Öncelikle "millet" kavramının Kur'ani karşılığı üzerinde duran Hüseyinoğlu, Kur'an'da bu kavramın 15 yerde geçtiğini ve tamamında "din", "şeriat", "vahye dayalı inanç ve hayat tarzı" anlamında kullanıldığını belirterek Yusuf Suresi 37 ve 38. ayetlere vurgu yaptı. Millet kavramının Kur'ani literatürde inanç bağıyla birbirine bğlanan insan topluluğunu ifade ettiğini belirten Hüseyinoğlu, "Kur'an'da bu kavramın karşılığı bu kadar sarih olduğu halde ulusçu ideolojiler millet kavramını kan bağına dayalı cahili bir toplumsal örgütlenmenin tanımlanmasında kullanarak istismar etmişlerdir" diye konuştu. Muhafazakar çevrelerin bu istismara karşı durmak şöyle dursun millet kavramını Kur'ani anlamıyla değil, ulusçu ideolojilerin istismarı paralelinde kullandığını vurgulayan Şükrü Hüseyinoğlu, bu çevrelerde millet denince Türk, Arap, Kürt milleti gibi ulus kurgularının anlaşılmaya devam ettiğini, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan birçok insanın kendisini İslam milletinin değil Türk, Arap, Kürt vs milletinin ferdi olarak tanımlamayı sürdürdüğünü ifade etti.
Hüseyinoğlu şöyle devam etti: "Ulus kimlik, fıtri bir kimlik olan kavmi kimlikten farklı olarak, yapay/üretilen, toplum mühendisliği ürünü bir kimliktir. Dolayısıyla Demir Küçükaydın'ın dediği gibi ulusların ürettiği ulusçu ideolojilerden değil, ulusçu ideolojilerin ürettiği uluslardan söz edilebilir. Ulus kimlik, seküler, tektipçi ve dolayısıyla dayatmacı bir kimliktir. Batı menşeli bir ideolojik kurgu olan ulus kimliğin bu nitelikleri, onun üzerine bina edilen ulusçu ideolojilerin, tektipçi, inkarcı, dayatmacı ve çatışmacı olmaları sonucunu doğurmuştur. Ulus kimliğin tektipçilik özelliğinden dolayıdır ki, ulusçu ideolojiler inşa ettikleri ya da etmek için mücadele ettikleri ulus-devlet sınırları içinde başka kimliklere hayat hakkı tanımak istemezler. Herkes o ulus kimliği kabullenmeye zorlanır, ulus kimlik, sınırlar dahilindeki tüm insanlara zorla dayatılır. Türkiye'deki herkesin zorla "mutlu Türk" yapılmaya çalışıldığı gibi."
18. yy'da Alman ulusunun inşası çabalarıyla başlayan ve ardından tüm Batı Avrupa'ya yayılan ulusçuluk fikrinin 1789 Fransız Devrimiyle büyük bir etki gücüne kavuştuğunu anlatan Hüseyinoğlu, ulusçuluğun İslam dünyasına ithalinde Avrupa'da kurulan ve Türk, Arap, Kürt ve Fars etnik kimliğiyle ilgili araştırmalar yapan enstitülerin büyük etkisi olduğunu ve bu enstitüler aracılığıyla Müslüman halklara İslam öncesi döneme ait kültür ve efsanelerinin abartılı biçimlerde hatırlatılıp kavmi aidiyetlerinin kışkırtıldığını kaydetti. "Bu tür antropolojik çalışmalarla Türklerin, Arapların, Kürtlerin ve Farsların İslam öncesi kültürleri ön plana çıkarılmış, Ergenekon, Demirci Kawa gibi efsaneler gündemlerine taşınarak ulusçuluğun altyapısı hazırlanmıştır. Türkloji araştırmalarında ismi öne çıkanlardan biri Yahudi Leon Cahun'dur ve onun İslam öncesi Türk tarihi ve kültürüyle ilgili yazdığı kitap Jön Türkler üzerinde büyük bir etki yapmıştır" diyen Şükrü Hüseyinoğlu, ulusçu ideolojilerin hep bu tür yöntemlerle İslam dünyasına pazarlandığını ve bu ideolojilerin yayılmasında rol alan bazı isimlerin de soru işaretlerine yol açacak nitelikte olduğunu belirtti ve Türkçülüğün sistemleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında Tekinalp müstearıyla kitaplar yazan Yahudi asıllı Moiz Kohen'in rolüne değindi. Hüseyinoğlu bu konuda şunları söyledi: "Ulusçuluktan sözederken, Türk ulusçuluğunun ilk ideologlarından Tekin Alp takma adlı Yahudi Moiz Kohen'den de söz etmeden geçmek olmaz. Bir taraftan Turancılık propagandası yapacak kadar koyu Türk ulusçusu görüntüsü veren, ama aynı zamanda Dünya Siyonizm Kongresi'ne katılmaktan da geri durmayan, hatta sonraları o kongrede savunulan "Yahudilerin sadece Filistin'e göç etmeleri gerektiği" fikrine karşı çıkıp Anadolu'ya da göç edilmesi gerektiğini savunduğundan Siyonist çevrelerce eleştirildiği için, "Siyonist olduğuna ve olmaya devam edeceğine" dair mektup kaleme alıp kendisini savunan bu karanlık isim hangi maksatla Türk ulusçuluğu kışkırtıcılığı yapmıştır iyi araştırılmalı…"
Son olarak, İslam'ın toplumsal örgütlenmede kan bağını değil iman bağını esas aldığını ifade eden Şükrü Hüseyinoğlu, Müslümanlar olarak kavmiyetçilik ve ulusçuluk gibi cahili sapmalarla aramıza kesin ve net çizgiler çekmemiz gerektiğini, kapıdan kovduğumuz ulsuçuluk sapmasının "müsbet milliyetçilik" gibi ucube yaklaşımlar veya "Türk-İslam", "Arap-İslam", "Kürt-İslam" gibi batıl sentezler adı altında bacamızdan girmesine müsaade etmememiz gerektiğini kaydederek sözlerini şöyle tamamladı:
"Ulusçu ideolojiler birbirlerinin panzehiri değil, yekdiğerinin kopyası, tıpkı-basımıdırlar. Hepsi de Batıdan ithaldir ve emperyalizmin böl-parçala-yönet politikalarının İslam dünyasındaki truva atlarıdır. İlk bakışta Türk ulusçuluğuyla Kürt ulusçuluğu, Fars veya Arap ulusçuluğu, ya da Kürt ulusçuluğuyla Arap veya Fars ulusçuluğu birbirinin aksi kutbu, can düşmanı olarak görülür değil mi? Nitekim birbirlerine bakışları öyledir de. Oysa gerçekte bu ideolojiler birbirlerinin olmazsa olmazı, besleyicisi, varlık sebebidirler. Biri olmazsa öbürü de ayakta duramaz. Türk ulusçuluğunun varlığı Kürt ulusçuluğuna, Arap ulusçuluğunun varlığı Türk veya Fars ulusçuluğuna tehdit oluşturmak bir yana zemin hazırlayıp meşruiyet kazandırmaktadır. Biri olmazsa diğeri de varlık gerekçesini kaybedecektir. Müslümanlar olarak Batı emperyalizminin Truva atı işlevi gören bu ideolojilere karşı net tavır almayı bilmeliyiz." Program dinleyicilerden gelen sorulara verilen cevaplarla sona erdi.