Kahramanmaraş Özgür-Der Temsilciliğinin aylık programları kapsamında düzenlediği İslamcılığın Dünü Ve Bugünü konulu seminer Hamza TÜRKMEN'in sunumu ile gerçekleştirildi. Sunum sonrası kitaplarını imzalayan Hamza TÜRKMEN özetle şunlardan bahsetti:
İslamcılık: Müslümanlığını Derinleştirme
İslamcılık kavramı üzerine gelenekçi çizgi, Türkiye'deki milli dindarlar ve Türkçü çizgi sirkülasyonlar üretiyorlar. Bunlardan etkilenen ve İslam'ın içtihat boyutunu göremeyen bazı selefi bağnazca yaklaşımlarda İslamcılık ifadesine itiraz ediyorlar. Hepsinin itirazında İslamcılık kavramı sonradan çıkmıştır ve tepkiseldir. Batıya tepki ruhu içinde Müslümanların ürettiği bir kavramdır. Fakat her tepki içinde karşıtına bir öykünme vardır. Demagojilerle konuyu bize sunarlar. Bundan dolayı İslamcılık deyince bizim İslami camiada veya İslami camiaya hitap eden günlük ve süreli yayınlarda İslamcılığın faklı farklı tanımları mevcuttur. Bundan dolayı İslamcılığı dört ana başlıkta ele almak mümkündür. Bunlar;
1. Osmanlı'da İslamcılığın nasıl kullanıldığı,
2. Türkiye de İslamcılığın ne zaman kullanılmaya başlandığı,
3. 70'li yıllardan sonra İslamcılık,
4. Sünnetullah çerçevesinde İslamcılık algısı.
Birinci Bölüm:
İslamcılığı, Osmanlı'da daha ziyade İttihadı İslam tezi ile irtibatlandırabiliriz. Burada da asıl olan şey İslam'a ait olanı korumak. Batılılar bizi, coğrafyamızı ve ümmetimizi parçalıyorlar. Buna karşı bir mukavemet, mevcudu korumak için de ıslah yönlü olan müslümanlar var. Daha ziyade bu saldırılara karşı koruma içerisinde, silahla saldırıldığı için Osmanlı İslamcılığı kıtalı da içeriyor. Kur'an merkezli bir eğitim olmadığı için zihinler bulanmış, yani aslında tebliğe uyarılmaya tashihe yani ıslaha ihtiyaç var. Osmanlı, Enfal Suresi 53.ayet: bir kavme verdiğim nimeti, eğer o kavim kaybederse bizde onların halini bozarız, yine Nisa suresinde denildiği gibi yeniden Allah'a, Resule, Kitaba iman edin ayetlerinden yoksun bir ümmet ve ciddi anlamda ıslaha muhtaç bir toplum idi. O dönemde ki en önemli ıslah hareketi Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh ve ekibi yani Urvetul Vuska ile başlayan ıslah hareketidir. M.Akif Ersoy, Babanzade Ahmed Naim, Elmalılı Hamdi Yazır, İskilipli Atıf, Sadrazam Sait Halim Paşa hatta Said Nursi'nin birinci dönemi ile 20.yy.da ki İslam coğrafyasındaki hareketleri de etkileyen bu ekip için ortak biyografilerde yazılan beş ilke vardır. Bunlar;
1- Yeniden kitap ve sünnete dönülecek,
2- Din bidat ve hurafelerden arındırılmaya çalışılacak,
3- İçtihat kapsı açılacak, yaşanan sorunlara Kuran'dan içtihat ile çözüm üreteceğiz,
4- İstibdata karşı şura temelli açılımlar hedeflenecek,
5- Sömürgeciliğe karşı hep birlikte mücadele edeceğiz.
İkinci Bölüm:
1945 de çok partili sürece geçilene kadar ki süreçte tekke ve zaviyeleri kapatılan, 10 bine yakın camileri meyhane yapılan veya kapatılan, alimleri bir bir istiklal mahkemelerinde asılan, 500 bin insanın sürgün edildiği, okunması zaten yasak olan Kur'an'ın Arapçası da yasaklanan, ezanı Türkçeleştirilmesinden sonra namazında Türkçe namaz kılınması için talimleri verilen Türkiye'de yaşayan insanların baskılar sonucu ilk seçimde Demokrat Parti'ye sarılarak bu baskılardan kurtulma çabaları gösterildi. 1945-1970 yılları arasında yapılan Nakşilik, Kadirilik, Süleymancılar, Nurcular gibi İslami faaliyetler yapan yapıların tamamına İslamcı deniliyordu. 1945'den sonra çıkan Sebilürreşad, İslam Dünyası, İslam Nuru, Selamet gibi İslami dergiler çıkıyordu. Bunların giriş yazılarında 'Biz Müslümanların ve Türk milletinin hizmeti için' gibi vurgular ön plandaydı. Bu dönemde dayatmalar sonucu karşıtına sığınarak İslam ile Türklük iç içe geçmiştir. Bu toplumda halen milli dindarlık hakimdir.
Üçüncü Bölüm:
1970'li yıllardan sonra ise vesayeti aşma ve bağımsız kimliğe ulaşma çabaları olmuştur. 1960'lı yıllardan itibaren İslam dünyasından Türkçeye kitap çevirileri yapılmaya başlandı. Bu konuda özellikle Mevdudi, Seyyid Kutup, Malik Bin Nebi'nin yapılan çevirileri ile birlikte bu dönemde çıkan Hilal dergisin katkılarını unutmamak lazım. Yine Tevhit, Şura, İslami Hareket dergilerinin çabaları vardı. Hizbutahrir kültürünü yerleştiren Ercüment Özkan'ın (İktibastan önceki) çalışmaları önemliydi. Bu dönemdeki çalışmalar toprağı tırnaklarıyla kazıyarak kökleri yakalamaya çalışan kıymetli çabalardı.
1985-1995 yılları arası en hareketli olan dönemlerimizde ise, İslamcılığı hep iktidar, devlet merkezli düşündük. Bunlar İslam dünyasından bize gelen selefilerin içine katıldığı çeviri kitaplar ile oldu. Oysa Kuran'a baktığınızda bize devlet olmamızı değil ümmet olmamızı istiyor.
Dördüncü Bölüm:
Peygamberlerin hayatı toplumsal dönüşüm için birer örnektir. Merhaleci bir süreç vardır. Resulün vasfı şahitliktir. Resul ile birlikte gecenin üçte birinde /ikisinde/üçünde tertilen Allah ne söyledi, yaşanan sorunlar ne, bunlarla bağ kurarak bilinç arttırmaya çalışan bir kadro. Bilinç yakalandıktan sonra yine kitabımızda anlatıldığı gibi resul ve resul ile beraber olan basiret üzere, insanları hakka davet ederler. İnsanları davet ederken sözü en güzel şekilde söylemek gerekir. Bunların tamamı eğitimle olur. Aranızdan iyiliği emreden kötülüğü nehiy eden bir ümmet olsun. Yani şüheda olmak resulün bize şahit olduğu gibi.