Özgür-Der Hürriyet Temsilciliğinin bu haftaki konuğu Abdullah Gündüz, konuşmasına son iki hafta içinde Hz. Peygamber (s.a.s) ile ilgi verilen konferans, seminer, etkinlik ve kutlamalara değinerek, bir çok etkinliğin Peygamber’i doğru anlatmaktan yoksun olduğunu söyledi.
Hz. Peygamber’i Kur’an’ın tanıttığı şekilde tanımak, Kur’an’ın onu tanımladığı şekilde görmek gerektiğini belirten Gündüz şunları ifade etti:
“Müslüman olarak bizim Hz. Peygamber’i Kur’an’da anlatılanların dışında başka vasıflarla tanımlamamız doğru değildir. Kur’an’ın ifadesiyle O peygamberlik zincirinin son halkı, itaat edilmek üzere gönderilen, yüce ahlak sahibi, Müslümanlar için örnek, Müslümanlara çok düşkün ve çok merhametli, Müslümanlara kol kanat geren, dini yaşamak ve tebliğ etmekle görevlendirilen, ona itaatin Allah’a itaat olan, Allah’ı sevmenin onun izini takip etmekle mümkün olan kişidir… O, Allah’ın kulu ve elçisidir. Kur’an aynasına baktığımızda kendisini, kendisine baktığımızda Kur’an’ı gördüğümüz şahsiyettir. Aişe annemizin ifadesiyle o yaşayan, yürüyen Kur’an’dı.”
Kur’an’da Peygamberle ilgili kullanılan ifadelerden birinin “Resule itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Allah’a ve Resulüne itaat ediniz” ayetlerde olduğu gibi “ittiba” olduğuna dikkat çeken Gündüz, ittibanın bilinçli, şuurlu ve basiretli bir takip olduğunu, körü körüne yapılan taklidin ittiba anlamına gelmediğini, bugün bir çok insanın aslında Hz. Peygamber’e olan bağlılığının ve takibinin taklitten ibaret olduğunu söyledi.
Hz. Peygamber’e ittibanın getirdiği mesajları aynen kendisi gibi anlayıp yaşamaktan geçtiğini söyleyen Gündüz şunları söyledi: “Hz. Peygamber ile ilgili yanlış kanaatları aslında ilk döneme kadar götürmek mümkündür. Size enteresan birkaç örnek vermek istiyorum. Abdullah bn. Ömer bir yolculukta devesini çökerttikten sonar gidip defi hacet gibi yapar ve geri döner. Niçin böyle yaptığı sorduklarında, Hz. Peygamer’in burada aynı işi yaptığını söyler. Hz. Peygamber bir insan değil mi? Yemeyecek mi? İçmeyecek mi? Yorulmayacak mı? Uyumayacak mı? Ağlamayacak mı? Kısacası insana özgü davranış içinde olmayacak mı? Burada olmasa başka bir yerde defi hacetini yapmayacak mı? Diğer bir örnek, münafıkların başı Abdullah bn. Übey bn. Selül ile ilgilidir. Hayatı boyunca Hz. Peygamer’i sevmeyen, ona karşı gizli planlar yürüten, düşmanla işbirliği yapan, Müslümanları hakir gören bu adam, ölüm döşeğinde iken yakınlarına kendisini Hz. Peygamber’in gömleğiyle gömmelerini ister. Üçüncü bir örnek, Ebü Süfyan’ın oğlu Muaviye ile ilgilidir. Muaviye saltanat ve iktidar adına yapmadığı katliam, oyun ve desise kalmadı. Ama öleceği zaman yakınlarına Hz. Peygamber’in keserken attığı tırnaklarından topladığı bir kısmını kulak ve burun deliklerine bırakmalarını ister. Enteresan değil mi? Hayatlarında Hz. Peygamber’i ve getirdiği mesajı yaşamayanlar, Allah’ı razı olacağı bir yaşantı içinde olmayanlar Hz. Peygamber’in tırnağından, gömleğinden, asasından, sakalından medet umuyor. Bunları düşünürken, iki gün önce burada sergilenen kutsal emanetler ismini verdikleri eserleri görmek için kuyruğa giren insanları da daha iyi anlıyoruz. Kur’an ve Peygamber’in öğretileri ortada iken, bunlara ilgisiz kalanların Peygambere ait olduğu tartışmalı bazı eşyalara bu kadar ilgili olmaları neyle izah edilebilir. Hz. Peygamber marifetin tırnağında, saç tellerinde ve sakal tellerinde olduğunu bilseydi herhalde bunu herkesten önce sahabesine dağıtırdı, ya da sahabesi onu paylaşırdı. Ey insanlar size Kur’an ve sünnetimi bırakıyorum, yerine en insanlar size “bunların yanında bir de sakalımı, tırnaklarımı, gömleklerimi, terliğimi vs. bırakıyorum” derdi.
Çoğunluk olan bu kesimin yaptıklarına karşı duran bazı insanların ise bu kez Peygamber’i toptan reddetme yoluna gitmelerinin de doğru olmadığını söyleyen Gündüz, Müslüman olarak bizim Hz. Peygamber’i doğru anlamamız için Kur’an’ı doğru anlamamız gerektiğini, ona
göstereceğimiz en büyük sevginin getirdiği öğretilerin yaşamaktan, onun gibi yaşayan ve yürüyen Kur’an olabilme çabası içinde olmaktan geçtiğini ifade etti.
Sahabenin Hz. Peygamber’i nasıl sevdikleri, ona nasıl ittiaba ettikleri ve onun için ne tür fedakarlıkta bulunduklarını örneklerle izah eden Abdullah Gündüz, konuşmasının sonunda “Hz. Peygamber’e iman onu örnek kılma, ibarette, komşuluk ilişkilerinde, ticarette, kardeş olmada, dünyaya bakışta, ahirete hazırlık yapmada, dini yaşama gayretinde, aile içinde, camide, sokakta, mahallede, toplum içinde, kısacası hayatın her alanında onu rehber edinmekle mümkündür” dedi.