Program, Orhan Kahraman'ın Kur'an ve meal okuması ile başladı.
Kenan Levent; ilim, zan ve haber kavramlarının açıklanması gerektiğini belirterek sunumuna başladı. "Ahirete iman ve gayb konusunu işlerken öncelikle gayb konusunu bilmemiz gerek. Gaybı anlamamız içinde ilim, zan ve haber kavramlarını anlamamız gerekir.
İlim: Şuurda olmak, sağlam bir şekilde idrak etmek demektir. Kur'an'daki anlamlarına bakacak olursak, bilgi, bilmek, vahiy anlamlarında kullanılır ve vahiy, ilmin hidayete götürücü ifadesi olarak kullanılır.
Zan: Kesinlik ifade etmeyen, şüphe, tereddüt içeren anlamlarına gelir. Zannibilgi ile itikad oluşturulamaz. İsra suresi 36. Ayette "Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur."denmiştir.
Bilgiye ulaşmada 3 önemli vasıta belirlenmiştir.
1-Semi: duyma
2- Basar: görme
3- Fuad: akıl ve muhakeme
Haber: Tecrübe ve müşahede edilmemiş olanın nakil ile gelmesidir. Tüm insanların tecrübe ve müşahedeleri dışında oluşan olaylar, ölüm, ahiret, cennet, cehennem v.s hakkında vahiy bilgi verir ve Kur'an dışında hiçbir haber bilgi olamaz." dedi.
Kenan Levent sunumuna gayb kavramını açıklayarak devam etti.
"Gayb: vasıtalı veya vasıtasız duyu organları ile ulaşamadığımız ve ilmimizle kuşatamadığımız her şey anlamına gelir. Gayb, ikiye ayrılır.
1-Mutlak Gayb: Beşerin imkan ve kabiliyeti ile ihata edemeyeceği her şey demektir. Mutlak gaybın tek hakimi Allah'tır ve bilgisi sadece Allah'tadır.
2-Basit (izafi) Gayb: Zaman ve mekan şartlarına bağlı olarak, insanların kabiliyetlerine ve vasıtalara bağlı olarak belli bilgilere ulaşabilmesidir. Yani, yetenek ve kabiliyete dayanan, belli vasıtalar kullanarak herkesin bilemeyeceği bilgilere ulaşmak anlamındadır. Bir çocuğun anne karnında iken cinsiyetinin ne olacağının, güneş ve ay tutulmalarının zamanlarının astroloji bilgisi ve cihazların yardımı ile bilinmesi gibi.
Kur'an'da ki gayb ayetlerine baktığımızda, Gayb'ın Allah'a ait bir kavram olduğunu görmekteyiz.
"De ki; Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı artırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim" araf 188.
"De ki; gayb yalnızca Allah'ındır" yunus 20.
Aynı şekilde maide suresi ve yunus suresinde geçen ayetlerden de anlaşıldığı üzere peygamberlerin kendilerinden önce ve sonra olanlar hakkında bilgilerinin olmadığı görülmektedir.
O halde şöyle bir soru sormamız gerekiyor. Allah gaybı bildirir mi? "Allah sizi gayb üzerine muttali kılacak değildir. Ama Allah, elçilerinden dilediğini seçer" Al-i imran 179. Elbette Allah'ın peygamberlere bildirdiği gayb vardır ancak bu gayb peygamberlere vahiy indikten sonra insanların bilgisine sunulmuştur. Yani bildirilen gayb, vahyin kendisidir. Hz.Peygamber (a.s)'ın hayatına baktığımızda Kur'an bize onun gayb ile olan ilişkisini anlatmaktadır. Hud suresi ve Yusuf suresinde de geçen ayetlerden anlaşılacağı üzere Kur'an'da geçmiş dönem haberleri verilir ve "Bildirmeseydik bunları bilmeyecektin", "eskilerin hikayesi" ve "elçilerin haberleri" gibi vurgular yapılmaktadır. Ashab-ı kehf konusunda "açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma" kehf 22. Ayeti kapsamında, bilgisi Allah'ta olan bilgi üzerine zanni tartışmalara girme denmiştir. Yine aynı şekilde yaşadığı dönemle alakalı olarak, Hz.Peygamber (a.s)'ın gaybı bilmediğini, Yahudiler, münafıklar, dırar mescidi ve Hz.Aişe olaylarında görmekteyiz. Vahiy bildirmediği taktirde Hz.Peygamber gaybi olan hiçbir şeyi bilmiyordu. Gelecek ile olan gayb bilgisi ise, Lokman suresinin 34. ayetini ve ahkaf suresinin 9. Ayeti ile Rum suresinin rumlar ile alakalı ilk ayetlerini örnek gösterebiliriz. Dolayısıyla, Hz.Peygambere inen gayb bilgisinin Allah'ın bildirmesi ile sınırlı olduğu ve bu bilginin vahiy olduğunu görebilmekteyiz. Özet olarak gayb konusunda söyleyebileceğimiz şey şudur. Allah gaybın mutlak sahibidir. Vasıtasız basit gaybında, mutlak gaybında sahibi Allah'tır ve Allah'tan başkasının bilmesi mümkün değildir. Ahiret, kıyamet, ölüm, cennet, cehennem gibi konularda Kur'an'da belirtilenlerin dışındaki her şeyi Allah bilir ve bunların dışında söylenen her şey zannidir ve zan ile itikad oluşturulamaz." dedi.
Son olarak ahiret konusuna değinen Kenan Levent sunumunun son bölümünü şu şekilde sürdürdü.
"Ahiret: Tehir etmek, arkaya bırakmak, geriye bırakmak, ertelemek, diğeri, diğer, başka ve sonra anlamlarında da kullanılır. Ahiret, iman esaslarındandır ve Allah'a iman ile irtibatlı olarak Kur'an'da geçer. Kur'an'da kullanımı genellikle ceza ve müjde şeklindedir. Fatır suresi 32 ve 37. Ayetleri örnek verebiliriz. Ahiret insanları hayra, adalete, gerçeğe, iyiliğe çağırır. Şirkten, zulümden ve hayasızlıktan uzak tutar. Ahirete inanmamak insanları suça ve sapkınlığa meylettirir. Kur'an, ahiret konusunda bilgi sınırlaması yapar. Bildiklerimiz ancak Kur'an'da yazanlarla sınırlıdır. Cennet ve cehennem ehli ile ilgili bilgimiz Vakıa suresi ve diğer surelerde anlatılmaktadır ve bu bir ölçüyü ifade eder. Ancak, geçmişte ve zamanımızda cennet ve cehennem ehli ile ilgili olarak o kadar çok ölçüsüz bilgi vardır ki, bu bilgiler Kur'an'i değillerdir. Aynı şekilde kıyamet ile ilgili olarak ortaya atılan küçük ve büyük alametlerde olduğu gibi. Kıyametin gelmesi için gereken şartların oluşmasından bahsedilir ancak, Kur'an bize kıyametin aniden, ansızın geleceğini bildirmektedir.
Son söz olarak, Kur'an'da ahirete iman akidenin temel unsurlarındandır. Akidenin doğru bilgi ile oluşabilmesi gerekmekte ve akide de zandan kaçınılmalıdır. Doğru bilgide ise tek ölçü, tek kaynak Kur'an'dır."dedi.
Program, dinleyicilerin soru ve katkıları ile sona erdi.
Haksöz haber: Sedat Hasanbaşoğlu