İslami kuruluşların temsilcileri ve İstanbul'da yaşayan bir grup Suriye vatandaşı İstanbul Teşvikiye'deki Suriye Konsolosluğu önünde bir basın açıklaması yaptılar. "Der'a Hama Olmasın!" "Beşar Halkın Sesini Dinle!" yazılı pankartlar açan topluluk eylemde Suriye yönetiminin bir an önce reformlar gerçekleştirmesi çağrısında bulunuldu.
"Suriye Halkı Yalnız Değildir!", "Der'a Hama Olmasın!", "Diktatörler Tek Tek Devrilecek!" sloganlarının yanı sıra Arapça sloganların da atıldığı eylem ortak basın açıklamasının okunmasıyla sona erdi.
Akabe Vakfı, AKDAV, Araştırma ve Kültür Vakfı, Anadolu Platformu, Hikmet Vakfı, İHH, İnsan ve Medeniyet Hareketi Derneği, Mazlumder, Medeniyet Derneği ve Özgür-Der adına hazırlanan ve Cüneyt Sarıyaşar tarafından okunan açıklamada "Suriye halkı, ülkenin her yanında bu zulüm makinesine 'dur' demeye başladılar. Artık ölüm onları korkutmuyor. Ölümü ve zindanı göze alarak, ekonomik, sosyal ve siyasal haklarını istiyorlar. Türkiye ile kardeş olduğunu söyleyen Suriye hükümetinin, Deraa'daki askeri kuşatmayı kaldırmasını ve kentin sivil toplum kuruluşlarının ve basının denetime açılmasını ve tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz." ifadelerine yer verildi. Açıklamanın tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz.
HAKSÖZ-HABER
Fotoğraflar: Murat Ayar / Haksöz-Haber
Basın Açıklaması Metni:
DER'A HAMA OLMASIN!
25 Mart 2011
3 ay önce Tunus'ta başlayan, zulme karşı isyan dalgası bugün itibariyle bütün totaliter Arap yönetimlerini sallamaya başladı. Yıkılmaz denilen Tunus ve Mısır diktatörleri yıkıldı. Bahreyn, Yemen ve Libya'da isyanlar ikinci ayına girdi. Çok sayıda masum insan katledildi, yüzlercesi yaralandı, binlercesi de tutuklandı. Bu isyan dalgası en son on gün kadar önce Suriye'ye ulaştı.
On yıllardır demir yumrukla yönetilen bu dikta ve istihbarat rejimleri, artık halkları korkutamıyor. Çünkü on yıllardır, ellerinden, hürriyet, haysiyet, şeref ve ekmekleri alınan bu insanlar ölmekten korkmuyorlar. Korku duvarının yıkılması diktatörleri şaşkına çevirmiş durumda. Tunus ve Mısır diktatörleri yolun çıkmaz olduğunu görerek görevlerini bırakmak zorunda kaldılar. Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye diktatörleri ise olanlardan ders almamış ve kendi halklarını katletmeye devam ediyorlar.
Bu olaylarda Batı'nın ikiyüzlülüğü de bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Petrolün halkın eline geçmemesi için her yol mübah sayılıyor. Bir yanda ABD ve Fransa önderliğindeki Batı orduları, bir yandan da da Diktatör Kaddafi'nin tankları ve paralı askerleri Libya halkını katletmeye devam ediyor. Bahreynde ise aynı vahşeti, Körfez Arap Birliği yapıyor.
On gündür bu katliamlara Süriye diktatörü de eşlik etmeye başladı. Son bir kaç gün içinde özellikle Deraa şehrinde katledilen masum insanların sayısı 100'ü geçti. Çok sayıda yaralı var. Akibeti bilinmeyen binlerce tutukludan söz ediliyor.
Bilindiği gibi Suriye 1963 yılından bu yana Baas rejimince olağanüstü hal ile yönetiliyor. Yönetim yüzde onluk bir dini azınlığın tekelinde. Halkın yüzde doksanının yönetim üzerinde bir etkisi bulunmuyor. Ülkeyi 1970 yılından, 2000 yılı Temmuz ayına kadar demir yumrukla yöneten baba Esad, başta Hama ve Humus olmak üzere pek çok kentte, isyan çıkarmak ve İhvani Müslimin üyesi olmak iddiasıyla onbinlerce sünni Müslüman katletti. Onbinlercesi de hala zindanlarda bulunuyor.
Demokrasi ve özgürlük vaadleriyle babasının yerine geçen Beşar Esad eski düzeni devam ettirdi. Bir iki küçük makyaj dışında sosyal ve siasal hayatta hiç bir yenilik ve değişiklik olmadı. Devlet, muhalif hareketlerin oluşmasına, en küçük eleştiri ve hak taleplerinin ifade edilmesine bile izin vermedi. Bu tür taleplerde bulunanlar en acımasız şekilde cezalandırıldı. Öyle ki, Suriye'de Muhaberat'ın zulüm ve işkenceleri 'darb-ı mesel' haline geldi. Örneğin öğrencilerin kendi bloglarındaki yazı ve şiirler bile devlete karşı işlenen suçlar olarak kabul gördü ve öğrenciler ağır cezalara çarptırıldılar.
Aynı şekilde bir kaç hafta önce Deraa da on beş kadar lise öğrencisi duvarlara hükümet karşıtı sloganlar yazdı diye tutuklanıp cezaevine atıldılar. Çocuklarının salıverilmesini isteyen ailelerin üzerine hakiki mermilerle ateş açıldı, 9 kişi katledildi. Ertesi gün cenazeleri kaldırmak için toplanan ve olayları protesto eden halkın üzerine bu defa tanklarla saldırıldı. Halk camiye sığındı, ancak gözü dönmüş Beşar'ın yeğeni komutasındaki özel milisler camiyi de kurşun yağmuruna tuttular. Reuter Haber Ajansı yüzden fazla ölü olduğunu söylüyor.
Buna rağmen Suriye halkı ülkenin her yanında bu zulüm makinesine dur demeye başladılar. Artık ölüm onları korkutmuyor. Ölümü ve zindanı göze alarak, ekonomik, sosyal ve siyasi haklarını istiyorlar. On gün önce başta Daraa'daki Ömeri Camiinde olmak üzere pek çok kentte Cuma namazından sonra gösteriler yapıldı. Suriye muhaberatı bu sivil göstericileri kurşun yağmuruna tuttu. Ölü sayısı şimdiden 100'ü bulmuş durumda ve yüzlerce yaralı var.
Halen Suriye zindanları on binlerce muhalifle dolu. Tutukluların gerçek sayısını kimse bilmiyor. Sormak ve araştırmak da mümkün değil. Ama halk sokaklarda.
Bu gün de binlerce Suriyeli Cuma namazı sonrası özgürlük için alanlarda olacak ve zulme hayır denilecek. Yeni katliamların olmasını istemiyoruz. " Deraa Hama olmasın! "
Türkiye ile kardeş ülke olduğunu söyleyen Suriye hükümetini uyarıyoruz. Onlardan öncelikle, hemen Deraa daki askeri kuşatmanın kaldırılmasını ve kentin sivil toplum kuruluşlarının ve basının denetimine açılmasını, ayrıca tutukluların da hemen salıverilmesini istiyoruz. Onları halkın taleplerine kulak vermeye, halkın iradesini yansıtacak özgür ve şaibesiz seçimler yapmaya çağırıyoruz.
"Deraa Hama olmasın!" diyoruz.
Doğal haklarını talep eden insanlar üzerine tanklarla saldıran, onlarla savaşan ve yargısız infazlarla halkını zindanlara dolduran bir ülkenin devlet başkanı kardeş Suriye halkını temsil edemez. Bu arada T.C. Başbakanı Erdoğan'ın eli kanlı bir devlet başkanına, bizim adımıza "kardeşim" diye seslenmesini doğru bulmuyoruz. Şüphesiz, Türkiye'nin ilişkilerini kardeş Suriye ile geliştirmesi, iki halkın birbirine yaklaşması açısından çok önemlidir. Ancak, Suriye rejiminin kendi halkına karşı zalimane tutumunu değiştirmeden Türkiye'yi kendi rejimini ayakta tutmak için bir dayanak haline getirmesi kabul edilemez. TC Başbakanı Erdoğan'dan bu konuda daha net tavır takınmasını talep ediyoruz.
Beşar Esed'a, Libya diktatörünü değil, halkının özgür iradesine saygı gösteren devlet adamlarını örnek almasını tavsiye ediyoruz.
Beşar Esad da artık yolun sonuna gelindiğini anlamalı, halkının sağduyusuna ve vicdanına teslim olmalı. Çünkü zulm ile abad olunmaz.
AKABE (Akabe Eğitim ve Kültür Vakfı )
AKDAV (Aksa Eğitim ve Dayanışma Vakfı ),
AKV (Araştırma ve Kültür Vakfı)
ANADOLU PLATFORMU (Anadolu Eğitim Ve Davet Gönüllüleri Platformu)
HİKMET VAKFI (Hikmet Eğitim Ve Kültür Vakfı)
İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı)
İMH (İnsan ve Medeniyet Hareketi Derneği)
MAZLUMDER (İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği)
MEDENİYET DERNEĞİ (Medeniyet İlim, Kültür, Eğitim ve Dayanışma Derneği)
ÖZGÜR-DER (Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği)