Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği'nin (Özgür-Der) her yıl düzenlediği yıllık alternatif eğitim faaliyetleri başladı. Bu yıl için 15 günlük periyotta düzenlenen "Gündem Değerlendirmesi" başlıklı ilk etkinliğe Hülya Şekerci ve Rıdvan Kaya konuşmacı olarak katılarak Türkiye'de referanduma müteakip yoğunlaşan başörtüsüne çözüm çabalarını tartıştılar.
Şekerci ve Kaya'nın konuşmalarının ardından dinleyicilerin katılımıyla forum havasında geçen etkinlikte başörtüsü yasağında ve çözüm arayışlarında gelinen son durumdan CHP ve AK Parti'nin çözüm sadedindeki açılımlarına değin konunun birçok boyutu masaya yatırıldı. Yeni dönemin Müslümanlara ve üniversite gençliğine yüklediği sorumlulukların da irdelendiği programda eylem tarzları sorgulanarak gerek ferdi ve gerekse de örgütsel bağlamda geliştirilen eylem ve etkinliklerin nasıl daha etkili kılınabileceği de forumda gündemleşen konular arasındaydı.
Referandum Yasakçıları Zorladı
Gelinen noktada başörtüsü yasağı karşısında CHP'nin bile kayıtsız kalamaz noktaya geldiğini kaydeden Şekerci, referandumda halkın yasakçılara ve darbecilere vurduğu sembolik darbenin bunda etkili olduğunu söyledi. CHP'nin katı yasakçı tutumdan kısmi yumuşama noktasına gelmesinin bir olumluluk olduğunu belirten Şekerci ne var ki bunun yeterli olmadığını ifade ederek CHP'nin hizmet alan-hizmet veren formülünü çağrıştıran ayrımını saçma olarak niteledi.
AK Parti'nin yasağı aşmaya yönelik ağır adımlarını da irdeleyen Şekerci, fiilî yasağı yine fiiliyatta çözme çabalarının anlamlı olduğunu ancak bu bağlamda yapılanların yeterli addedilemeyeceğini söyledi. Haklarımızı bütünsel bir şekilde dillendirmenin, taleplerimizi yükseltmenin de birilerinin iddia ettiği gibi bu yöndeki çözüm çabalarının önünü tıkayıp baltalamayacağını ve provokatörlük olarak tanımlanamayacağını kaydetti.
Başörtüsü Mücadelesinde Kullanılan Dil Islaha Muhtaç
Başörtüsü savunusunda kullanılan dilin tutarlılığını da sorgulayan Şekerci, bu bağlamda salt insan haklarını ve özgürlükçü perspektiflerle olaya bakışın açmazlarına bir kez daha dikkat çekerek başörtüsünün giderek içinin boşaltıldığını ve İslami kimlik perspektifinin silikleşmeye yüz tuttuğunu söyledi. Yine bu meyanda birilerinin Özgür-Der'in varlığını başörtüsü mücadelesiyle sınırlandırmaya ve yasağın çözülmeye yüz tuttuğu bir vasatta Özgür-Der'in varlığını anlamsız göstermeye yönelik tutumlarını da eleştiren Şekerci, Özgür-Der olarak varlıklarının salt başörtüsü yasağıyla sınırlı olmadığını ve ıslah çabalarının çok kapsamlı olduğunu ifade etti. Başörtüsünün Müslümanların İslami kimlik içerisindeki yeri, başörtüsü mücadelesinin İslami mücadele içinde oturtulması gereken zemin ve öne çıkan yanlış tutum ve algıların ıslahının bundan sonra da Özgür-Der'in gündeminde olmaya devam edeceğini belirterek yeni dönemde üniversite gençliğinin bütünsel bir İslami kimlik ve mücadele algısı doğrultusunda eğitilmelerinin de kendilerinin birincil önemdeki gündem maddelerinden birisi olacağını kaydetti.
Hükümetin Yanlışı: Topu Taca/CHP'ye Atmak
Son olarak AK Parti açısından olaya bakan Şekerci, hükümetin fiilî yasağı fiilî açılımlarla aşma çabalarının önemli ama yetersiz olduğunu belirterek topu taca ya da CHP'ye atmanın oyalanmayı beraberinde getireceğini söyledi.
Kanıksama Tehlikesine Karşı Bilincin Yenilenmesi, Belleğin Tazelenmesi Gerekmekte
Gelinen noktada bir diğer sorunun da başörtüsü sorununun kanıksanmaya yüz tutması olduğunu belirten Şekerci, yasağın üzerinden 13 yıl geçtiğini ve dolayısıyla geniş kitleler ve yeni kuşaklar düşünüldüğünde kanıksayıcı tutumun aşılması için bir bilinç yenilenmesi, bellek güncelleşmesine ihtiyaç olduğunu ifade etti. Tam da bu noktada yoğun çözüm tartışmalarına denk gelen yeni eğitim-öğretim yılında üniversiteye kayıt yapan kadın-erkek Müslüman üniversite gençliğine büyük sorumluluklar düştüğünü hatırlatan Şekerci, öğrenci gençliğe yeni döneme daha aktif daha dinamik katılım sağlamaları ve İslami mücadele ve faaliyetler zeminine bağlı kalmaları yönünde çağrılarla konuşmasını tamamladı.
***
Hükümetin Daha Fazla İnisiyatif Kullanması Gerek
Yasamadaki çarpıklığın yanında yürütmeye önemli sorumluluklar düştüğünü belirten Kaya, bu bağlamda hükümetin inisiyatifini kullanarak yapacaklarının da çok olduğunu söyledi. Bu bağlamda hükümetin icraatlarında gözlemlenen tutarsızlıklara dikkat çeken Kaya, eski cumhurbaşkanı Sezer'in muhtelif üniversitelere atadığı yasakçı rektörlerin bir kısmının hala görevde tutulmasının yanlışlığına dikkat çekti.
Ciddi Bir Bilinç Kayması ve Kanıksama Yaşanmakta
Öte yandan 13 yıldır kesintisiz olarak uygulanan yasağın beraberinde ciddi bir bilinç kaybı ve kanıksamayı getirdiğine dikkat çeken Kaya, mesela Sivas'taki arkadaşlarıyla geçen haftaki görüşmelerinde edindikleri izlenimlerinin de bu moral bozucu durumu bir kez daha doğruladığını söyledi. Buna göre, Sivas'ta Cumhuriyet Üniversitesi'nde, üniversite yönetiminden kaynaklı bir engelleme söz konusu olmamasına rağmen başörtüsüyle derslere girmeye yönelik bir talep yok. Kaya bu bağlamda şunları söyledi: "Sivas örneğinde olduğu gibi iş salt rektörlüklerle sınırlı değil. Bu alanda hissedilebilir bir talebin olmaması ciddi bir sorun. O halde sorunu kanıksayanlara inat başörtüsü ile okumaya yönelik talep oluşturma ve bilinç aşılama çabaları içerisinde olunmalı."
Yasak Sadece Üniversitelerle Sınırlı Değil
Bu bağlamda başörtüsü yasağının mağdur ettiği öğrencilerin yanı sıra bilumum "Müslümanım" diyen kadın-erkek, genç-yetişkin herkesin sorunu olarak algılamasının önemine değinen Kaya, "Yasaklanan salt muhatap öğrencinin başörtüsü değil, Kur'an'dır, İslami kimliğimizdir. Bu ise ahirette mutlak anlamda bir hesabı gerektirir." dedi.
Yine bu meyanda "Müslümanım" diyen herkese sorumluluklar düştüğünü belirten Kaya, herkesin "Sorun karşısında ne yapabilirim?" sorusunu kendisine sormak durumunda olduğunu söyledi. Yasağa karşı mücadelenin sadece başörtülü kadınların meselesi olduğu gibi çarpık bir algının yakışık olmayacağının altını çizen Kaya; Müslüman erkeklere, özellikle de üniversite gençliğine yasağı gündemleştirme, İslami bilinç aşılama, tebliği yaygınlaştırma ve başörtüsü sorununun öncelikli muhatapları olarak üniversitelerde başörtüleri ile var olma çabasını ortaya koyan kardeşlerini destekleme vb. alanlarda önemli sorumlulukların düştüğünü ifade etti.
Sorunun birilerinin görmek istediği şekliyle sadece üniversitelerle sınırlı olmadığının aşikar olduğunu kaydeden Kaya, önce AYM'nin bir yorumuyla üniversitelerde başlatılan yasağın İslam düşmanı Kemalist şaklabanların işgüzarlığıyla hayatın hemen tüm alanlarına sirayet ettirildiğini söyledi. Bu noktada CHP'nin hizmet alan-hizmet veren formülünün saçmalığına dikkat çeken Kaya, İslami kimliğin hayatın her alanında kendiyle var olmayı gerektirdiğini ve alan ayrımı yapılamayacağını belirterek kimsenin kendilerinden bu konuda bir taviz ve sınırlandırma beklememesi gerektiğini ifade etti.
Başörtüsüzlük Doğal Olan mı?
Diğer yandan yasağın ilk-orta öğretimde sürdürülmesi gerektiğinin neredeyse kanıksanmaya başladığını belirten Kaya, birilerinin doğallaştırmak istediği bu algının sorgulanmasının önemi üzerinde durarak "Çocukların başını neden örtüyorsunuz?" diye soranlara karşı kendinden emin şekilde "Peki, siz çocukların başını neden açıyorsunuz?" diye sorulmasının gerektiğini söyledi. Çocukları başı açık ilk-orta öğrenime göndermenin sanki doğal halmiş gibi oluşturulmaya çalışılan algının sahte ve yanıltıcı olduğunu belirten Kaya, aile kültürü denilen bir şeyin var olduğunu ve dolayısıyla bu kültürün çocuklarda yer etmesinin doğal olduğunu kaydetti. Ayrıca Kaya, birilerinin iddia ve yalanlarının aksine Fransa dışında hiçbir ülkede ilk-orta öğretimde örtünmeye sınırlama getirilmediğinin altını çizdi.
Kemalistler Korkuyorlar Diye Kimliğimizden Vazgeçecek Değiliz!
Özgürlükçülük adı altında başörtüsü ile diğer bazı sözde özgürlükler arasında özdeşlik kurma ve böylece Müslümanları kendince tutarlılık testine tabi kılan liberal faşizanlığa da dikkat çeken Kaya, son olarak da Kemalistlerin yaygınlaştırdığı korku ve mahalle baskısı gibi söylemlere dikkat çekerek özetle konuşmasını şu vurgularla noktaladı: "Frantz Fanon'un kitabında bir olay anlatılır: Şöyle ki, derisi beyaz bir çocuk, derisi esmer olan bir adamı gördüğünde ağlamaya başlar. Ne yani şimdi ortamın, çevrenin bu çarpık şartlandırmasına karşı çocuğun hatırına adamın rengini mi değiştirmeli? Kemalistler bilmeli ki, korkuları geçsin diye bizler örtümüzden, inancımızdan, kimliğimizden vazgeçecek değiliz! Korkularını gidermeye gücümüz de yetmez. Çok istiyorlarsa psikologa gitsinler!"
Programda çok sayıda dinleyici de söz alarak konuyla ilgili kanaatlerini paylaştı. Geniş katılımlı sohbet havasında geçen program, her ayın ikinci cumartesi günü Haksöz Dergisi'nde yapılmaya devam edecek. Her ayın ikinci cumartesi günü "Gündem Değerlendirmesi", her ayın son cumartesi günü ise "Hadis Usulü" dersleri yapılacak.
Haşim Ay / Haksöz-Haber