Musa Üzer, öncelikle muasır dönemde İslami hareketlerin en bariz vasfını sömürgeciliğe karşı mücadele perspektifi olarak tanımladı. Bu emperyalizm karşıtlığının sadece İslami hareketlerde değil diğer muhalif unsurlar içinde olmazsa olmaz bir yeri olduğunu söyledi ve emperyalizm kavramının kullanımına ilişkin bilgilendirme yaparak konuşmasına devam etti. 1902 yılında Emperyalizmi ilk defa kullanan John A. Hobson'a göre emperyalizmin olumsuz etkileri rehabilite edilebilirdi. Sosyalist kuramda ise bu fikrin kurucuları olan Marks ve Engels'e göre emperyalizm batılı ileri devletlerin geri kalmış ülkeleri daha modern bir aşamaya taşıdığı için olumlu bir olguydu. Marks'a göre Hindistan'ın İngilizler tarafından, Engels'e göre de Cezayir'in Fransızlar tarafından işgali devrimsel süreçleri hızlandıracak, insanları modernleştirecek ilerici adımlardı. Lenin seleflerinin emperyalizm algılarını revize ederek "Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm" adlı broşürde ve daha sonra ki yazdıklarında, işçi sınıfını kapitalist iktidardan kurtarmak için, bütünüyle emperyalistler arası çelişkiler ve emperyalist ülkelerdeki devrim zorunluluğu üzerinde durarak, emperyalizmi; tekellerin ve mali sermayenin egemenliğinin ortaya çıktığı, sermaye ihracının birinci planda önem kazandığı, dünyanın uluslararası tröstler arasında paylaşılmasının başlandığı ve yeryüzündeki bütün toprakların en büyük kapitalist ülkeler arasında bölüşülmesinin tamamlanmış bulunduğu bir aşamaya ulaşmış kapitalizm olarak tanımlıyor ve tipik bir ilerlemeci şablonla tarihsel şemanın finans kapitalizm → emperyalizm → savaş → -sosyalizm sıralaması şeklinde olacağını öngörüyordu. Emperyalizmi devrimden önce kapitalizmin can çekişmesi olarak gören Lenin'in teorisinin pratik boyutuna baktığımızda ise sol/sosyalistlerin 100 yıllık tarihi, kapitalizmin krize girdiği, can çekiştiği ve "Bu kış komünizm gelecek!" beklentileriyle geçmiştir. Ama her nedense bir türlü emperyalizmin ya da kapitalizmin çanına ot tıkayan kriz gerçekleşmedi.
Tarihsel Süreçte Emperyalizme Karşı Müslümanların Tutumu
Müslümanlar geçmişte egemen ülkelerin saldırılarını ifade etmek için "sömürgeci" terimini kullanıyorlardı. Fakat zamanla emperyalizm ifadesi öne geçti ve yaygın bir kullanıma kavuştu. Özellikle 1945 sonrasında dünya siyasetinde ABD'nin İngiltere'nin yerini almasıyla muhalif hareketlerin baş hedefi haline geldi. Müslümanlar da bu bağlamda ABD'yi hedef almakla birlikte Sovyet Rusya'yı emperyalist görmekten geri durmadı. "Kahrolsun Amerika, Kahrolsun Rusya, Kahrolsun Kızıl Çin!", "Ne Kapitalist Amerika, Ne Komünist Rusya!", "Ne Doğu, Ne Batı!" sloganları Müslümanların bakışını göstermesi açısından önemliydi ayrıca Müslümanlar emperyalizm kavramına sosyalistlerin yüklediği anlamı yüklemiyordu. Emperyalizmi sınıf temelli ve salt kapitalizm odaklı bakan sosyalistlere karşın Müslümanlar; başka bir ülkeyi tasallutu altına alan herhangi başka bir devleti emperyalist olarak tanımladılar. Pratiğe bakıldığında emperyalizme tavır alma anlamında Müslümanların daha tutarlı olduğunu söylemek mümkün. İşgal, baskı, sömürü politikalarına karşı on yıllardır Müslümanlar dünyanın değişik coğrafyalarında ciddi bedeller ödeyerek mücadele ediyorlar. Afganistan'ın ABD tarafından işgali, Çeçenistan topraklarının Rusya tarafından işgali, Doğu Türkistan'ın Çin tarafından işgali karşısında asla pes edilmeden bütün zorluklara rağmen direnilmeye çalışılıyor. Bu anlamda coğrafyamızda iyi işgalci-kötü işgalci anlayışı Müslümanlar arasında çok da fazla yer bulmadı. Dün Afganistan Sovyetler tarafından işgal edildiğinde de Müslümanların karşı çıkıp savaşması ve bugün de ABD tarafından işgal edildiğinde yine Müslümanların karşı çıkıp savaşması bu durumun somut bir örneğidir.
Kültür Emperyalizmi
Emperyalizmin zorba bir biçimde hâkimiyet kurma şeklinde kendini göstermesi haricinde kültür emperyalizmi olarak dayatma ya da gönüllük esaslı bir yaşam tarzı ihracı boyutu bulunuyor. Modern dönemlerde kültürün yayılması ve çoğalması daha çok zorla empoze edilmesi yoluyla olurken post-modern denilen günümüz dünyasında gönüllülük daha çok öne çıkmaktadır. İnsanlar kendilerinde uyandırılmış ve harekete geçirilmiş bu dürtüler sayesinde "özgürce" karar verdiklerini zannederek mutlu ve müreffeh bir şekilde yaşıyor. Özgürlüğünün engellendiğini hissettiği anda bireylerde yaygın bir şekilde görülen depresyon halleri ortaya çıkıyor. Mutluluk ve huzur bir Müslüman açısından iman etmenin sonucunda ortaya mutmainlik ya da sekine haliyle değil, dünyevi olana sahiplik değerleriyle ölçülebiliyor. Kültür emperyalizmine karşıtlık bağlamında bir diğer muhalif unsur olan sol-sosyalist perspektifin farklı bir hayat anlayışı ortaya koyacak zenginlikten yoksun olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki, muhalif yapısına rağmen sol-sosyalizm de en temelde Batı kültürüne ait, Aydınlanmanın evreninde ortaya çıkmış, bütün eleştirilerine rağmen onun dünyasından konuşan bir mahiyete sahip. Doğası gereği bildiği dünya ile emperyal dünyanın kültürü arasında son tahlilde çatışmadan çok uyum vardır.
Ortadoğu ve Çarpık Emperyalizm Anlayışı
Ortadoğu'da yaşanan intifada süreçleri ile yeniden imtihandan geçen ideolojiler bir kez daha insanlık karşısında kaybetmekteydi. Ortadoğu'da başlayan hareketleri kapitalizmin pazar genişletme hamlesi olarak okuyan, hayatlarını bu uğurda feda eden insanları da batılı emperyalistler tarafından kışkırtılan, satın alınan yığınlar olarak gören sosyalistler, ulusalcılar ve bazı komplocu Müslümanlar, emperyalizme çarpık bakışın tipik tezahürlerini gösterdiler. Esed'i her anlamda destekleyen Rusya'yı emperyalist olarak tanımlamayanlar ve meçhul ABD müdahalesi üzerinden konum belirleyenler için ABD'nin Esed'i değil İşid'i, Nusra'yı, Ahrarı vurması aydınlatıcı bir işlev görmeyecekti. Türkiye'de sosyalistlerin medar-ı iftiharı Hdp'nin Suriye kolu Ypg'nin 'Kobani direnişi' adı altında destanlar yazdığı, küçük bir mahalleyi bile Emperyalist ABD öncülüğünde ki koalisyon güçlerinin hava saldırıları ve 'emperyalist uşağı' Türkiye ve peşmerge güçlerinin yardımlarıyla kurtarabilmesi kör ideolojilerin kör müntesipleri için pek ilginç gelmemekteydi. Türkiye'de bazı Müslümanların bilgiye, belgeye, tutarlılığa, merhamete dayanmayan ideolojilerin etkisi altında kardeşlerine karşı acımasızca cümleler kurmasının meselenin asıl vahim olan kısmı olduğunu söyleyen Musa Üzer konuşmasını tamamladı. Karşılıklı soru, cevap, katkıların yapılmasının ardından program sona erdi.