“Mezhep Taassubu ve Taklitçilik”

Özgür-Der Küçükçekmece Şubesi’nin “İslam’ın Doğru Anlaşılmasının Önündeki Engeller” başlıklı seminerler dizisinde bu hafta “Mezhep Taassubu ve Taklitçilik” konusu Ramazan İleri tarafından sunuldu.

Hamd olsun âlemlerin Rabbi rahman ve rahim, din gününün sahibi olan Allah'a. Ey Allah'ım yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğrayan ve sapıtmışların yoluna değil. Âmin.

İleri sunumuna "Mezhep" kelimesinin sözlük ve ıstılahı anlamlarını vererek mezhebi nasıl anlamamız gerektiğini açıkladı. Taassubun, İslam literatüründe Müslüman'ın asla kullanmaması gereken bir sözcük olduğunu batılıların ise bu kelimeye fanatizm ve holiganizm olarak baktığını ifade etti.  Normal bir Müslüman her gün farz olan namazları sünnetler ile birlikte sayarsak en az günde 40 kere fatihayı okur. Bu süre bir dua ve bir akitleşmedir. Bu sürenin sürekli olarak okunmasının istenmesi sebepsiz değildir elbet. Konumuzla da yakından ilişkisi vardır bu sürenin. Yüce Allah'tan bizleri dosdoğru yola iletmesinin kendisine nimet verdiği kişilerin yoluna iletmesini niyaz ederiz. Gazaba uğrayan ve sapıtmışların yoluna değil. Demek ki tarih boyunca sapıtarak yanlış yollara dalan ve gazaba uğrayacak olanlar olacaktır. Mezhep kelimesi de bu konu ile ilintilidir. Çünkü mezhep kelime olarak gidilen yol, bir fiili işlerken izlenilen metot, o konu hakkında oluşmuş hâkim kanaat manasındadır. Allah'ın dinini yaşamak için kuran ve sünnetten hükümler çıkararak müçtehidin kendisine tabi olanlara çizmiş olduğu rota manasındadır, İtikatta mezhep olmaz. Resul neye inanıyorsa müminlerde ona inanmak zorundadır. (Bakara Suresi 285.)  

İslam tarihi boyunca İnsanların yaradılışlarındaki farklılıklar mezheplerin oluşmasında en önemli etken olmuştur. İnsanların algı kapasitesi, zekâsı, duygularının yoğunluğu, farklı farklı yaratılmış. Bu sebeple yaşanan olaylara tepkileri de farklılık göstermektedir. "Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir. (6/165)"

Mezheplerin oluşmasında etkili olan bir diğer temel sebep ise  Kuran'ın naslarının bir kısmının delaleti kati bir kısmınınsa delaleti zannı olması.

Mezhepleri incelemek için mezhep anlayışının ilk başlamış olduğu yılları anlamak gerekir. Hepimizin malumu olduğu üzere Hz. Peygamberin yaşadığı zaman içerisinde mezhep diye bir anlayış yoktu. Zira Müslümanların ihtilaf ettikleri konuların aydınlığa kavuşması için resulün emirleri doğrultusunda hareket etmek yeterli idi. Resulün irtihalinden sonra üçüncü halife Hz. Osman'a kadar geçen zamanda da büyük ihtilaflar ve ayrılıklar yaşanmadan geçti. Ancak Hz. Osman zamanında yaşanan olayları iyi tahlil etmek ayrılıkları ve ayrışmayı anlamak açısından çok faydalı olacaktır.

Hz. Osman önemli bir İslami şahsiyettir. Resulün mücadelesi boyunca yanında yer almış, vahiy katipliği yapmış, ilk Habeşistan hicretinde bulunmuş, Mekke döneminden başlayarak Müslümanlar için servetini harcamış, Emevi soyundan olması hasebi ile Emevilerden gelen muhalefeti bitirmiş, Hudeybiye anlaşması sırasında Mekke'ye gönderilen elçi olmuş, resulün kızı Rukiyye ile evlenmiş, Rukiyye'nin vefatından sonra resulün diğer kızı Ümmü gülsüm ile evlenmiş bu sebeple Zinnureyn (iki nurun sahibi) lakabını almış, maalesef hilafetinin son yıllarında çıkan kargaşalar sebebiyle şehid edilmesi ile sonuçlanmış bir biyografiye sahip çok önemli bir İslami şahsiyettir Hz. Osman. Bu olumlulukların yanında birde tarihin bize ilettiği Hz. Osman hakkında olumsuzluklar da mevcuttur. Tarihi vesikalar akaid oluşturmada kullanılmayacak; fakat tahlil edilerek geleceğimiz hakkında önemli açılımlar sağlayacağımız bilgi kaynaklarımızdır. Bu bağlamda tarihi, süreç içerisinde yaşamış olan şahsiyetlere hakaret etmeden fakat onları kutsallaştırmadan ifrat ve terfide dikkat ederek okumalıyız. Hilafetinin ilk yıllarında yapılan fetih hareketleri ile ele geçirilen servetin adil bir şekilde insanlar arasında pay edilmemesi, akrabalarının ve Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olanların yönetimde kadrolaşması, yeni kültürlerle tanışılması ve gayb konusunda kısır tartışmaların Müslümanlar arasında kavgalara dönüşecek şekilde tartışılmaya başlaması beraberinde bugünlere kadar sürecek bir ayrışmayı meydana getirilmiştir.  Daha sonraları Hz. Ali'nin hilafeti ile yaşanan Cemel ve Sıffın savaşları ile siyasi mezhepler oluşmuş. Bununla birlikte yeni kültürlerle tanışma, yeni tanışılan kültürlerin felsefelerinin İslam dinine sirayet etmesi ile itikada taalluk eden meseleler hakkında tartışmalar ve Allah'ın dininden sapmalar başlamış. İtikadi konularda mezhep olmaz fakat insanlar itikada taalluk eden meseleler hakkında türlü türlü tartışmalar açarak ifsada neden olmuşlardır. Emevi saltanatının zulmünü içselleştirmek için yaşananların bir kader çerçevesinde yaşandığı izahını getirmeye çalışan Mürcie, ve Cebriye ekolleri türemiş, ifrat beraberinde tefridi getirmiş ve buna mukabil kaderiye ekolü düşüncesini yaymış. Bu arada nakli deliller yerine akli delilleri ön plana çıkaran ve yeniden Kur'an diyen mutezile ekolü uzun yıllar Abbasi döneminde hüküm sürmüş.

Bu gün İslam coğrafyaları ikiye bölünmüş bir kısmı şia, bir kısmı Sünni olduğunu söylüyor ve birbirleri aralarında bir hasımlığı hala daha Sıffın ve Cemel vakaları üzerinden sürdürmeye devam ediyorlar. Fakat emperyalizm ve Siyonizm ayırım yapmaksızın her grup üzerinde zulmünü devam ettiriyor. Bu iki grubu birbirine düşürmeye devam ediyor.

Bizler bu gün bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar olarak kendimizi Sünni ve Hanefi'ye nispet etsek bile aslında aramızda bir sürü ayrılıklar var. Mesela bu ülkede kendine Müslüman diyen bütün grupları derinden etkileyen başörtüsü sorunu var. Bu sorun hakkında hatırı sayılır miktarda kitlesi olan bir cemaat bu mesele, dinin teferruat meselelerinden biridir diyerek bir içtihat geliştiriyor ve kitlesini bir yola sokuyor bu başlı başına bir içtihat ve mezhep oluşturuyor. Bir diğer grup aynı mesele hakkında tamam başörtüsü Allah'ın emridir fakat hâkim otorite ile aramızda çatışma çıkmasın diyerek örtüsü ile evde oturmayı tercih diyor. Buda bir içtihattır ve önemli miktarda insanı yönlendirerek bu konu hakkında bir mezhep oluşturmaktadır. Bir diğer grup, ne Allah'ın emri olan örtüsünden nede en doğal hakkımız olan sosyal hayat içerisinde var olma talebinden vazgeçemeyiz diyor. Orucumuzla, namazımızla, başörtümüzle varız var olacağız diyerek kendini hâkim sistem ile bir mücadele içerisinde buluyor. Buda bir içtihattır ve bir mezhebi oluşturmaktadır. Mesela ülkemizde bizim çocuklarımızın kanları üzerinden oynanan çok kanlı bir savaş sürdürülmekte ve bir grup diğer bir grubun üzerine etnik kimliği üzerinden bir savaşa sürüklenmekte. Bu kanlı oyun üzerinden kendine Müslüman diyen grupların içtihatları neticesinde kaç gruba bölünmüşün hiç düşündünüz mü? Düşünsel boyuttaki farklılıklarımız, aramıza fitne sokulduğunda nasıl bir şekilde tezahür eder hiç düşünmek bile istemiyorum. Bugün birbirimiz aramızdaki ayrılıkları değerlendirecek olursak; bin dört yüz yıl önce yaşanmış olan ve ne şekilde vuku bulduğu hakkında zanni bilgilere sahip olduğumuz bir savaş üzerinden ayrışmayalım. Güncel meseleler üzerinden birbirimizi değerlendirelim ve aramıza fitne girmeden aramızdaki farklılıklarımızı çözelim Program dinleyicilerden gelen sorulara verilen cevaplarla sona erdi.

Haber: Kürşat Okur

Etkinlikler Haberleri

“Nureddin Zengi ve Kudüs”
"Uluslararası Büyük Oyunun Yeni Sahnesi Suriye"
“İslami Kimlik ve Gündem”
"28 Şubat'tan 15 Temmuz'a Darbelerin Anatomisi"
Küçükçekmece'de “İslami Şahsiyetin İnşası” Semineri