Ali Emiri Kültür Merkezi'nde "Suriye'de Silahlı Mücadele Tercih miydi? Direnişin Bileşenleri Kimler?" başlıklı panel düzenlendi. Özgür-Der'in düzenlemiş olduğu 2013-2014 aylık paneller serisinin üçüncüsü yapıldı. Güney Uzun’un sunumunu yaptığı panel katılımcıları Prof. Dr. Ahmet Ağırakça ve Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer idi.
Şartlar ve Gereklilik
Panel, Güney Uzun'un girişiyle başladı ve ardından sözü Ahmet Ağırakça devraldı. Ağırakça, Libya ve Afganistan gibi bölgeleri de emsal göstererek silahlı mücadelenin gerekli olup olmadığına mücadelenin kendi içinde değerlendirilerek karar verilebileceğini söyledi.
Silahlı Mücadele'den Evvel
Ağırakça, Suriyeli çocukların dahi dillerine pelesenk olmuş "Eş-şab yurid ıskat'en-nizam" sloganıyla Suriye'de silâhlı mücadelenin henüz başlamadığı zamanlardan bahsettikten sonra "O zamanlarda kimsenin aklından silâhlı mücadele geçmezdi." dedi. “Fakat rejimin, Suriye halkına karşı giriştiği katliam politikalarına karşı silahlı mücadele tercih olmaktan çıkıp kendiliğinden gelişen bir hal aldı” diyen Ağırakça bu noktadan sonra hesaba katmadığımız hadiselerin meydana geldiğini ifade etti.
Suriye’de Yabancı Güçler
"İran'ın ve Hizbullah'ın Beşşar Esad rejiminin yanında yer alacağını hiç kimse hesaba katmamıştı." diyerek sözüne devam eden Ağırakça, Suriye'de mücadelenin uzun sürmesinin bu yabancı güçlerin yüzünden olduğunu dile getirdi. Özellikle Lübnan Hizbullahı’nın İsrail’e karşı yaşattığı onca gururdan sonra binlerce keskin nişancısının Suriye’de müslümanları vurmasını kesinlikle beklemediğimizi vurgulayan Ağırakça İran’ın da uzun süre boyunca müslümanlar gözünde bir iftihar tablosu olduğunu gelinen noktada ise bir hayal kırıklığı yaşandığını kaydetti.
Yaşananlar ve Türkiye
Türkiyeli Müslümanların muhaliflere gıda, giyim gibi konularda destek olabildiğini, ihtiyaçların tamamını karşılayamadığını ifade eden Ağırakça yine de en iyi yardımın Türkiye’den gittiğini söyledi. Orta Doğu'da yaşanan tecrübelerin de Türkiyeli müslümanlara katkıları olduğunu dile getiren Ağırakça, Türkiyeli müslümanların sistemi nasıl İslâmîleştirebileceklerini, gerekirse silahlı mücadelenin nasıl yürütülebileceğini Orta Doğu intifadaları vesilesiyle gördüklerini de sözlerine ekledi. "Gelinen noktada Suriye ve Mısır'da başarılıyız." diyerek konuşmasını noktalayan Ağırakça, sözü Musa Üzer’e devretti.
İntifada Der’a, Şam ve Halep’te Başladı
Musa Üzer konuşmasına başlarken Suriye intifadasının Der’a da başladığına dair bilginin eksik olduğunu aynı dönemde Şam ve Halep’te de gösterilerin yapıldığını ve bu bölgelerde de müslümanların bedel ödemek zorunda kaldığını hatırlattı. Eylemlerin ilk günlerinde kitleselleşme olunca rejime bir talep listesi gönderildiğini kaydeden Üzer bu talepler arasında siyasi tutukluların serbest bırakılması, memuriyette peçe yasağının kaldırılması, olağan üstü halin kaldırılması, yolsuzlukla mücadelenin hızlandırılması gibi maddeler yer aldığını söyledi.
Serbest Bırakılan Siyasi Tutuklular Direniş Gruplarını Kurdu
Sonrasında rejimin eylemler başladığı zamanki tutumuna dikkat çeken Üzer rejimin ‘sopa’ ve ‘havuç’ politikalarını birlikte uyguladığını, bir yandan bir günde yüz kişiyi katlederken diğer yandan iki yüz siyasi tutukluyu serbest bıraktığını ifade etti. Bu siyasi tutukluların Şam’da bulunan ve ağır koşullarıyla bilinen Sednaya Cezaevi’nde bulunduğu ifade eden Üzer bu tutukluların başta Ahraru-ş Şam olmak üzere direniş gruplarını kurduğunu kaydetti.
En Büyük Gruplar İslam Cephesi Altında Birleşti
Direniş gruplarından da bahseden Üzer Suriye’de tüm direniş gruplarının ezberlenmesinin mümkün olmadığını, bu grupların sayısının binin üzerinde olduğunu ve grupların nüfuslarının on binler ile yüzler arasında değiştiğini söyledi. Temel olarak dört sınıftan bahsedilebileceğini belirten Üzer bunları sırasıyla, rejimden ayrılan düşük rütbeli askerlerin oluşturduğu ‘Özgür Suriye Ordusu’; Ahraru-ş Şam, Liva Tevhid gibi bağımsız gruplar; Nusret Cephesi ile Irak-Şam İslam Devleti; bölgesel gruplar, olarak gruplandırdı. Ayrıca şu anda İslam Cephesi altında en büyük grupların bir araya geldiğini kaydeden Üzer Ahraru-ş Şam, Liva Tevhid, Liva Hak, Ensaru-ş Şam, Sukuru-ş Şam, Ceyşu-l İslam ve Kürt-İslam Cephesi’nin bu cephe altında toplandığını dile getirdi.
IŞİD’in Diğer Gruplarla Arası Gergin
Özgür Suriye Ordusu’nun örgütlenme biçimi olarak diğerlerine göre daha gevşek olduğunu ifade eden Üzer bu isim altında birçok grubun yer aldığını fakat hiyerarşinin işlemediğini söyledi. Nusret Cephesi’nin ise Suriye’nin büyük bölümünde askerlerinin bulunduğunu ve daha profesyonel olduğunu belirten Üzer Suriye direnişini karalama çabası içinde olanların başta Nusret Cephesi’nin el-Kaide ile bağlantısı sebebiyle çokça kullanıldığını fakat daha sonra Irak-Şam İslam Devleti’nin daha fazla göz önünde bulunduğunu vurguladı. IŞİD’in diğer gruplarla arasının genel olarak gergin olduğundan ve yer yer çatışmaların çıktığından bahseden Üzer IŞİD’in gelinen noktada Nusret Cephesi’nden daha güçlü olduğunun altını çizdi.
Birçok Şii Örgüt Esed Saflarında Savaşıyor
Öte yandan Hizbullah’ın ve dünyanın değişik coğrafyalarından Şii örgütlerin Suriye içerisinde çeşitli grupları olduğuna dikkat çeken Üzer Liva Zülfikar, Liva Ebu Fadl Abbas, Asa’ib Ahl al-Haq, Kata’ib Hizballah, Kata’ib Sayyid al-Şüheda, Sariyya al-Tali'a el-Horasani, Liva Ammar İbn Yasir, Liva el-İmam el-Hasan el-Müctebâ gibi grupların bunların arasında sayılabileceğini kaydetti. Ayrıca Üzer Yemen’de Husilerin ve Irak’ta Bedir Tugaylarının Esed rejimine destek verdiğini belirtti. Irak işgalinde Amerikan askerleri Irak’a girdiğinde silahlı mücadeleyi bırakma kararı alan Bedir Tugaylarının bugün yaptıkları resmi açıklamayla yeniden silahlı birimlerini oluşturduğunu söyleyen Üzer, Bedir Tugaylarının Esed rejimine destek için 1500 savaşçıyı Suriye’ye gönderdiklerini ifade etti. Esed yandaşlarının Başta İran ve Hizbullah olmak üzere tam bir mezhepçilik tavrını göstermelerine rağmen tersi propagandayla mazlum halkları mezhepçilikle suçlamaya kalktıklarını belirtti.
PYD Rejimle Savaşmadı
Geçtiğimiz yıl gündeme gelen Rojava’ya da dikkat çeken Üzer, Suriye’nin kuzey bölümünü kapsadığı iddia edilen ve Batı Kürdistan olarak geçen bölgeye Rojava ismi verildiğini ifade etti. 19 Temmuz 2012’de ilan edilen Rojava Devriminin bir manipülasyon olduğunu belirtti. Rejim güçleriyle çatışmadan hazıra konulan bir süreç yaşandığını devrimci güçleri ve Türkiye’yi zor durumda bırakma amaçlı PYD’ye alan açma siyasetinin izlendiğini söyledi. Bu siyasetin Baas, İran ve PYD tarafından ortaklaşa belirlendiğini söyledi. Bu bölgede PYD adlı grubun aktif olduğunu fakat Suriye Kürdistanının tamamında değil ufak bir bölümünde hakim olduğunu belirten Üzer PYD’nin genel olarak rejim güçleriyle değil diğer gruplarla savaşan bir grup olduğunu kaydetti.
Sol-Sosyalist Çevreler Kara Propaganda Yapıyor
Üzer son olarak Türkiye’de yapılan karşı propagandaya değinerek, karalama söylemlerinin özellikle sol-sosyalist çevreler tarafından üretildiğini ve İslami çevre içerisinde de yer yer karşılık bulduğunu ifade etti. Ortadoğu’da muhaliflerin bin bir zorlukla direniş gerçekleştirdiklerini kaydeden Üzer bu söylemlere karşı dikkatli olmamız gerektiğini vurguladı. Program soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.
Haksöz-Haber
Foto Galeri İçin Tıklayınız...