Hürriyet gazetesindeki yazısında generallerin içki sofralarını konu edinen Ertuğrul Özkök, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün; yine kendinden önce Genelkurmay Başkanı olan Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından nasıl alaya alındığını yazdı. İçkinin TSK açısından bir "kriter" olarak değerlendirildiğinin yeni bir göstergesi olan bu olayla ilgili bir değerlendirme yapan Özgür-Der, konu çerçevesinde çeşitli örnekleri de hatırlatarak ordu gerçeğine bir kez daha dikkat çekti.
Açıklamanın tam metni:
TSK, ŞARAP KRİTERİ ve ŞECAAT ARZEDEN PAŞALAR
20.12.2008
Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet gazetesinde bugün yayınlanan köşe yazısı Türkiye'de ordu gerçeğini net biçimde açığa çıkartıyor. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı zimmet hükümlüsü Oramiral İlhami Erdil'in aktardığı bilgileri köşesine taşıyan Ertuğrul Özkök böylece bizlere TSK açısından içkinin adeta değişmez, değiştirilemez ilkeler arasında sayılabilecek derecede hassas bir konu olduğunu bir kere daha ispatlamış oluyor!
Özdil'in anlatımına göre, Kıvrıkoğlu'nun Genelkurmay Başkanlığı döneminde her MGK toplantısından sonra kuvvet komutanlarının gelenek haline getirdikleri içkili yemeklerden birinde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı'nın şarap içmekten imtina etmesi alay ve bilahare baskı konusuna dönüşmüş. Erdil daha sonra yaşadığı mahkûmiyet sürecinde kendisine ordunun sahip çıkmadığından yakınmakta ve bunu da dolaylı biçimde Hilmi Özkök'ün şarap içmeme eyleminde de açığa çıktığı şekliyle "irticacı" yapısına bağlıyor!
Oramiral Erdil'in "utanç verici" mahkûmiyetinin hesabını vereceğine, kendisine sahip çıkılmadığı eleştirisi yapması tam bir pişkinlik. Zimmetine para geçiren ve haksız servet sahibi olan bir komutana Genelkurmay eski başkanı Hilmi Özkök'ün sahip çıkmaması eleştiriyi değil, bilakis övgüyü hak eden bir tutumdur. Keşke devlet organlarını yöneten herkes hırsızlık olaylarının tümünde "kol kırılır yen içinde" mantığıyla örtme tavrı değil de, Hilmi Özkök gibi hakkaniyetle davranmayı başarabilseydi!
Bu arada Ertuğrul Özkök'ün yazısında dile getirilen ve Oramiral Erdil'in mahkûmiyet süreciyle ilgili "acındırma" söyleminin de doğru olmadığını hatırlatalım. Beyefendinin cezası sürecinde "izinli" olarak dışarı çıktığı günlerden birinde bir alışveriş merkezindeki restoranda ailesiyle yemek yediği görüntüleri kamuoyunun unutmuş olması mümkün değil. Kendisine hiçbir ayrıcalık tanınmadığını söyleyen Özdil kaç tane mahkûmun hafta sonunu dışarıda geçirdiğini açıklayabilir mi?
Elbette Özdil'in anlatımında kişisel hayıflanmaları ya da sitemlerinden çok daha önemli olan konu şarap vurgusu. Aslında ordunun "içki" konusundaki hassasiyeti bilinmeyen bir konu sayılmaz. Nitekim her YAŞ toplantısında "irtica" suçlamasıyla ordudan atılan subay ve astsubayların "içkili toplantılara katılmama ve içki içmeme" şeklindeki tutumlarının "irticai faaliyetlerinin tespiti" açısından en önemli kriterlerden birini oluşturduğu bilinmekte.
Daha da çarpıcı bir hatırlatma ise şüphesiz 28 Şubat sürecinden verilebilir. Türkiye'de 28 Şubat'a giden süreçte emekli darbeci Güven Erkaya'nın dönemin başbakanı Erbakan'a karşı büyük bir "şecaat" örneği sergileyerek gerçekleştirdiği "rakı başkaldırısı" eylemini kamuoyunun unutmuş olması mümkün değil.
İşlerine geldiğinde zavallı halka başlarında bulundukları kurumu "peygamber ocağı" diye tanıtmaktan çekinmeyen askeri şeflerin içki gibi İslam'ın açık bir yasağına karşı tutku derecesinde bağlılık göstermeleri ilginç bir tutum. Allah'ın haram kıldığı bir fiilin adeta TSK açısından "kriter" haline getirilmiş olmasının içerdiği zavallılığın, mantıksızlığın, çirkinliğin değerlendirilmesini kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Özgür-Der Genel Başkanı
Hülya Şekerci