Özgür-Der Aylık Paneller Serisinin 5. oturumunda Abdulhakim Beyazyüz ve Murat Kayacan’ın sunumlarıyla "Sünnet ve Hayat" başlığı konuşuldu.
Fatih Ali Emiri Kültür Merkezinde yapılan etkinlik Mehmet Ali Kaçmaz tarafından yönetildi.
Mehmet Ali Kaçmaz’ın ‘Tevatüren bize ulaşan sünneti yok sayan yaklaşımın, Peygamber'in (sav) örnek olduğunu bildiren ayetlerle çeliştiğine’ dikkat çektiği panelde peygamber efendimizin Sünnetinin Müslümanlar için nasıl bir emsal oluşturduğu ayet ve hadislerin projeksiyonunda konuşuldu.
Kaçmaz, çokça tartışılan bir konu üzerine Mehmet Görmez’den yaptığı aktarımda, “İsra ve miraç meselesine ilişkin, Peygamber’in büyüklüğü arşa nasıl çıktığı ile değil, aşağıların aşağısına yuvarlanmış insanlık için nasıl miraç vazifesi gördüğüyle ilgilidir” ifadelerini kullanarak konuya genişlik kazandırdı.
Murat Kayacan müzakeresinde ‘Kur'an'da Peygamber’e itaat Allah’a itaatin ardından ikinci sırada gelir.’ ifadelerini kullanarak Sünnetin Müslümanlar için ciddiyetine dikkati çekti.
Kayacan, “Ayetlerde iki şey çok açık vurgulanmış: Allah’a itaat ve Peygamber’e itaat. Peygamberimizin tefsir ettiği ayetlerin sayısı az. Sadece ayet açıklamalarını baz alırsak hadis sayısı az çünkü ayetler oldukça açık. Ama Peygamberin sünneti de var, zekatın oranının nasıl uygulanacağı gibi durumlar var mesela…” dedi.
Kayacan’ın sunumundan öne çıkan başlıklar şöyle:
- Bizim her halükarda Peygamber’e itaat etmemiz gerekiyor. Hadis ve sünneti eşitleyerek konuşuyorum. Sünnet bize nasıl bir projeksiyon tutuyor buna bakmamız gerekiyor. Kur’an-ı Kerim’in sahihliğinden şüphe yok. Hadislerin sıhhati de onun bir altında. Allah razı olsun âlimlerimiz rical ilmi diye bir ilim oluşturmuşlar, yaklaşık 500 bin kişinin kaydını almışlar. Elimizdeki Sünnetin tamamı doğrudur diyemeyiz ancak sahih olmadığını düşündüğümüz bir rivayeti de hemen silip atamayız. İlmi bir çaba göstermemiz gerekir. Peygamberin tek bir defaya mahsus yaptığı hareket Sünnet olarak kabul edilmiyor. Bunun rutin olması gerekiyor. Münferit olaylar Cessas’ın tanımına göre Sünnet olmuyor.
- Hadis ehli Peygamber adına ne bulsa nakleder. Fıkıhçılar ise “Peygamber bunu niye yaptı?” diye kafa yorar. Tek bir alim her şeyi yapamaz.
- Rivayetlerde Arap âdeti olarak görülen durumlar da var. Örneğin Karadavi "Cübbe ve sarık gibi uygulamaların sünnet değil de adet olabileceğini" söyler. Peygamber Mekke’de giyim konusunda yeni bir şey getirmedi, Medine’de ise kâfirlerle arasına fark koydu. Demek ki bu zaman ve mekânla ilgili bir durum… Yine mesela Muhammed Ebu Zehra "sakalın da sünnet olmadığını, Arap örfü olabileceğini" söylemektedir.
- Ebu Hureyre’nin, Peygamberle 2 veya 2.5 yıl görüşmesine rağmen onunla çok sık görüşenlerden fazla hadis aktardığı söylenir. Ama Enbiya Yıldırım diyor ki, "Ebu Hureyre’nin aktarıp başkalarının aktarmadığı hadis sayısı sadece 42’dir." Bu da gayet normal bir durum.
- Alimlere karşı hüsn-ü zan beslememiz gerekiyor. Ciddi bir çaba gösterip çok fazla seyahat etmişler. Kayıtlar tutmuşlar, notlar alıp aktarımları kayda geçirmeye çalışmışlar. Bu çabaları görmezden gelemeyiz, onlara saygılı olmalıyız. Ortaya koydukları hadis literatürü iyi bir kaynak. Bazı rivayetlerde anlama sorunu yaşıyor olabiliriz. Zahiren “Bu kadar da olmaz!” diyebiliyoruz ancak alimlerin konu üzerine yaptıkları izahlarına bakınca farklı şeyler anlaşılabiliyor.
- Mesela istirahat celsesi İmam Şafii’ye göre sünnettir. İmam Malik ve İmam Hanife ise Peygamber’in yaşlılık döneminde dinlenmek için buna başvurduğunu, sünnet olmadığını söylerler.
- İbnu’l Cevziyye’ye göre ki kendisi rivayet ekolünün önemli bir temsilcisidir, "Akla uymayan hadislerin gerçek olamayabileceğini" söyler. Her fırkanın içinde yanlış ve doğru görüşler olabilir, bunlara kategorik yaklaşmamalıyız.
- Hz Peygamber Arap’tı ve Arapça dilinde konuşuyordu. Bazen anlamadığımız şeyler, o dile ait nüanslar olabilir. Mesela ‘birini öven kişinin yüzüne toprak atmayı’ buyuran hadiste, “toprak atın” lafzı 'mahcup edin' anlamında bir deyimdir.
- Sünnet kendi kültürümüzü sorgulamamız için de bir imkandır. Bu bizim Kur’an’ı anlamamızı da kolaylaştıracaktır. Su-i misal emsal olmaz, uydurma hadisler sebebiyle tüm külliyatı kenara atamayız.
Kayacan Caminin, Sünnetin yaşanması konusunda önemini vurgulayarak “Sünneti okumak ve yaşamanın önemli bir boyutu camiye gitmektir. Çocuklarımıza sosyal etkinlik aramak yerine camiye götürelim. Hadislerde yatsı ve sabah namazlarına camiye gelmeyenler için ciddi uyarlar olduğu görüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Kayacan ayetleri, hadisleri ve yaşayan sünneti bağlamından koparanlar olduğuna değinerek, “Ayet ve hadislere de aynısını yapanlar var. Bunların yorumları bir anlam ifade etmiyor. Hadislerin sahihliğini Kur’an’la eşitleyemeyiz ama rivayet eden insanlar, sahabeler ve tabiindir. Yani bunlar Müslüman. Peygambere iftira attıklarını düşünmek doğru değil. Gayb içeren hadisleri kabul etmeyen birisi kâfir olmaz elbet, ancak görür görmez bir rivayeti 'Bu gelecekten bahsediyor' deyip kenara koymak basit bir davranış olur. İlmi bir çaba göstermek gerekir.” ifadelerini kullandı.
Abdulhakim Beyazyüz de müzakeresinde sünnetin tanımlamasına yer verirken, sünnete ittibanın altını çizdi.
Beyazyüz, “Sünnet, Resulullah efendimizin dini anlama ve yaşama çabası ile ilgili söz, pratik ve onaylarıdır. Değerli muhaddislerimizin bize aktardığı hadislerin tamamı Sünnet içermez, mesela tarihi bir olaydan bahseden çokça hadis de vardır.” dedi.
Abdulhakim Beyazyüz’ün değerlendirmesinden öne çıkan başlıklar:
- Hadisin sıhhatini tespit konusunda ulema çoğunlukla senet zincirine yoğunlaşmıştır. Ehl-i Rey çizgisindeki isimlerin usullerinde ise Kur’an’a uygunluk kriterinin de eklendiğini görüyoruz. Allah muhaddislerden razı olsun. Çabalarını takdir etmemek mümkün değil.
- Peygamber Efendimizin sünnetinin tabi olunması gereken bir mefhum olduğu konusunda bir tartışma yoktur. Sünnetle Kur’an arasında bir ayrım yapmak bütüne bakıldığında mümkün değildir.
- Hadisler Sünnetin aktarımında sadece bir yoldur. Pratiğe aktarılan, mütevatir olarak taşınan sünnetler söz konusu. Ama tabi Sünnetin ciddi bir kısmını hadislerden çıkaracağımız konusunda da şüphe yok. İslam ümmetinin varlığı ve müştereklerin oluşması da Sünnet sayesinde gerçekleşmiştir. Sünnet, Peygamber efendimizin Kur’an’ı mücessimleştirmesidir. Sünnet Kur’an’a aykırı bir şey içeremez. Peygamberin “Rabbim beni ne güzel terbiye etti” ifadesi bunu ortaya koyar.
- Sünnetle Kur’an’ın karşı karşıya getirilmesi doğru değildir. Peygamber efendimiz vahyi hayatla buluşturarak yanlış çıkarımların önünü kesmiştir. Onun Sünneti bizim için rahmettir.
- Sünnet’i tespit konusunda elbette Kur’an’dan yararlanmak durumundayız. Kur’an otoritedir. Ama temel meselelerde Kur’an’ın ifadelerinde gördüğümüz kadarıyla Sünnet cismanidir. Sünnet beş vakit namaz, hac, oruç ve tesettür yoluyla ümmetin tümünü ayakta tutmuş, ümmeti aynı noktada buluşturmuştur. Eğer Peygamber efendimizin pratiği olmasa, şüphesiz biz namazda da hacda da birleşemezdik.
- Bizlerin, Peygamber Efendimizin tüketimle ilgili Sünnetine çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Adı Müslüman olmasına rağmen hayatı kapitalist olan birçok kişinin hayatında olduğu gibi ‘mal yığma’ sünneti yoktur. 2 milyonluk evde 500 bin liralık arabada açlık korkusuyla yaşama pratiği de yoktur. Bugün insanlar eşyayı üzerlerinde gösterdiği oranda var olduklarını düşünüyorlar. Kapitalizmden kurtulmak, eşyanın ve tüketimin tahakkümünden çıkmak O'nun sünnetine tabi olmaktan geçer.
- Peygamber Allah’la irtibat ve Kur’an ile ahlaklanmak dışındaki birçok şeyi çoğu durumda oldukça basit görür. Yok saymaz ama önemsizleştirir. O sahip olduğu nimetleri biriktirme değil, paylaştırma konusunda bir çaba içindedir. Peygamber, hayatın tüm boyutlarında Allah’ı anmaktadır. İzzet, Allah’ın Resulünde ve ümmetindedir. Rabbimiz bunu hakkıyla anlamayı nasip etsin.
Abdulhakim Beyazyüz sunumunun devamında, peygamberlerinin iradeleri ve hayatı yaşayış biçimlerine olan etkisini, “Allah Peygamberlerin iradesini almamıştır, en güçlü iradeye sahip olanları peygamber yaparak, insanların örnek alabileceği emsaller ortaya koymuştur. Peygamber gaybı bilmediği için gaybten de haber vermez. Allah ayetinde Peygamber’den, 'Ben gaybı bilmiyorum' demesini istemiştir.” sözleriyle aktardı.
Beyazyüz, “Bana göre, Allah'la Peygamber arasında Kur’an dışında hiçbir iletişim biçimi yoktur denemez. Ama bu namazın rekatları gibi konularla sınırlıdır. Algılar insanı yanıltabilir. Kitap sübutu katidir ama hadisler değildir. Hadisleri kenara atmak yanlış olacağı gibi her bir hadisi Peygamber söylemiş gibi görmek de yanlıştır. Bir şeyin makbul bulunması için Kur’an’da olması gerekmez ama Kur’an’ın ilkelerine ters düşmemeli. Kur’an’da yer almayan birçok şey Sünnette yer alabilir. Siyerden, hadislerden faydalandığımız gibi faydalanmalıyız. Sünneti tespit edebilmemiz daha kolay olur Allah-u Alem.” diyerek müzakeresini sonlandırdı.