Şefik Sevim, sunumunda özetle şunları anlattı:
Tarihsel süreç içerisinde değişen şartlar karşısında insanların, değişim ve dönüşüme muhatap olması mukadderdir. Burada dikkat edilmesi gereken ise değişimin nasıl bir niteliksel zeminde gerçekleştiği konusudur. Bu yönüyle değişimin meşruiyetinden ziyade nasıllığının konuşulması elzemdir.
Müslümanlar öncelikle içtihatlarını, yöntemlerini ve örgütlenmelerini mutlaklaştırmamalıdırlar. Düşünce, yorum, bakış açısı, yol, yöntem, ve araçların değiştirilemez ve tartışılamaz dogma haline getirilmesi ve bu anlayışın sürdürülmesi elimizi ayağımızı bağlayan bukağılara dönüşüp basiretimizi bağlayabilmektedir. Burada önemli olan kimliğimizi zedelemeyecek ve mücadeleyi ertelemeyecek bir tutum içinde olmaktır.
Müslümanların istişare ile İslami endişeleri merkeze alan bir hassasiyetle davet-tebliğ gibi sosyal şahitliğe dair bazı imkan ve araçları değerlendirebilmeye yönelik çabaları teslimiyetçilik olarak görülmemelidir.
Neye muhalefet ve nereye kadar muhalefet sorusuna cevabımız önemlidir. Müslümanlar için memduh olana sahip çıkma,savunma ilkesel bir vecibe olmalıdır. Ama mezmun olanı işleyenin kimliğine bakılmaksızın karşı durulması gerekir.
Bir hareketliliğin kendi doğasında değişim yaşaması olağan bir durum olarak görülmelidir. Tabii ki değişimden murad, değerlerimize ve sabitelerimize halel getirmeden düşüncelerimize ve amellerimize daha fazla nasıl bir meşruiyet kazandırabiliriz üzerinde olmalıdır. Tabii burada önceliklerimizi, değişkenlerimizi ve sabitelerimizi belirlemedeki hassasiyetimiz ve irademiz önemlidir. Kırmızı çizgilerimiz, niyetlerimiz, sahada olup olmamamız önemlidir. Bizim muhatabımız olan işleyişlerdeki değişim de bizim kendi içtihadlarımızı gözden geçirmemizi etkileyen bir unsurdur.
İslamcılığın bugün geldiği noktada siyasal ve toplumsal değişim iddiasını gerçekleştirecek temel değişimler, yaşadığımız coğrafyanın siyasal ve toplumsal değişimi ile de bağlantılıdır. Islami mücadele, içindeki dönemsel şartlara gore değişiklik arzedebilir.
Değişimi tetikleyen önemli bir sosyal faktör de son 20 yılda ki siyasal hesap ve hareketliliklerdir. Balyoz darbe planları, paralel yapının derin işleyişi, gezi parkı eylemlilikleri, kürt sorununun kafa karıştırıcı işlevselliği gibi yakıcı sorunlar islami kesimi, islama düşman olmayan ve müslümanlar da dahil birçok kesime özgürlük alanları açan AK partiye ve sonrasında da sistem içi bazı kurum ve işleyişlere daha sıcak bakma gibi bir psikolojiyi tetiklemiştir. Bu bağlamda AK parti veya herhangi bir kurumla insan ve değer merkezli olumlu açılımlarla paralelleşmemiz,kimliksel bir bütünleşme ve bir velayet ilişkisi değildir.
Türkiyeli müslümanlar olarak bizlerin önemli bir sorunu sistemle olan ilişkilerimizde veya sisteme ait olan alanlara dokunup dokunmamayı akidevi bir mesele olarak görme sorunudur. Bu görme ve okuma tarzı müslümanları sağlıklı düşünmekten alıkoymuştur ve bu 'hassasiyetler' sadakat, sözünün eri olma şeklinde algılanarak içtihadların mutlaklaştırılmasına sebebiyet vermiştir. Bu durum da 'özgün kalma' gibi bir psikolojiyi beslemiştir. Müslümanca sorumluluklarını sistem içi araçları kullanarak da yerine getirebileceğine inanan bir müslümanla ilgili niyet okuması yapmaktansa niyetini önemsemek daha hayırlıdır.
Havasını soluduğumuz zamanın ve mekanın, şart ve imkanların fıkhı iyi anlaşılmalıdır. Başka zaman ve mekanlarda sistem içi çatışan ve çalışan oluşumlara sempatiyle bakmamıza karşın, bu topraklarda bazı kelami ve akidevi mülahazalarla keskin bir reddedişi yaşamamız gibi bir çelişkiyi yaşıyoruz.
Her farklı söyleme karşı çıkan, bunu bir sapma, savrulma olarak mahkum eden bir anlayışın daha üst düzeyde bu durumu dini argümanlarla delillendirme girişimleri söz konusu olduğunda bunun can sıkıcı ayrışmalara sebebiyet vermesi kaçınılmazdır.
Bizlerin siyaset içi söylem ve duruşla siyaset dışı söylem ve duruş konusunda makul ve hikmetli bir dengede durması gerekir. Müslümanların müzmin muhalif olma psikolojisini aşması gerekir.
Kemalist sistemin 90 yıldır ürettiği sorunların sorumlusu mevcut iktidar değildir. Mevcut iktidar, bu sorunların üzerine giden, gitmeyen ya da bunları siyasi bekası adına örtmeye çalışan tutumlarıyla muhatabımız olabilir ancak. Bazı noktalarda rakibimiz, bazı noktalarda kökten karşı durduğumuz bir cenah, bazı hususlarda da desteğimizin esirgenmemesi gereken bir siyasi oluşumu ihtiva edebilir. Bunun dışındaki tutumlar ideolojik körlüğe, adaletsiz bir paradigma üretimine götürebilir bizleri. Taleplerimiz yerine getirildiğinde müteşekkir olmak kadar, taleplerimizin yerine getirilmemesinde de kınamak ve taleplerimizde ısrarcı olmak temel bir vasfımız olmalıdır. Bir şeyi talep etme eylemliliğimiz, haklarımızı isteme hassasiyetinden neşet etmelidir.
Görünürde en makul alternatif, legal,şeffaf,önceliklerinde ve sabitelerinde kararlı cemaatsel bir iradenin, kimliğimize halel getirmeyecek oranda sistem içi araçları, kurumları, imkan ve zeminleri değerlendirebilmesidir.
Program karşılıklı soru, cevap ve katkıların yapılmasının ardından sona erdi.