"Rasul'ün Bilgi Kaynağı ve Gayr-ı Metluv Vahiy Konusu" başlıklı seminere yoğun bir katılım gerçekleşirken, Bülent Şahin Erdeğer'in sunumunun satırbaşları şunlardı:
Her dünya görüşünün, hayat tarzının ideoloji ve din'in kendi pratiğini anlamlandıran ve şekillendiren bir bilgi sistemi/epistemolojisi vardır. Bilgi sistemi tutarlı olmayan bir söylemin pratikte de tutarlı olması beklenemez. Bu sebeple İslam için gayrimetluv vahyin var olup olmadığı meselesi İslami pratiklerin tutarlılığıyla ilgili temel bir problemdir. Dünden bugüne Allah'ın İslam'ından kulların farklı "İslamları"na dönüşümün sebebi burada yatmaktadır.
Bilgi vasıtaları "Akli Öncüller", "Duyu Organları", "Haber-i Sâdık" olarak üç kategoride değerlendirilmiştir. Vahiy, Haber-i Sâdık kategorisinde bir haberdir. Dolayısıyla vahyin vahiy olduğunun bilinmesi onun %100 olarak doğru olarak bilinmesine bağlıdır. Gayrimetluv vahiy ise bu kesinlikten uzak bir bilgi türü olarak Sâdık bir haber değildir.
İlk dönem vahiy algısına İbn-i Abbas'ın anlayışı örnek verilebilir. İbni Abbas, Kur'ân'dan başka vahiy yoktur demiştir. Vahiy derken burada kast edilen İnsanları bağlayan yasama anlamında ilâhi bir bilgidir. İnsanları bağlamayan, sübjektif, doğruluğu nesnel delillerle test edilemeyen kimi bireysel tecrübeler (içe doğuş/ilhâm vs.) bu kapsama girmezler. Bu bağlamda gayrimetluv vahiy olduğu iddiasıyla gerek Resul'e gerekse de Resul olmayan kimselere atfedilen kimi bilgiler/haberler insanları bağlar nitelikte, dini otorite kurma amacıyla telkin edilmeye başlandığında Kur'ân'ın furkân/ölçüt olma özelliğini etkisizleştirme çabası olarak ortaya çıkmaktadır.
Kur'ân'da gayrimetluv vahye delil olarak gösterilen ayet pasajları Kur'ân'ın üslup özellikleri dikkate alınarak okunmalıdır. Kur'ân, Allah merkezli bir dil kullanmaktadır. Dolayısıyla çoğu yerde kulların yaptıkları fiiller Allah'ın iradesiyle birlikte zikredilmektedir.
Gayrimetluv vahye yorulan kimi pasajlar ise Kur'an bağlamından kopuk biçimde okunmaktadır.
Yine kimi pasajlar, kıble ayetleri, ezan, cuma namazı gibi dinî pratiklerin tarihî arka planları, bu pratiklerin İbrahimi gelenek ve Ehli Kitap geleneği ile süregelen devamlılığı gözardı edilmektedir.
Kur'ân dönemine en yakın zaman aralığı olan Hicri 1 ve 2. asırda yazılmış tefsirlerde gayrimetluva yorulan Necm Suresi'nin ilk ayetleri (O hevasından konuşmaz) metluv vahy (Kur'ân) olduğu göz çarpmaktadır. Örneğin Ferrâ ve Mukâtil b. Süleyman'ın tefsirlerini okuduğumuzda bunu görebiliriz.
Türkiye'de kendisini putlaştıranlarca eserleri tahrif edilen İmam-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî (ö.1034/1625) Müstakîmzâde'nin (ö.1202/1788) Türkçeye çevirip 1860'da basılmış olan Mektûbât'ında şöyle diyor:
"Ol Hz.[Peygamber]'in cemî-i mantûkât ve ma'kûlâte vahiy mucibince değil idi. "Vemâ Yantıku ani'l-hevâ" kerîmesi nutk-i Kur'anîyye mahsûsdur ki, ehl-i tefsîr kâil olmuşlardır. Eğer [Hz. Peygamber'in] cemî-i mantûkât vahiy mucibince olaydı bâzı ma'kûlâtına Hak Celle Şânuhu Cânibinden itiraz vârid olmaz idi. Ve afvı dahî guncayış pezîr olmaz idi. Nebî'ye (s.a) hitaben şöyle buyurdu: "'afâ'llahu anke lime ezinte." İmam-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî, Mektûbat, (Türkçeye çeviren Müstakîmzâde), 1860, II, 99 (96. Mektûb)
Gayri metluv rivayetlerinin sıhhati de tartışmalıdır. Ravi zincirlerinde ciddi kopukluklar bulunmaktadır. Söz konusu rivayetler Bünyamin Erul gibi hadis alimlerinin ciddi metin ve senet tenkitlerine maruz kalmıştır.
Korunmamış kimi haberlerin/iddiaların Allah sözüymüş gibi aktarılması "Herkesin gayrimetluv vahyi kendine" durumunu ortaya çıkartmıştır. Acı sonuç beşeri olanın ilahileştirilmesine yol açmıştır: "Sünniler/Selefiler"de hadis, "Şiiler"de imamet; "Sufiler"de aracılık kutsallaştırılmış…
Gayrimetluv vahiy diye korunmamış, sübjektif kimi bilgileri Kur'ân gibi bir vahiy olarak kabul etmek ve sadece namazda kıraat olunmaz demek, ilâhi rehberliği sulandırmak demektir. Bu anlayış sonucunda Peygamberimize atfedilen ve gaybdan haber veren birçok rivayet dini kültüre sokulmuştur. İş bununla da kalmamış Peygamberimiz sonrası resul olmayan birçok şahsiyete de vahiy verildiği iddiasının önü açılmıştır. Bugün pek çok dini grubun kendi liderine Allah'ın kitap yazdırdığını düşünmesinin ve bu "yazdırılan" kitapların dini otorite kurmasının arkasında vahiy anlayışındaki bu algı hatası yatmaktadır. Bunun adı tek kelimeyle Hıristiyanlaşma temayülüdür.
Sonuç olarak teoride ve pratikte Müslümanları bağlayan ve sorumlu kılan tek bir vahiy vardır o da İbn-i Abbas'ın belirttiği gibi Kur'ândır. Resulullah'ın Kur'ân'dan hareketle yaptığı beşeri tasarruflar/içtihadlar bizzat Kur'ân'ın itaat ayetleri kapsamında bizi ilgilendirir. Bu eylemlerin kaynağının Kur'ân dışı bir vahiy olduğunu göstermez. Resulullah'ın içtihadları/uygulamaları şayet evrensel nitelikteyse ve mütevatir (%100) bir uygulama ile bize ulaşıyorsa biz o uygulamaya itaat ederiz. Onun kaynağının ne olduğu gibi asla bilemeyeceğimiz bir alanda spekülasyona girip vahiy algımızı bulandırmayız.
Kur'an'dan başka tüm haber kaynaklarını Kur'ân'ın furkân ölçüsüne vurur, bu ölçüte göre bilgileri değerlendiririz. Bu sebeple Tüm Müslümanların ortak Kitab'a bağlanmaları Kur'ân'ın kavramlarıyla ortak bir kavram dünyası ve tasavvura sahip olmaları gerekir. Bu müşterek tasavvur inşası sonrası ayrıntılardaki farklılıklar bir zenginlik olarak görülmelidir.
Konuyla ilgili ayrıntılı ve daha derli toplu kitaplar tetkik edilebilir. Özellikle Mehmet Yaşar Soyalan'ın "Vahiy Savunması: Gayrimetuv Vahyin İmkansızlığı" (Anka Yay.), Prof. Dr. Said Hatiboğlu'nun "Hz.Peygamber ve Kur'ân Dış Vahiy" (Otto Yay.) isimli kitaplarıyla Doç. Dr. Bünyamin Erul'un "Sahabenin Sünnet Anlayışı" (TDV Yay.) kitabı ve "Hz. Peygamber'e Kur'ân Dışında Vahiy Geldiğini İfade Eden Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi" (İslâmiyat C:1 S.1) başlıklı makalesi okunabilir.
Program, soru-cevap kısmıyla sona erdi.