Hamza Akdeniz tarafından okunan Metin Ünal Mengüşoğlu'nun "Kim Bilir" isimli şiirinden sonra Özgür-der tanıtımı sinevizyon gösterimi yapıldı.
Konuya giriş mahiyetinde bir konuşma yapan Hamza Akdeniz Kürt Sorunu'nun ulus devletlerin ortaya çıkması sonucu doğduğunu ve Kürdistan'ın Osmanlı'nın parçalanması ile emperyalistler tarafından sınırları çizilen dört ulus devlet arasında paylaştırılması ile başladığını ifade etti. Müslümanların konuyu gündemleştirmeleri gerekirken ne yazık ki yeterince gündemleştirmediklerini ifade etti. Yanıbaşlarındaki bir sorun olan, bir etnik kimliğin inkarı ve asimilasyonuna dayalı Kürt Sorunu'nun Çeçenistan, Cezayir, Filistin vb. konular gibi müslümanların gündeminde olması gerektiğini söyledi. Konunun tarafları olan Tük ulus devleti ve Ulusal Kürt hareketlerinin kan ve göz yaşından başka bir sonuç vermediğini sorunun çözümünün adalet çerçevesinde ve Allah'ın ayetleri olan dil, renk ve kavim inkarına gitmeden ümmet temelli olabileceğini söyledi.
İlk konuşmacı olarak söz alan Fuat Değer Kürt Sorunu'nun kısa bir tarifi, taraflar ve temel referanslar, çözüm için mevcut öneriler ve bizce çözüm ve öneriler olmak üzere dört başlık altında işleyeceğini ifade etti.
1- Konunun Kısa Tarifi: TC'nin laik ve milliyetçi yapısının bir sonucu olarak diğer etnik kimlikleri inkar ve asimilasyon politikasının sonucunda
2- Taraflar ve Temel Referanslar: Bu konuda tarafların 3 şekilde algılandığını ifade etti. Olaya ulusalcı ve milliyetçi yaklaşanlar. Bunlar Talabani, Barzani ve PKK. Antiemperyalist ve devrimci bakış açısına sahip olsalarda diğerleri ile aynı sonuca varanlar. İslamcılar ve Marksistler. Sorunu üretenler ile aynı bakış açısına sahip olanlar. ABD, Liberaller ve Sermaye çevreleri.
3- Çözüm İçin Mevcut Öneriler: Yasaksız konuşulması sağlanmalı. Devlet odaklı bir anayasa yerine insan odaklı bir anayasa yapılmalı ve vatandaşlık tanımı değişmeli veya anayasadan bu bir tanım çıkarılmalı, farklı din ve etnisiteler arasındaki farklar tamamen kaldırılmalı. Anadilde eğitim serbest olmalı, resmi Kürtçe TV kurulmalı. Her milletin kendi kaderini tayin hakkı (KKTH) çerçevesinde BM gözetiminde sorun çözülmeli. Develetin üniter toteliter yapısı değişmeli, genel af çıkarılmalı, düşünce özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, insanların dağdan inmesi ve toplum hayatına intbakı sağlanmalı. Devlet sorunu asayiş sorunu olarak görmekten vazgeçmeli. Koruculuk kaldırılmalı, göç dolayısıyla ortaya çıkan mağduriyetler giderilmeli ve ekonomik anlamada kalkınma sağlanmalı
İkinci konuşmacı olarak söz alan Serdar Bülent Yılmaz Kürt Sorunu'nun sadece Türkiye'nin sorunu değil bölgenin hatta emperyalistlerin müdalesi ile küresel bir soruna dönüştüğünü söyleyerek konuşmasına başladı. Sorunun kaynağının ulus-devlet biçiminin olduğunu, TC'nin diğer etnik unsurları inkar ve asimilasyon çabalarının bir sonucu olarak doğduğunu ifade etti. TC'nin ilk yıllarından itibaren Kürtlerin gerek zulme karşı gerekse dini duygularla isyanlarda bulunduklarını ayrıca sekülerleştirme zulmünün sadece Kürtlere değil İslam'dan uzaklaştırılmakla Türklere de yapıldığını söyledi. Toplumun resmi tarih ve devlet güdümlü mevcut medya tarafından yanlış bilgilendirildiğini ve yönlendirildiğini bu yüzdende birçok şeyden habersiz olduklarını ifade etti. Binlerce benzeri bulunan olaylardan birkaç örneğe bakılarak Kürtlere yapılan zulmün görülebileceğini söyledi.
Verdiği bazı örnekler:
-Mahmut Esat Bozkurt'un Adalet Bakanlığı yaptığı dönemde(1931) yaptığı bir konuşmada "Bu memlekette Türk olmayanların tek bir hakkı vardır. Türklere köle olmak ve hizmetçilik yapmak." demiştir. Bu yalnızca kürtlere değil Türk olmayan herkese yapılan bir zulümdür.
-1980 öncesi CHP kabinesinde bakanlık görevinde de bulunmuş olan Şerafettin Elçi "Türkiye'de Kürt vardır. Bende bir kürdüm." dediği için hapis yatmıştır.
-Kürtçe konuşmak yıllarca yasaklandı. 1925 tarihinde Kürt illerinde uygulanmak üzere hazırlanan Şark Planı'nın 13. Maddesinde "Aslen Türk olup Kürtlüğe mağlup olmaya başlayan berveçhi ati Malatya, Elaziz, Diyarıbekir, Bitlis, Van, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişkezek, Ovacık, Hısnımansur, Behisni, Arga, Hekimhan, Birecik, Çermik vilayet ve kaza merkezlerinde hükümet ve belediye dairelerinde ve sair mücssesat ve teşkilatta, mekteplerde, çarşı ve pazarlarda Türkçeden maada lisan kullananlar evamir-i hükümete ve belediyeye muhalif ve mukavemet cürmile tecziye edilirler." ve 16. maddesinde "Fırat garbındaki vilayetlerimizin bazı akvamında dağınık bir surette yerleşmiş olan Kürtlerin Kürtçe konuşmaları behemehal men edilmeli ve kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları temin olunmalıdır." denilerek çarşı ve pazarlarda bile kürtçe konuşmak yasaklanmıştır. O dönemde bölge halkının % 90'ının Türkçe bilmediği göz önüne alınırsa bu insanlara konuşmak yasaklanıyor da diyebiliriz.
-İstiklal Mahkemesi savcısı Süreyya Özge Evren'in anılarına göre mahkemede Türkçe bilmeyen bir genç "Türkçe bilmeyen bir insanın memlekete hiçbir faydası olmaz." denilerek idam edilmiştir.
-Bölgede bulunan kent, kasaba, köy ve mevkilerin isimlri değiştirilerek insanlar tarihinde ve kültürlerinden uzaklaştırılmıştır. Bu isimler sadece Kürtçe değildir. Bazıları Ermenice bazıları ise çok eski dillerdendir.
-Irak'ta gerçekleştirilen Enfal Operasyonu'nunda 160.000 Kürt öldürülmüştür. Halepçe katliamıda bu operasyonun bir parçası idi. Dersim İsyanı'nda 100.000 kişi öldürülmüş veya sürgüne gönderilmiştir. Ağrı İsyanı'nda 30.000 kişi öldürülmüştür. Zilan Deresi katliamında 15.000 kişi öldürülmüştür.
-Diyarbakır Cezaevi
-Helikopterler ile kentler bombalandı. Lice, İdil ve doğu Beyazıt yerlebir edildi/yakıldı. Ama bu olayların hiç biri medyada yer almadı ve Türk toplumu bunlardan habersiz.
-4000-5000 köy yakıldı veya zorla boşaltıldı.
Dini duyguları güçlü olan Kürtlerin PKK gibi ulusalcı, sosyalist bir örgüte neden meylettikleri bu bilgiler ışığında daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Dağa çıkan insanların hemen hemen hepsi bir şekilde TC tarafından zulme uğramıştır. Babası, kardeşi veya herhangi bir yakını öldürülmüş, işkence görmüş, cezaevine atılmış veya gözaltında kaybolmuştur.
Müslümanlar ise bu sorunun çözümü konusunda gerekli şahitliği ortaya koymadıklarını söyledi. Ve bunu yapmak zorunda olduklarının altını çizdi. Sultan Sancar döneminden beri bu coğrafi bölgenin Kürdistan olarak isimlendirildiğini ama bazı müslümanlarca bu kelimenin kullanılmasının milliyetçi bir sapma olarak değerlendirildiğini ve bunun yanlış bir değerlendirme olduğunu ifade etti. Müslümanların Kürt Sorunu'na getirecekleri çözüm önerilerinin ulus temelli bir devlet olamayacağını Türk ulus devleti neyi ifade ediyorsa Kürt ulus devletinin de aynı şeyi ifade ettiğini söyledi.
Son konuşmacı Rıdvan Kaya ise Kürt Sorunu konusunun İzmir gibi yerlerde tartışılmasının önemine değindi. Doğudaki insanın zaten olayın içinde olduğunu ve bu sorunun yaşamının bir parçası olduğunu ama batıdaki insanın sorunun içeriğinden habersiz olduğunu ve ne anlama geldiğinin farkında olmadığını belirtti. Kürt Sorunu nedir, Bu sorunun kaynağı nedir, Adelet temelli nasıl yaklaşabiliriz şeklinde bakılması gerektiğini söyledi. Kürt Sorunu'nun aynı zamanda Türk Sorunu olduğunu ve karşıt milliyetçiliklerin birbirini beslediğini ifade etti. Devletin kuruluş aşamasında ümmet temelli bir söylemin hakim olduğunu ama daha sonraları Türklüğün dayatılmasının bir sonuncu olarak Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıktığını belirtti. M. Esat Bozkurt döneminde ki devlet zihniyetinin hala devam ettiğini ve bir değişiklik olmadığını Şemdili'deki olayların bunun bir göstergesi olduğunu söyedi. Aynı zihniyetin bir ürünü olarak son dönemde Diyarbakır ve Elazığ'da Mustafa Kemal'in şehre geliş günü gibi günler bahane edilerek askerlere yürüyüş yaptırılıp "Tek vatan, tek dil, tek millet" sloganları atıldığını aynı şekilde Van'da polislerin yürüyüş yaparak "Ne mutlu Türküm" sloganı atıldığını söyledi. Türk olmayan bu insanlara siz Türksünüz dayatmasında bulunursanız bu insanların tepki vermesinin doğal bir refleks olduğunu ifade etti. Bunca yapılandan sonra "bu insanlar ne istiyor" sorusunun çok anlamsız olduğunu belirtti. Sorunun kaynağını resmi ideolojinin oluşturduğunu bu zihniyetin değişmeden yapılan kısmi yasal değişikliklerle bir sonuca varılamayacağını söyledi. Müslümanların ise bugünki konumları ile çözümü gerçekleştiremeyeceklerini bu şirk ortamı aşılmadan bu tür sorunlara nihai çözümün getirilemeyeceğini ama çözümün ne olduğu noktasında söyleyeceklerinin olması gerektiğini ifade etti. Özellikle sorunu örtmek için resmi ve milliyetçi çevrelerce kullanılan din kardeşliği, İslam kardeşliği gibi kavramların istismar edilmesine göz yumulmamaması gerektiği ve buna karşı çıkılması gerektiğini ifade etti. Müslümanların Kürt Sorunu'na çözüm olarak Türk ulus devleti ile aynı şeyi ifade edecek olan Kürt ulus devletini de öneremeyeceklerini ama bununla beraber emperyalistlerce sınırları çizilmiş olan bir devletin sınırlarının veya Misak-ı Milli sınırların korunması gibi bir sorumluluklarınında bulunmadığını söyledi.
M. Selahattin Öngören / Haksöz-Haber - İzmir