İLKAV hakkındaki kapatma davasının reddedilmesi üzerine bir açıklama yapan Özgür-Der, son dönemlerde yargının işleyişinde baskıcı-yasaklayıcı eğilimlerin yeniden yoğunluk kazanması olgusu göz önünde bulundurulduğunda bu kararın önemli ve olumlu bir gelişme sayıldığını ifade etti. Ancak bu dava sürecinin sorumlularının davanın açılması sürecinden itibaren yaşanan garipliklerin, saçmalıkların, hukuksuzlukların hesabını vermesi gerektiğinin altını çizdi.
Her fırsatta yargıdaki özgürlükçü yorum eksikliğinden şikayet eden, yargı mekanizmasına hakim baskıcı, dayatmacı zihniyeti eleştiren hükümet kadrolarının da kendilerine bağlı kurumlarca gerçekleştirilen bu yasakçı tutum hakkında söylemeleri gereken sözleri ve vermeleri gereken bir hesap olduğuna dikkat çeken Özgür-Der, işgüzarlık ve yaranma kaygılarının her zaman sicillere sadece kötü birer iz bıraktığını ifade etti.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklamanın tam metni:
İLKAV DAVASINDA YANLIŞTAN DÖNÜLDÜ!
PEKİ, YANLIŞTA AYAK DİRETENLERİN ŞİMDİ VERMELERİ GEREKEN BİR HESAP YOK MU?
17 Temmuz 2009
Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi dün (16 Temmuz) görülen karar duruşmasında İLKAV'ın kapatılması talebini reddetti. Böylece eğitime yönelik resmi ideoloji kıskacını tartışma gündemine açtığı için İLKAV'ın kıskaca alınması çabaları mahkemeden dönmüş oldu. Temyiz aşamasında farklı bir kıskaç işlemezse ifade özgürlüğünün sınırlarını daraltma çabaları ciddi bir darbe almış olacak. Son dönemlerde yargının işleyişinde baskıcı-yasaklayıcı eğilimlerin yeniden yoğunluk kazanması olgusu göz önünde bulundurulduğunda bu karar önemli ve olumlu bir gelişme sayılmalıdır. Şüphesiz düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskıcı, daraltıcı yaklaşımların azaltılması, geriletilmesi halkın yararınadır; hukuk ilkelerine uygundur.
Bununla birlikte davanın reddedilmiş olması bu dava sürecinin sorumlularının unutulmasını gerektirmiyor elbette. Mutlaka birileri davanın açılması sürecinden itibaren yaşanan garipliklerin, saçmalıkların, hukuksuzlukların hesabını vermeli!
İLKAV'ın 3 Aralık 2006 tarihinde Ankara'da düzenlediği etkinliğin haber sunuyor görüntüsüyle bir şovmen tarafından irtica yaygarasıyla gündeme taşınması; hemen ardından Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı'nın kraldan çok kralcılık mantığıyla talimatlar yağdırması ve bu şekilde başlatılan takibat başından sonuna kadar gereksiz, anlamsız ve hukuksuz bir tarzda sürdürüldü. Yürütme adına sergilenen tavır bilhassa çok çarpıcı bir usulsüzlük içermekteydi.
Öyle ki, en son duruşmada dahi bu tutumda ısrar edildi. İLKAV'ın kapatılması talebinde bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü avukatının "kapatma gerekçesi oluşmamıştır" şeklinde görüş bildiren bilirkişi raporuna itirazı bu zorlama mantığı birebir yansıtmıştır. Avukat Fatma Oflaz bilirkişi raporuna garip gerekçelerle itiraz etmiş ve ısrarla kapatma kararı verilmesi gerektiğini iddia edebilmiştir. Elbette bu tutum öncelikle Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün ve onun da bağlı bulunduğu hükümetin sorumluluğu altındadır.
Her fırsatta yargıdaki özgürlükçü yorum eksikliğinden şikayet eden, yargı mekanizmasına hakim baskıcı, dayatmacı zihniyeti eleştiren hükümet kadrolarının kendilerine bağlı kurumlarca gerçekleştirilen bu yasakçı tutum hakkında söylemeleri gereken sözleri ve vermeleri gereken bir hesap olduğuna inanıyoruz.
Merak ediyoruz: Acaba Mehmet Ali Birand'ın provokatif haberini esas alıp kendisine bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nü İLKAV hakkında harekete geçiren Mehmet Ali Şahin bu süreçte ne elde etmiştir? Kemalist medyadan madalya mı almıştır? İLKAV hakkında dava açılmasını sağlayan ve ısrarla kapatma kararı verilmesi için çabalayan Vakıflar Genel Müdürlüğü böylece "irticai" kuruluşlara karşı ne kadar sert olduğunu ispatlayarak laiklik savunucularının güvenini kazanmış, aferin almış mıdır?
Maalesef, bu tutumları kendileri için günahlarını, ayıplarını artırmaktan başka bir işe yaramamış; işgüzarlık ve yaranma kaygıları sicillerine sadece kötü birer iz bırakmıştır.
Düzene, resmi ideoloji muhafızı kurum ve kesimlere yaranma, onların gözüne girme çabalarıyla hareket edenlerin varabilecekleri salim bir liman, onurlu bir yer yoktur. Sadece yıpranma, tutarsızlık, çelişkiler içinde bocalama vardır. İLKAV davası ile bu olgu bir kere daha görülmüştür. Bundan böyle de İslami kimliğe ve Müslümanlara yaklaşımlarında adil, tutarlı ve kompleksiz bir yaklaşım geliştiremeyenlerin sıkça maruz kaldıkları hakaret, baskı ve haksızlıklardan şikayet etmeleri inandırıcı olamayacaktır.
ÖZGÜR-DER