Basın Açıklamasının Tam Metni:
20 Ekim 2014
Son günlerde Türkiye’nin artan baskılar karşısında yorgunluk emareleri gösterdiğini ve direncinin zayıfladığını düşündürten gelişmelere şahitlik ediyoruz. Bir taraftan emperyal güçlerin sıkıştırmaları, diğer yandan içerideki tescilli Batıcı, işbirlikçi ve İslam düşmanı koronun yaygaraları karşısında IŞİD’e karşı mücadele edildiğini ispatlama adına giderek daha tavizkar tutumlar sergileniyor. Ardı ardına ABD’den yapılan ziyaretler, Obama ile telefon görüşmeleri, İncirlik üzerine senaryolar karanlık bir tünele doğru ilerlendiğinin işaretleri gibi. Bu gidişatın yanlış ve tehlikeli olduğunun altını çiziyoruz.
Bu manzaraya bilhassa Kobani konusu üzerinden kopartılan vaveyla da eklenenince durum çok daha vahim bir hal almakta. Bugün ABD’nin Kobani’deki PKK/PYD unsurlarına silah yardımında bulunduğunun açıklanmasından kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Irak’tan gelen peşmerge unsurlarının Kobani’ye geçişine yardımcı olunduğuna dair yaptığı açıklama Türkiye’nin IŞİD ile PKK/PYD arasındaki savaşta doğrudan taraf olma yolunda olduğunu göstermekte.
Gelinen yer itibariyle Türkiye Kobani’de çatışan PKK/PYD unsurlarının lojistik destek unsuru konumuna oturmuş bir haldedir. Kobani’de savaşan taraflardan biri olan PKK/PYD’nin erzak ihtiyacının düzenli olarak Türkiye’den karşılandığı biliniyor. Çatışmalarda yaralanan yüzlerce PKK/PYD militanının ki bunların içinde Türkiye’de savaşmış ve aranır duruma düşmüş sayısı belirsiz kişinin olduğu da malumdur, sınırdan ambulanslarla taşınıp Türkiye’deki muhtelif hastanelerde tedavi edildiklerini yetkililer iftiharla duyuruyorlar. Sakın, kimse Hipokrat yemininden falan söz etmeye kalkışmasın! Düne kadar “Suriye’de yaralanan cihadçılar, teröristler, IŞİD militanları Türkiye’deki hastanelerde tedavi ediliyorlar!” diye kıyameti koparanlar insani ve ahlaki ilkeleri çoktan tükettiklerinden hiç inandırıcı olamazlar!
Savaşan taraflardan birine erzak desteği, yaralılarını sahiplenme ve şimdi de dışarıdan asker takviyesi… Bu yapılanlar Kobani’den gelen muhacirlere kapıların açılması, insani destek verilmesinden çok farklı şeylerdir.
Tüm bu manzara Türkiye’nin PKK/PYD’nin yanında ve IŞİD’e karşı dolaylı biçimde savaş yürüttüğü anlamına gelmiyor mu? ABD’nin PKK/PYD’ye destek olmak amacıyla IŞİD’e karşı Kobani’de havadan yürüttüğü askeri operasyona Türkiye de bu eylemleriyle karadan ortak olmuş olmuyor mu?
Türkiye taraf olmaması gereken bir savaşa, açık bir tuzağa sürükleniyor ve birileri de çıkıp bunu “Ama IŞİD bizi de tehdit eden, bir terör örgütü, buna karşı harekete geçmek gerekmez mi?” diye meşrulaştırmaya çalışıyor.
IŞİD’in ABD’den daha işgalci ve tehlikeli olduğunu, daha fazla cana kıydığını kim söyleyebilir? Aynı şekilde IŞİD’in terör örgütü olduğundan hareketle, IŞİD’e karşı PKK/PYD’nin desteklenmesi gerektiğini söyleyenlerin de çelişki içinde oldukları gayet açıktır!
Türkiye’nin Kürt illerini baskı altına alıp, halkı sindiren kim? İnsanların siyasi iradesini ipotek altına alan, vergilendirme adı altında haraca kesen, yol kesen, arabaları, evleri yakan, uyduruk mahkemeler kurup kendisine karşı çıkanları yargılayan, öldüren kim? “Kobani düşerse” şantajıyla tehdit yağdıran, “Kobani’de katliam yapılıyor” iddiasıyla taraftarlarını sokağa çağırıp katliam yapan kim?
Bayram günü ülkenin dört bir yanını yangın yerine çeviren; sırf İslami kimliğinden ötürü insanları vahşice, hunharca katleden, 16 yaşındaki genci insanlık dışı işkencelerle başını taşla ezerek öldüren, hamile kadının hastaneye gitmesini engelleyerek çocuğunu düşürmesine neden olanlar kimler? Tüm bunları IŞİD mi yaptı?
Tüm bu iğrenç fiillerin, insanlık suçlarının failleri hiçbir şey olmamışçasına ortada gezecek, tehditlerine, cinayetlerine devam edecekler! Siz de kalkıp sınırın bu tarafında tüm bu vahşeti, insanlık suçlarını işleyen unsurları sınırın öbür tarafına geçtiklerinde destekleyeceksiniz, desteklenmelerine ön ayak olacaksınız ve bunu da uluslararası kamuoyunun talebini karşılamak şeklinde sunup savunacaksınız! Bu bile bile lades demektir, ayaklarını sürüye sürüye de olsa tuzağa düşmek demektir!
Irak’ta ve Suriye’de şu an yaşanmakta olan tüm sorunların kaynağı olan ABD’nin çözüm adı altında coğrafyamızı daha fazla işgal ve kan gölüne çevirmeye yönelik adımlarına eşlik etmek de, aynı şekilde PKK/PYD’nin Suriye Kürdistanı’nda hakimiyet savaşına doğrudan ya da dolaylı yollarla destek vermek de Türkiye için açık bir tuzaktır.
Türkiye’nin taraf olmaması gereken bu savaşa bulaşması ve adaletten, hakkaniyetten uzak tutumlara savrulması Müslüman halklar nezdinde itibarını kendi eliyle yitirmesi sonucunu doğurur. Ayrıca da bu yönelim ciddi risk kaynağıdır. Savaşan taraflardan birine verilen destek, diğer tarafın misillemesine yol açabilir. IŞİD’den 49 rehinesini sağ salim geri alabilen Türkiye farklı gerekçelerle Irak’ta ve Suriye’de bulunan vatandaşlarını tehlikeye atacak eylemlerden kaçınmalıdır. Kaldı ki, bin küsur kilometrelik bir sınır gerçeği atılacak adımlar hususunda mutlaka çok dikkatli olmayı gerektirmektedir.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı