Türkmen sunumuna; Adına modern denilen Batıya ait kapitalist değerlerin egemen olduğu bir dünyada Müslüman olarak yaşamaya çalışıyoruz. İnandığımız doğrular ile yaşadığımız dünya çelişiyor. Doğrularımızı yaşamlaştırırken kafa karışıklıklarımız, çelişkilerimiz, yetersizliklerimiz oluyor. "Ahlâki zaaflarla olduğu kadar Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle de donatılan" insan, çift yönlü (disharmonik) bir görüntü arz eder. Hem iyinin, hem kötünün, hem haklılığın, hem haksızlığın, hem melek olmanın, hem şeytan olmanın birbirine karşıt "çekirdeklerini" taşır.2 Allah insanı takva ve fücur ile yarattı. Ona emaneti akletme sorumluluğu verdi. ….
Dolayısıyla tavırları sürekli olumlu, güzel ve melekvari değil, bazen de olumsuz, kötü ve şeytanvaridir. Sorun da buradan kaynaklanmaktadır. İnsan yapıp-ederken, tavır takınırken kural tanımaz mı olacak, yoksa belirli ilke, kural ve ölçüye bağlı mı kalacak? Varolma, cinsellik ve sevgi, yeme içme, kutsama gibi ihtiyaçlarını giderirken ölçüyü kendi ve kendi gibi olanların sınırlı aklı ve kültürü ile mi belirleyecek yoksa bu konularda ölçüyü bizi yaratan ve başıboş bırakmayan Rabbimiz mi belirleyecek? Vahye ve fıtrata uygun olanı seçmek ahlakilik vahyi ve fıtratı dikkate almamak keyfiliktir.
Keyfiliğin karşıtı olarak kullandığımız ahlâk, sözlük anlamıyla "huylar" demektir. 'Hilkat' (yaratılış) kelimesiyle kökteş olan 'hulk' kelimesinin çoğuludur.
Ahlâk; Arapça'da yaratma, yaratılış ve yaratılmış gibi manalara gelen ve halk ile aynı kökten olan hulk veya hulûk kelimelerinin çoğuludur. Ahlâk kelimesi Kur'an-ı Kerim'de geçmemekle beraber, hulk kelimesi biri gelenek, diğeri de ahlâk ve huy manasında olmak üzere iki ayette geçmektedir.
- Kalem-68/4 . Şüphesiz sen yüce bir ahlaka sahip kılınmışsın. Yada : Elbette sen en güzel ahlaka sahipsin. ( Ve inneke le 'ala hulukil azim.)
Yalın olarak çevremize baktığımızda toplumdan topluma, çağdan çağa değişmeyen ahlâki kuralların fazla olduğunu görürüz. Mesela hırsızlık, gasp, adam öldürmenin meziyet sayıldığı toplum yoktur Hz. İbrahim'in yıldızı, ayı, güneşi ilah sanıp sonradan zaaflarını görünce Allah'ın ilahlığını anlaması örneğinde olduğu gibi yalın aklın doğruyu, hakkı bulma yetisi vardır. Bu yüzden Kur'an'da sık sık "akletmez misiniz?" tabiri kullanılır. Takva ve fücur kendisine ilham edildiği için (Şems, 8) ahlâki ölçütler insanın yapısında mevcuttur. Bunun için her insan kötülük karşısında üzülür, iyilik karşısında sevinir Fakat yine Kur'an'a göre insanların hayır zannettiği şer, şer zannettiği şey de hayır olabilir. (Bakara, 216) "Birr (iyilik), sizin, yüzlerinizi doğuya ya da batıya döndürmeniz değildir. Birr, kişinin, Allah'a ve kıyamet gününe, meleklere ve kitaba, nebilere iman edip, ne kadar kıymetli olursa olsun mal varlığını, yakın akraba için yetimler, ihtiyaç sahipleri ve yolda kalmışlar için, dilenen için harcaması, namazı kılması ve zekâtı vermesidir. Bir de bir anlaşma yaptıklarında anlaşmalarına sadık kalanlar ile acıya ve zorluğa tahammül edenlerdir..." (Bakara, 172–177) ve "Evlere arkadan girmeniz iyilik değildir..." (Bakara, 189) diyen Kur'an, yine insanların iyilik (birr) zannettikleri davranışların aslında iyilik olmadığını vurgulayarak yanlışlığı ıslah etmektedir Çevreden etkilenmeye açık olan akıl, iyilik ve kötülüğün tespitinde mutlak kriter olmamalıdır. Çevrenin olumsuzluklarından etkilenmeyen saf akıl, pratikte mümkün olmayacağına göre aklı mutlak ölçüt kabul etmek doğru değildir. Akıl, vahyin yol göstericiliğine muhtaçtır. Vahyin elinden tutmayan bir akıl, beş duyunun sınırları içinde kalmaya veya şaşmaya mahkumdur. Kur'an'a göre ahlâk, izafi değildir. Toplumdan topluma, çağdan çağa ahlâk kurallarının değişmesi, insanların yanlışı tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır. Zamanla kötü olan 'aklileştirilerek' normalleştirilmekte, hatta yüksek değer haline getirilmektedir. Kötülük, toplumu kuşatınca o toplum içinde yaşayanların kötülüğü anlaması zorlaşmaktadır. İnsanın doğuştan getirdiği saf akıl etkilenmeye açık olduğu için karşı çıkılması gereken olumsuzluk bu etkiyle normal görülmektedir. Kur'an'ın emir ve nehiyleri uyulması gereken mutlak kurallardır. Bunların doğruluk ve yanlışlığı müminler tarafından tartışma konusu yapılamaz. Fakat bu kuralların temelinde de insanın iki dünya saadetini hedefleyen ahlâki değerler yatmaktadır. Kur'an müslümanların, müslüman olsun ya da olmasın insanlarla ilişkilerinin ahlâki temelli olmasını emretmektedir. Dolayısıyla Rabbimizin bizi sorumlu tuttuğu yükümlülükleri yerine getirirken ve nehiylerinden kaçınırken, aynı zamanda ahlâki davranmış da olmaktayız.
· Müminlerin ahlakını belirleyen Kuran'dır
· İslam toplumunun güvencesi ahlaklı müslüman
· Kur'an ahlakı her şeyden önce, bireyi kuşatır . Siz başkalarına iyiliği emrederken kendinizi unutuyor musunuz? 'Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?' Bu şekliyle bireyin ahlaklanması, Kur'an'ın nihai olarak hedeflediği ahlakın; toplumsal bazda hayat bulmasının ön koşuludur. Böylece Kur'anî ahlakı özümsemiş olan müslüman, İslami düşünce ve pratiğin en temel güvencesini temsil eden kişi olacaktır.
· Kurana göre; Müslümanlar ya yaşadığı şehri vahye göre dönüştürür ya da başka bir şehir inşa eder. Ancak süreç bu ilkeye karşın Müslümanları yaşadıkları yapıları normal kabul etmeye itti Böylece hak ve batıl yaşam biçimleri birbirine karıştı ve bozuk yapının sürekli üretilmesi gelecek nesillere taşındı.
· Tevhidi düşünce hayatı değiştirip dönüştürme amacından uzaklaşarak, mevcudun içinde kalarak kendini üreten bir anlayışa ve uygulamaya dönüşecekti
· Özellikle 1990 lardan sonra hız kazanan küreselleşme tüm toplumu kuşatma altına almıştır. Küreselleşme emeğin, sermayenin, kültürel birikim ve zenginliğini dünyaya yayarak eşitsizliği azaltacağını vaat ediyordu. Savunması bu yönde idi. Ancak geldiğimiz bu noktada görüyoruz ki; yoksulluk ve adaletsizlik küreselleşti. Sermaye acımasızca dünya tekellerinde toplandı. Tüm dünyaya Amerikan tarzı dayatıldı Keyif almak ve tüketmek üzere insanların nefislerini ve egolarını kışkırtan bir kültür bu. Kalpler aç ve sahipsiz kalınca insanlar bedenin hazlarına yatırım yapmaya başladı. Küreselleşme kapitalizmin tüketim kültürünü yaygınlaştırdı.
· Tüketim ideolojisinin ikonları markalar, mabedleri büyük alış veriş mağazaları, tebliğcileri ise reklamcılardır.
Tüketim toplumunda kimin hangi markayı giydiği, kimin hangi model araba kullandığı, kimin hangi semtte ve nasıl bir evde oturduğu önemlidir. Çünkü tüketim kültürünün en önemli konularından birisi farklılıktır.
Farklılık, bireyin "ben" duygusunu okşayan en önemli muharriktir. Farklılaşma ve bireycilikle kişinin özgürlüğünün gelişeceği savunulur. Ancak tüketim kültürüyle biçimlenen bireyciliğin, toplum mühendisleri ve işletmeler tarafından sahte ihtiyaçlara yöneltildiği bir sömürü ve sosyal kontrol aracı olarak kullanıldığı üzerinde durulur.
Okulda, mağaza vitrinleri önünde, medyada, sinemalarda, evimizdeki tv ekranları karşısında uğradığımız reklam bombardımanı ile karşılaştığımız, tüketim kültürünün tebliğ biçimidir. Bu ideoloji bireyciliği, hazcılığı, ikonlaştırılmış ve metalaştırılmış marka ve değerlerin sembolik tüketimini telkin eder. Sekülerizm, dini ve farklı kültürel değerleri laiklikte olduğu gibi hayatın dışına kovmaz ve kendi yapısı içinde kullanmayı düşünür. Capris Otel ve birinci sınıf dünyaları öneren Belli Eşarpları,Colgate misvak özlü diş macunu reklamlarını bu bağlamda anlamamız gerekmektedir
Tüketim kültürünün telkin bombardımanı altında yaşadığımız ikinci sınıf bir tüketim toplumunda, neyin "gerekli ihtiyaç" neyin "öğretilmiş istek" olduğunu ayırt edebilmek zorlaşmaktadır Ancak tüketimin amacı olan ihtiyaç, bir çok kavramla karıştırılır. Bunlardan en önemlisi ise "istek" kavramıdır. İstek çoğu zaman ihtiyacın karşılığı olarak kullanılır. Oysa istek, ihtiyacın nasıl tatmin edileceği ile ilgilidir. İhtiyaç fıtri iken istek kültüreldir. İhtiyaç yaratılışla ilgilidir ve doğaldır; istek ise öğrenilmiştir, değerler sistemine dayanır ve kişinin yaşamı boyunca öğrendikleriyle ilgilidir. Örneğin susamak zorunlu bir ihtiyaçtır. Ancak susuzluğun su ile mi, ayran ile mi, cola ile mi karşılanacağını belirleyen istektir.
İnsan dış etkilere açık yaşar…
*Müddesir Suresinde elbiseni temizle. Rüczdan kirden arın diyor Rabbimiz. Burda elbise kimliktir aynı zamanda vahye ve fıtrata dönmektir…Fıtrata ve vahye dönüş ise ıslah çabalarıyla olacaktır..
Bu ayetlere baktığımızda bizin nefsimizin arınma ile kirlenme arasında gidip geldiğinin en güzel, yade en açık göstergesidir
Düşünmek, irade sahibi olmak ise bu kirlenmelere karış korunmanın, mücadele etmenin en açık yoludur …
*Popiler kültür, yada modarn kültür veya tüketim kültürü insanı haz ve hedonizme mahkum eder, Buna emansipasyon diyoruz. Kayıtsız özgürlük…
Aslında bu form batı aydınlanmasının ben merkezli yaklaşımından yani bireycilikten kaynaklanıyor.
Kendini ve kendi zevklerini merkeze alan bir akım yaygınlaştıkça toplumun fıtri ve tabii özellikleri de bozulmaya başlıyor.
Hz Peygamberin Furkan Suresi 30. Ayette benim kavmim kuranı mahcur bıraktı ifadesini buna örnek gösterebiliriz.
Yani popiler kültür nefsin, kişiliğin kirlenmesine çaba harcar ve kişilerin bozulmasıyla da toplumun bozulmasına neden olur…
Bu nedenle çözüm arayışımızda bireyin şahsiyeti, kimlik oluşumu bizim için önemli…
Bu etkilerden, bu kirlenmelerden nasıl kurtulabiliriz…
Öncelikle zor bir iş…
Belki popiler kültürü besleyen objeler nelerdir dersbek bo objelere karşı çözüm önerileri de sunabiliriz.
1- Yenilmişlik psikolojisi ve kompleks. Kendini zayıf, yetersiz ve başarısız görme hali..
Bu bir gerçek. Hep söyleniyor 6-7 asırdan beri ümmet gerek yönetimde ve gerek eğitimde Kuran merkezli olmaktan uzaklaştı. 20.yy başlarında ulus devletlere bölünüldü, Müslümanlar ihtilafa düştü ve rüzgarımız kesildi.
Şimdi gerçekçi bir durum değerlendirmesi ve çözüm ümmeti ihya projesinin ne olduğu, Resullerin sünnetini ve Mekke dönemi şartlarını gündeme getirerek işlememiz lazım.
Çoğunlukların hamasetini aşıp, nitelikli ve küçük birlikteliklerin önemini vurgulu bir şekilde anlatmamız lazım.
Bir tohum bir başak, Bir başak bin tohum….
2- Şahsiyet zayıflığı ve imani terbiye zayıflığı. Olgunlaşmamış şahsiyet…
Birey mi, şahsiyet mi?...
Batıda ki birey ben merkezcidir. İslamda da birey asıldır. Ahirette Herkes hesabını birey olarak verecek. Ancak her birey 'biz' olma bilincine göre bir şahsiyet kazanmalıdır. Fatiha Suresi…
Tek başına İbrahim olmak…
Bireylerimiz korunmaya mı muhtaç yoksa yeşermeye mi?...
Şahsiyetimizi, eğitimimizi buna göre yetiştirmeliyiz…
3- Yanlış çevre ve arkadaşlıklar edinme…
Bunun için gerçekten alternatif ortamlarımızı çoğaltmamız gerekiyor…
Kısa süreli kamplarda bile etkilendiklerin görüyoruz…
Kulüpte kalan kızlar
Bilgi üniversitesi…oraya giden Müslüman bır çocuk…
4- Özendirme pskolojisi ve reklamizasyon. Toplumu etkileyip değiştirmeni en ucuz yolu…
- Fücur ve takva
- Sürü değil şahsiyet olmanın üzerinde durmak
- Kapitalist sömürünün ilkokuldan itibaren yaş gruplarına göre farklı anekdotlarla anlatılması.
- Açlık, yoksulluk, dayanışma ve kerdeşlik mefhumlarının işlenmesi..(Filistin…)
- Ensar- Muhacir…
- Şeytanın sağdan, önden, arkadan yaklaştığını gözetmek gerekiyor
- Kamp makyaj…giyim…erkek arkadaş…
5- Topluma suni modeller sunma. En büyük zararı gerçek modellerin önünün kesiyor olmasıdır.
İdeal olan nedir, İdo nedir?...Model kişi.. GENÇLER İÇİN, ERGENLER İÇİN…
Bu anlamda gençlerimize modeller üretebiliyormuyuz… (kulüpteki ablaları gibi olmak…)
Her kuşağın modeli kendi kuşağından, yaş kümesinden olmalı…
- Bu açıdan da Kuran-ın amacı doğrultusunda içinde yaşanılan toplumu gereğince vahiyle uyarabilmek için öncü ber kuran nesli, öncü bir nüve olma hedefimiz olmalı…
- Yaşadığımız toplumda biz hangi yerdeyiz, hangi kümedeyiz sorusunu sıkça sormak lazım
1- Cahillerin içindemiyim/Laikler, milliyetçiler
2- Kozmopolik bir toplulukta mı/
3- Güdülen bir sürü mü/muhafazakırlar
4- Resul ve resulle bareber olamayı çabalayan bu konuda Kuranda belirtilen alim ve şahit şahsiyetler olabilmeliyiz. / müzemmil ve Yunus s…
Kuranda ki Alim, Allah'a karşı sorumluluğunu yerine getiren, yani takva sahibi kişidir. Takva ise doğru bilgi, bilgiyi amelleştirme ve imanlaştırma halidir ki bu iyi Müslümanların halidir.
6-Nefsin şişirilmesi ve dünyevileşme… Tüm bu bilince sahip olduktan sonra 'dünyevileşme' imtihanı kaybetmektir. Bilinç yoksa müstezaflık hali hakim olur. Ki Allah müztezaf kadınların, çocukların, yaşlıların kurtarılması gerektiğini söyler.Bu doğrultuda çaba sarfetmek gerekir.
Rabbim emeklerimizi, çabalarımız zayi etmesin..
Rabbimiz!Senin katında güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir. Ki onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Senin izninle o her zaman yemişini verir.
Senin katında kötü bir söz ise kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmıştır. Yerinde durma, tutunma imkanı yoktur artık.
Rabbimiz Ağacımızı güzel meyvelerle donat. İnancımızı kavi, ayaklarımızı sağlam kıl.
Program sorulara verilen cevablarla sona erdi.