Ramazan ayı boyunca her Cumartesi günü Özgür-Der tarafından Fatih Saraçhane Parkı'nda gerçekleştirilen "başörtüsüne özgürlük" eylemlerinin sonuncusu yapıldı. Bu hafta 12 Eylül Darbesinin yıldönümü olması hasebiyle eylemin gündemi de darbeler idi. 12 Eylül paşalarının yanı sıra 28 Şubat ve 27 Nisan darbelerinin de sorumlularının yargılanması gerektiğinin ifade edildiği eylemde darbelerin ruhunun yaşadığı Ergenekon çetesinin de kökünün kurutulması çağrısında bulunuldu.
Eylemde "12 Eylül Anayasasına Hayır! Darbeciler Yargılansın!" ve "Herkes İçin Adalet Başörtüsüne Özgürlük!" yazılı pankartlar açan topluluk, ellerinde de "12 Eylül Darbecileri Yargılansın; Militarist Bataklık Kurutulsun!", "Darbeci Zihniyetle Hesaplaşmadan Ergenekon Çeteleri Bitmez!", "Susurluk Şemdinli Ergenekon: Tüm Darbeciler Yargılansın!", "Güçlü Ordu, Bezdirilmiş Türkiye", "Çetelere Resepsiyon, Çocuklarımıza Pimi Çekilmiş Bomba" vb. yazılı dövizler taşıdı.
Eylemi Özgür-Der adına sunan M. Ali Aslan, "İnancımızı ve kimliğimizi özgürce yaşamak, başörtüsü yasağının son bulması için Ramazan boyunca her Cumartesi yaptığımız eylemler, bugün itibariyle son bulsa da bu yöndeki taleplerimizi farklı platformlarda farklı araçlarla dillendirmeye devam edeceğiz. Tevhid ve adalet mücadelemizi hayatın her alanında direniş bilincini yükselterek sürdüreceğiz." diyerek eylemin gündeminin 12 Eylül Darbesi olduğunu belirtti. 12 Eylül cuntasının uygulamalarını hatırlatan Aslan, darbelerden tümüyle hesap sormanın gerekliliğine dikkat çekti.
Eylemde konuşan Haksöz Dergisi yazarı ve Özgür-Der yöneticilerinden Rıdvan Kaya, 12 Eylül ile birlikte 1920'li-30'lı yıllardaki şeflik mantığının ve işleyişinin ihya edilmeye çalışıldığını belirterek ülkenin tümüyle cezaevine dönüştürüldüğünü vurguladı. Bazılarının 12 Eylül cuntasının dini gelişimin önünü açtığı iddialarının aksine diğer muhalif kesimler gibi İslami kesimin de darbecilerin yoğun saldırılarına uğradığını ifade eden Kaya, bu süreçte 163 ve 5816 maddelerden dolayı çok sayıda kişinin yargılandığını ve mahkum edildiğini; Kur'an kurslarının kapatıldığını, okullarda ve resmi kurumlarda başörtüsü yasağı uygulandığını ve zorunlu Atatürkçülük dersleriyle resmi ideolojinin tüm zihinlere dayatıldığını belirtti. 12 Eylül Anayasası'nın hala yürürlükte olduğuna dikkat çeken Kaya, böylelikle başörtüsü zulmünün ve Kemalist dayatmanın da sürdüğüne işaret etti.
Darbe Karşıtlarının Tutarsızlığı
12 Eylül Darbesi'ne karşı çıkanların tutarsızlıklarına da değinen Rıdvan Kaya, kimi çevrelerin Kenan Evren'i günah keçisi ilan edip sadece 12 Eylül'e cephe açtıklarını ancak 28 Şubat, 27 Nisan gibi darbelere gözlerini kapadıklarını; Ergenekon çetesini hiç görmediklerini söyledi. Oysa tutarlı bir duruşun tüm darbelere ve darbecilere karşı çıkılarak elde edilebileceğini söyleyen Kaya, Ergenekon bataklığının da tümüyle kurutulması yönünde mücadele verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Ergenekon davasının bir mevzi olduğunu da söyleyen Kaya, bu kazanımın geliştirilmesi gerektiğini belirtti. HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay gibi kurumlar eliyle darbecilerin lehine sürdürülen hukuksuzluklara da dikkat çeken Kaya, Anayasa'nın da tümüyle değiştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Kürt Kimliğinin İnkârına ve Atatürkçülük Dayatmasına Son
12 Eylül mantığının yol açtığı yıkım ve kanın da durdurulması gerektiğini söyleyen Kaya, Kürt halkına yönelik yapılan zulümlere de dikkat çekti. Kürt kimliğinin inkârına son verilmesi gerektiğini dillendiren Kaya, sorunların kaynağının militarizm olduğunu; Anayasa'nın toptan değiştirilerek askeri vesayete son verilmesi gerektiğini söyledi. Bu çerçevede başörtüsünün Rabbimizin emri, Müslüman kadının kimliği ve İslami değerlerin şiarı olduğuna dikkat çekerek yasağın sonlandırılması için mücadele etmeye devam edeceklerini ifade etti. Zorunlu Atatürkçülük dayatmasının da sona ermesi gerektiğini söyleyen Kaya, darbelere zemin hazırlayan resmi ideolojik zihniyet kalıplarının ve uygulamalarının tümüyle tasfiye edilmesi çağrısında bulundu.
12 Eylül'ün Kudüs Hassasiyeti
Ümmet kimliğimizin resmi ideoloji mensupları tarafından yıpratılmaya çalışıldığını kaydeden Kaya, ümmet olarak varoluş mücadelemizden taviz vermememiz gerektiğini dillendirdi. 12 Eylül paşasının, darbeyi gerçekleştirmeden 6 gün önce Konya'da yapılan Kudüs mitinginden duyduğu rahatsızlığı darbe nedenleri arasında saydığını aktaran Kaya, 1997'de Sincan'daki Kudüs Günü etkinliği sonrasında da yürütülen tankları ve dolayısıyla 28 Şubat darbesiyle bu konudaki paralelliği hatırlattı. Siyonist İsrail karşıtlığının Türkiye'de darbecileri hep rahatsız ettiğini belirten Kaya, Siyonizm'e ve Türkiye'deki darbe düzenine karşı çıkmanın ayrıştırılamayacağını da ifade etti. Kaya, herkesi Ramazanın son Cuma günü Fatih Camii avlusunda yapılacak Kudüs Günü etkinliğine çağırarak Kudüs davasına sahip çıkmanın sorumluluğuna işaret etti.
İlkeli, kararlı, örgütlü muhalefetin zorunluluğuna da dikkat çeken Kaya, 16 Eylül Çarşamba günü üçüncü duruşması yapılacak Özgür-Der kapatma davasını hatırlattı. Özgür-Der'in ilkeli mücadelesi dolayısıyla susturulmak istendiğini söyleyen Kaya, Özgür-Der'in Kudüs'e ve başörtüsüne sahip çıkması; ulusçuluk dayatmasına ve militarizme karşı çıkmasından ötürü darbe düzeninin hedefi olduğunu belirtti.
Son söz olarak "Bizler zalimlere, onları bekleyen büyük tehlikeyi hatırlatıyoruz." diyen Kaya, Ramazan ayının tüm ümmet için dirilişe vesile olmasını niyaz etti.
Özgür-Der adına, aşağıda tam metnini yayınladığımız basın bildirisinin Kevser Çakır tarafından okunduğu eylemde "Darbeciler Yargılansın, Gasp Edilen Haklar Geri Verilsin!", "Darbeciler Yargılansın Ergenekon Dağıtılsın!", "Sadece Kenan Evren Değil, Tüm Darbeciler Yargılansın!", "Cübbeli Darbe Düzenine Son!", "Direniş Adalet Özgürlük!", "Kahrolsun Halkın Düşmanı Cunta!", "Herkes İçin Adalet, Başörtüye Özgürlük!" şeklinde sloganlar atıldı.
HAKSÖZ-HABER
Fotoğraf: Sabiha Çimen
EYLEMDE OKUNAN ÖZGÜR-DER BASIN BİLDİRİSİNİN TAM METNİ:
12 EYLÜL ve DİĞER TÜM CUNTA ÖRGÜTLENMELERİ YARGILANSIN!
BAŞÖRTÜMÜZE ve İSLAMİ KİMLİĞİMİZE ÖZGÜRLÜK!
12 Eylül 2009
Bugün insanlık tarihine kara bir leke olarak geçmiş 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıldönümü. Toplumu, Özel Harp Dairesi tarafından yürütülen psikolojik savaş propaganda ve operasyonlarıyla keskin bir biçimde kamplaştıran ve kanlı çatışmalara sürükleyen 12 Eylül zorbalığının ağır etkileri isimleri değişen ama misyonları hep birbirini tamamlayan askeri cunta ve çeteler marifetiyle sonsuza kadar sürdürülmek isteniyor.
Bütün bir toplumu resmi ideolojinin kulu-kölesi haline getirmek için her türlü zorbalığa yasal kılıflar hazırlayan ve bütün bu teşebbüsleri bir taraftan TSK'nın İç Hizmet Kanunu'na dayandırdığı halka karşı namluyu çevirebilme hakkı ile diğer taraftan anayasal güvence ile teminat altında tutan şey nedir? 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan gibi süreçleri mümkün kılan Susurluk, Atabeyler, Şemdinli, Ergenekon gibi oluşumlara zemin hazırlayan hangi unsurlardır ve aktörleri kimlerdir? Bu soruların cevapları yüzyıla yaklaşan darbe geleneğinin anlaşılmasına ilişkin vazgeçilmez bir öneme sahiptir. 12 Eylül'den bugüne tüm zorbalıkları mümkün kılan ve halka karşı silah kullanmaya kadar varan tüm zorbalıkları tahrik eden merkez resmi ideoloji ve bürokratik oligarşidir. Türkiye'de darbeciliği bir sistem klasiği haline getiren de askeri vesayeti tahkim eden de bunlara bağlı olarak adaleti tahrip edip zulmü ikame eden de bu işleyiştir.
Darbecilerin yargılanmadığı ve darbe anayasasının esastan değiştirilip resmi ideolojik dayatmalara son verilmediği sürece askeri cunta faaliyetlerinin ve darbelerin önünü almak mümkün değildir. Adaleti mümkün kılacak ve gasp edilen hakları hak sahibine iade edecek bir anayasa hazırlığı ilk önce Kemalist resmi ideolojinin halka dayatılan bir tabu olmaktan çıkarılması ile başlayacaktır. Üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen 12 Eylül darbesi ile hesaplaşamamış olmak sürecin aktör değiştirerek devamını sağlıyor. 12 Eylül'ün yerini 28 Şubat ya da 27 Nisan alırken darbeci generaller Kenan Evren'in, Nurettin Ersin'in, Tahsin Şahinkaya'nın yerlerini İ. Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ, Şener Eruygur, HurşitTolon gibi darbeci generaller alıyor.
Darbe hukuka karşı, ahlaka karşı, insanlığa karşı işlenmiş bir cinayettir. Darbenin hiçbir meşru gerekçesi ve mazereti olamaz. Darbe yolsuzluğun, yozlaşmanın, inkâr ve asimilasyonun beraberinde getirdiği gözyaşı ve acıların en önemli sebebidir. Yozlaşmaya, yolsuzluğa, inkâr ve asimilasyona karşı çıkmak insan onurunu korumanın en önemli ve öncelikli görevidir.
12 Eylül Darbesi, Kürt halkı ve kimliği üzerinde estirilen devlet terörünün daha bir azgınlaştığı, başörtüsü ve İslami kimliğe karşı sergilenen yasakçı ve ahlaksız baskıların zirve yaptığı uğursuz bir süreçtir. Bu çirkin işleyiş, bu zalim süreç tüm aktör ve kanuni dayanaklarıyla beraber yargılanmalı ve mahkûm edilmelidir. İnsanlığın selameti, toplumsal adaletin tesisi ve kardeşliğin ikamesi için resmi ideolojinin ve darbeci örgütlenmelerin tüm sonuçlarıyla beraber yok edilmesi en büyük ödevdir.
ÖZGÜR-DER