Konuşmacı Ayar, Laiklik, üzerinde hiçbir şekilde kesin ve ortak bir tanım oluşturulmamıştır. 19. yüzyılda hem Batı hem de Batılılaşma eğilimleri gösteren toplumlarda siyasi eğilimleri etkileyen bir gelişme olarak sistemler içinde bu anlayış hayat bulmuştur. Bu kavramın kesin ve ortak bir anlamının olmaması da zaten bu işleyişin bir parçası olmuştur. İşine geldiği gibi eğilim gösteren bir Laiklik anlayışı için tanımın içi doldurulmamıştır.
Tanımlardaki farklılık, esasında konuya yaklaşım biçiminden ve önceliklerden kaynaklandığı gibi farklı toplumlarda oynadığı rollerden doğmaktadır. Tarihsel ve toplumsal çerçevede bakıldığında ise daha farklı değerlendirme ve tanımlamalar söz konusu olmaktadır. Laikliğin tarihsel ve toplumsal süreci batı Hıristiyan toplumunda oluşmuştur. Hıristiyanlık Sezar'ın gücünün doruğunda olduğu bir dönemde gelişmiş ve Sezar faktörünü "Sezar'ın hakkı Sezar'a Tanrının hakkı Tanrıya" formülü ile özetlenen bir anlayışla ortaya koymuştur. Roma imparatorluğu dağıldıktan sora kilise hem Sezar'ın hem de Tanrı'yı tekeline almışlardır.
Hıristiyan toplumlarda baştan beri din ve siyasal otorite arasındaki çatışma sıcaklığını korumuştur. Laikliğin toplumlaşması bu mücadele sonucu olmuştur. Bu şekilde süren din ve siyaset arasındaki mücadelede, Aydınlanma Devri ve Fransız İhtilalı ile Laik anlayışı kazanmıştır.
Hukuksal ve siyasal çerçeve dâhilindeki laiklik, genelde en çok öne çıkarılan ve üzerinde durulan türü siyasal ve dinsel otoritelerin birbirinden ayrıştırılması ve bağımsız kılınması şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu ayrım devletin hukuksal yapısı içinde kendini göstermiş laiklik ilkesi din ve devlet işlerinin ayrılığı ve birbirini etkilememesi şeklinde kurumlaşmıştır. Bu tanıma binaen devletin otoritesinden özerk olarak dini kurumların özgür bir şekilde devlet etkisi olmadan kurulması gerekmektedir. Fakat bu durum ülkemizde farklı şekilde tezahür etmektedir. Örneğin; Laik bir devlet olarak devletin Diyanet İşleri Başkanlığını, İçişleri Bakanlığına bağlı bir kurumun olması hatta bu kurum ile Cuma namazlarındaki verilecek hutbeyi belirlemeleri Laiklik anlayışı ile ne kadar bağdaşmaktadır. Bu şekilde tezahür eden laiklik anlayışı ile sistem Müslümanlar üzerinde pasifizasyon görevini yerine getirmektedir.
Benzeri sorunlar karşısında, aynı çözümler aynı sonuçları verebilir. Fakat Laiklik kavramının Türkiye profilinde bir ülkede yani Avrupa'daki ruhban sınıfı gibi bir grubun olmaması ve mezhep kavgalarının olmadığı halde adepte edilmeye çalışılması günümüzdeki absürt duruma neden olmuştur. Bu tip devşirme kavramlar ile Cumhuriyetin kurucu kadroları dini siyasi ve siyasi alanların etki ettiği sosyal alanlardan uzaklaştırarak, vicdanlara hapsedilmeye çalışan bir din anlayışının tohumlarını ekmeye çalıştılar. Bunun için Cumhuriyetin kurucu kadroları tarafından bir dizi inkılâplar uygulanarak geçmişten gelen toplumsal hafıza silinmeye çalışıldı. Proğram dinleyicilerden gelen sorulara verilen cevaplarla sona erdi.