Gayrı metluv vahiy ve kutsi hadisin genelde aynı anlamada kullanıldığını yinede ayrı olarak incelenmesi gerektiğini söyleyerek konuşmasına başlayan Fikret Başer şu şekilde sözlerini sürdürdü: öteden beri İslam uleması sünnetin vahiy ile ilişkisini konuşmuşlardır. Peygamber (s.a.v) efendimiz, kendisine inen Kur'an ayetlerini tebliğ, tefsir, tebyin ve tatbik ettiği gibi; bir takım hüküm ve esaslar sunmuş ve bazı icraatlarda bulunmuştur. Hz. Peygamberin bu tür emir, yasak, hüküm kabilinden uygulamalarının acaba kaynağı nedir? Acaba Hz. Peygamber bu tür talimat ve uygulamalarını Kur'an dışında cenabı hak'tan aldığı vahiy ve ilham ile mi gerçekleştirmiştir? Yoksa bunlar tamamen kendi rey ve içtihatlarından mı kaynaklanmıştır? Sünnetin bağlayıcılığı ve kıyamete kadar geçerliliği konusu nu nasıl değerlendirmek gerekir? Bu ve benzeri sorular Müslümanların önünde duran ve sıhhatle cevaplandırılması gereken sorulardır. İslam alimlerinin bu konularda ittifak edememişler ve birbirine zıt düşüncelerde kutuplaşmışlardır. Bu konuda geleneksel anlayış şu şekildedir:
1- Bir çok alim sünnet tamamen vahiy mahsulüdür. Ancak bu vahiy bazı yönlerden Kur'an'dan farklıdır; zira Kur'an ayetleri levh i mahfuzda yazılıdır, mucizdir ve ibadetlerde okunma özelliği vardır.fakat sünnet böyle değildir.ama bağlayıcılık açısından sünnet ile Kur'an arasında bir fark yoktur. Bu görüşü formüle etmek için vahiy konusunda birde ayrım yapılmış
a) Metluv vahiy (okunan vahiy)
b) Gayri metluv vahiy (okunmayan vahiy)
Bu düşünceyi savunanların Kur'an ve hadislerden deliller getirmişlerdir.
Andolsun Allah, rasulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı traş etmiş, kısaltmış olarak korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih kıldı.48/27
Ayet, Resulün ashabı ile birlikte Mekke'ye gidip umre yapacağı şeklinde bir rüya gördüğünü teyit etmektedir. Bu husus Resul'e Kur'an yanında diğer direktif ve talimlerin de ulaştığı gerçeğinin bir delili olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hani Nebi eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti de derken eşi bunu haber verip Allah da bunu ona açıklayınca o da o sözün bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. O, bunu eşine haber verince: "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. O: "Alîm ve Habir olan bana haber verdi." dedi. 66/3
Allah'ın, Resul'e söylediği gizli sözün zevcesine diğerlerine açıkladığını Resul'üne haber verdiği bir Kur'an ayeti yoktur.
O zaman ki Allah size iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vaadetmişti de siz güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Allah ise kelimeleriyle hakkı gerçekleştirmek ve kâfirlerin arkasını kesmek istiyordu.8/7
Ayrıca 33/37,14/4, 16/44, 7/105, 33/21,… ayetleri de konuya örnek olarak gösterilmektedir. Tüm bu örnekler gramer yönünden incelendiğinde iddia edilen şeyi çağrıştırmadığı da iddia edilebilir. Ancak tüm bu yorumlarında yanlış olduğu söylenemez. Bu görüşe ait delillerin bir kısmı kuvvetli delillerdir. Tabiî ki sünnetin tamamının bu şekilde oluştuğu iddia edilemez. Zira bu resul'ü insan olmaktan çıkarmak anlamına gelir. Bu takdirde onun beşer olma özelliğini vurgulayan ayetleri görmezden gelmek gerekir ki buda doğru değildir. Resul beşer olması hasebi ile bazı konularda yanlışlar yapmış ve vahiy ile doğrultulmuş, şiddetli bir şekilde uyarılmıştır.
Adına ister vahiy densin ister ilham denilsin isterse başka bir şey denilsin Allah'ın bir takım konularda Resulüne Kur'an da yer almayan konularda yardım etmesi göz ardı edilemez bir gerçekliktir. Peygamberin Kur'an dışında Allah ile teması olduğuna inanmak başka şeydir, sünnetin tamamının vahiy ürünü olduğunu söylenmek başka şeydir. Allah'u alem söz konusu olan vahiy veya ilhamın muayyen konularla sınırlı olduğunu sınırlı olduğunu kabul etmek daha doğru gözükmektedir. Sünnetin bir kısmını ya da tamamının vahiy ürünü olup olmadığı tartışmaları bizim içim bir pratik bir değere sahip değildir. Sünnetin hangisinin vahiy hangisinin içtihadi olduğunu kesin olarak bilmek bugün için mümkün değildir. Dolayısı ile bu konularda tartışmak bize pratik olarak bir fayda getirmeyecektir. Bu konuda izlenmesi gereken en sağlıklı yol hadislerin uygunluğunu Kur'an a arz edip araştırmak olacaktır.
Kudsi Hadis Konusu:
Kudsi hadisi "Allah tarafından vahiy, ilham, rüya gibi değişik bilgi edinme yolları ile anlamı resule bildirilen ve resul tarafından ifade edilen Allah'a nisbet edilen Kur'an ile herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi icaz vasfı olmayan hadislerdir. Bu hadislerin Allah'a nispet edilmesi onun sahih olduğu anlamına gelmez. Buradaki kudsi ifadesi metnin reddi veya kabulü açısından bir hüküm ifade etmez. Kutsi hadis kavramının nasıl bir tarihi süreç izlediği net değildir. İlk dönem kaynaklarda böyle bir ayırıma rastlanmamaktadır. Kutsi hadis kavramı tüm hadislerin vahiy ürünü olduğu düşüncesinden beslenerek bu çevrelerde geliştirilmiştir. Yapılan araştırmalara göre kutsi formatlı hadislerin küçük bir kısmı kuran ayetleriyle birkaç kelime farklılığı ile aynı olduğu, bir kısmının İncil ve tevratta geçen konularla aynı olduğu, büyük bir kısmının da fıkıh açısından fayda sağlamayacak, fakat itikada taalluk eden meseleler üzerine açıklamalar getirdiği gözlemlenmektedir. Kutsi formatlı hadislerin ravilerine bakıldığında tamamının Müslüman olmadan önce eski dinlere mensup kişiler olduğunu görmekteyiz.
Sonuç olarak kutsi hadislerin diğer hadislerden bir farkı yoktur. Diğer hadisler gibi onlarda hadis ilminin kriterlerine göre değerlendirilirler.
Keşfi Hadis:
Keşf kelimeden de anlaşılacağı üzere bir şeyin örtüsünün kaldırılması, bir şeyin açılığa çıkarılması anlamına gelmektedir. Tasavvuf'un Kur'an metodundan ayrıldığı en önemli nokta keşf ve ilham konusudur; (Vahyin bildirdiği, aklın kavradığı ve duyu organları ile müşahede ettiği gerçeklerin ötesinde, insanların bir takım riyazat ve makamlarda yükselme ile hakikat dedikleri bir takım gaybi şeylere muttali oldukları iddiası). Tasavvuf çevrelerinde en önemli konu aklı edinimlerden sıyrılarak keşf ve ilham yolu ile bilgi sahibi olmaya çalışmak. Kur'an öğretisi ile uyuşmayan bu tür iddialar insanı şirke götürmektedir.
Karşılıklı soru ve cevaplardan sonra seminer sona ermiştir.
Haber: Ramazan İleri