Star Gazetesi yazarlarından Şamil Tayyar 31 Aralık 2006 tarihinde yayınlanan makalesinde Avukat Behiç Aşçı'nın sürdürdüğü ölüm orucu konusunu ele almaktadır. Şamil Tayyar'ın yazısında Behiç Aşçı'nın ölümünün engellenmesi için Meclis Başkanı'ndan aracılık etmesi talebini dile getiren kuruluşların çabalarına da değinilmekte ve Meclis Başkanı Bülent Arınç ile Avukat Behiç Aşçı arasında gerçekleştiği iddia edilen mesaj trafiğinden söz edilmektedir. Söz konusu yazıda genel olarak Meclis Başkanı'nın insancıl bir tutumla soruna yaklaştığı ve üzerine düşeni yaptığı fakat Behiç Aşçı'nın örgüt baskısı nedeniyle ölüm orucunu bırakmayı kabul etmediği açıkça ifade edilmektedir.
Yazarın söz ettiği görüşme trafiğinde yer alan kurumlardan biri olarak dile getirilen iddialarla ilgili olarak bazı hususlara açıklık getirme gereği duymaktayız.
Öncelikle 26 Aralık 2006 tarihinde gerçekleşen görüşmede Sayın Bülent Arınç F Tipi cezaevlerinde süregelen tecrit uygulamasının büyük bir sorun olduğunu açıklıkla ifade etmiş ve bu sorunun giderilmesi için elinden geleni yapma sözü vermiştir. Bu çerçevede Adalet Bakanı ve diğer yetkililerle görüşeceğini ve Ocak ayının ilk haftasında bir heyet teşkil edilmek suretiyle sorunun çözümü konusunda yapılabilecekler üzerinde çalışılacağını söylemiştir. Ayrıca Behiç Aşçı'nın da eylemiyle sorunu kamuoyu gündemine yeterince taşıdığını ve bu noktadan sonra ölüm orucu eylemine son vermesini talep etmiştir.
Dolmabahçe'de gerçekleşen bu görüşmenin hemen ardından görüşmeye katılan diğer kuruluş temsilcileriyle birlikte Bülent Arınç'ın sözlerini ve talebini aktarmak üzere ölüm orucunu sürdürdüğü Şişli'deki evine gidip burada Behiç Aşçı ile görüştük. Bülent Arınç'ın yaklaşımından duyduğu memnuniyeti belirtmekle birlikte Behiç Aşçı, daha önce de çeşitli zamanlarda birtakım sözler verildiğini fakat bunların hayata geçirilmediğini hatırlatarak somut adımlar atılmasının önemine dikkat çekti.
Bu aşamada doğal olarak kamuoyunda beklenti Behiç Aşçı'nın ölüm orucunu bırakmasından ziyade, yetkililerin tecrit sorununu gidermek üzere atması gereken adımlar üzerine yoğunlaştı. Ne yazık ki, tam da bu sırada Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in Bülent Arınç'ın girişimlerindn haberdar olmadığına dair beyanı kamuoyuna yansıdı. Ve ardından "derin" bir sessizlik süreci başladı.
Şimdi bu noktada gerek Sayın Bülent Arınç adına çeşitli biçimlerde medyaya yansıyan yorumlar, gerekse de hükümet çevrelerinden sadır olan açıklamalarda bir vurgu dikkat çekmektedir. Meclis Başkanı'nın devreye girdiği artık ölüm orucunun bırakılması gerektiği, eğer bu yapılmazsa gerçekleşmesi kesin ölümden Behiç Aşçı'nın ve onu destekleyenlerin sorumlu olacağı yaklaşımı öne çıkartılmaktadır.
Bu haksız ve temelsiz bir yaklaşımdır. 300 güne yaklaşan bir eylemi sona erdirmek için hangi somut adımların atıldığına dair en küçük bir açıklama dahi yapılmamıştır. Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın iyiniyetine güvenmekle beraber bu konuda ne ölçüde etkin olabileceğine dair herhangi bir işaret söz konusu olmamıştır. Üstelik Adalet Bakanı'nın ısrarla sorunu yok sayan tutumu ve Sayın Bülent Arınç'ın girişimine dair beyanı konuyu daha da çıkmaz sokmaktadır. Söz konusu haksız, mesnetsiz yorumlar arasında dikkat çeken bir husus da Behiç Aşçı'nın örgüt baskısıyla ölüm orucunu sürdürmeye zorlandığı, dolayısıyla ölümünden örgütün sorumlu olacağıdır. 42 yaşında bir avukatın örgüt baskısıyla ölüme zorlandığı iddiasının ne akılla, ne de insafla bağdaşır bir yanı olamayacağı gayet açık olmakla birlikte hala eli kalem tutan bazı şahısların bu saçmalığı gündeme getirmeleri derin bir ahlaki soruna işaret etmektedir.
Bu noktada Behiç Aşçı'dan ölüm orucunu artık bırakmasını isteyen herkesin öncelikle, Meclis Başkanı'ndan kamuoyuna dönük olarak açık bir beyanda bulunması, sorunun halline ilişkin en azından somut girişimlerde bulunacağına dair bir taahhütte bulunmasını talep etmesinin daha anlamlı olacağını düşünüyoruz. Biz Özgür-Der olarak bunun hala yapılabileceğine ve sorunun çözümü noktasında etkili adımlar atılabileceğine inanıyoruz.
Sayın Bülent Arınç iyiniyetle, samimiyetle başlattığı girişimini adalet ve hakkaniyet ilkesine uygun bir sonla taçlandırmalıdır. Olanca yakıcılığıyla devam eden tecrit sorununun yeni bir can almaya hazırlandığı bir noktada "bir şeyler yapacaktık ama inatlaştılar, eyleme son vermediler, biz de bir şey yapamıyoruz!" gibi bir mazeret herhalde ciddi bir siyasetçinin ileri sürebileceği bir yaklaşım olamaz. Tecritin temel bir insan hakkı teşkil ettiğini, F Tipi cezaevlerinin insan haysiyetine aykırılık içeren mekanlar olduğunu kabul eden, bu gerçeği açıkça beyan eden Meclis Başkanından acil adımlar atmasını bekliyoruz.
Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci