak meşhur olması ve hatta kendisine duyulan sonsuz güvenden dolayı yanına bırakılmış emanetleri, Hicret esnasında sahiplerine geri verilmek üzere Hz. Ali'yi görevlendirilmesi, Onun emanet konusundaki hassasiyetini vurgulayan örnek davranışlardan bir kaçıdır. Bizlere düşen üzerimize tevdi edilen bu emanetlere riayet etmek, yani bunların gereklerini yerine getirmek, aksi davranışlardan kaçınmaktır. Seminer izleyicilerin soru ve katkılarıyla sona erdi.