Emanetin kavramsal boyutunu izah ederek konuya giriş yapan Sündüz Altuntaş; Nur süresi 55. ayet bağlamında cahili otoriteden ve zulümden uzak, güvenli bir yaşam ortamının ancak vahiyle sağlanabileceğine dikkat çekti. Emin beldeleri anlatırken Tin ve Bakara surelerine atıfta bulunarak; cahiliyede de eman müessesesinin olduğunu ancak, eman müessesesinin sadece imanla oluşabileceğini ifade etti.
Allah'ın insana verdiği vahiy emanetini ve insanların birbirlerine karşı olan emanet sorumluluğu hatırlatan Altuntaş, vahiy sorumluluğunu üstlenen peygamberlerin de risaletten önce emin insanlar olarak tanındıklarının altını çizdi. "Allah'a karşı dürüst olan, başkalarına da dürüst olur. Konuşmacı, bu da bazı zorlukları beraberinde getirebilir" diyerek emr-i bi'l maruf ve nehy-i ani'l münker bilinciyle hareket etmesi gereken davetçinin, önyargıdan uzak, dürüst, erdemli olmasının önemine dikkat çekti. Altuntaş sunumunu, toplumun bu kavramları yeterince kavrayamadığını hatırlatarak noktaladı.
Fatma Turan'ın sunumuyla devam eden seminerde konuşmacı ilk olarak insanın sahip olduğu ruhi, bedeni, mali her türlü imkânın ve nimetin birer emanet olduğunu ama bu emanetler içinde en çok kıymeti bilinmeyen emanetin zaman emaneti olduğunu ifade etti.
"Emaneti ehline vermek ne kadar önemliyse bir iş için ehil olanı seçmek de o kadar önemlidir. Emaneti ehil olana teslim etmezsek hem kendimize hem emanete hem de emaneti yüklenene zulüm etmiş oluruz" diyerek adalet kavramı üzerinde duran Turan, emanet ehliyetini, Allah'a karşı duyulan sorumluluk bilinci, yeterlilik ve yetenek, meşruluk ve insana yararlı olmak çerçevesinde değerlendirdi.
Konuşmacı son olarak, " insan vahiyden uzak kalırsa duyu organları dünyevi isteklerle meşgul olur. Vahyin elinden tutmadığı akıl beş duyunun götürebildiği yere kadar gider" dedi.