Özgür-Der 2009-2010 haftalık alternatif eğitim derslerinin "Ayetler Işığında Hayat" başlığı altında bu hafta "Şirk Koşanların Taşlanması" [19/46] konusunu Fevzi Zülaloğlu anlattı.
Konuya Meryem Suresini okuyarak başlayan Zülaloğlu, 'recm' kavramının lafzının mecazi ve hakiki anlamından bahsettikten sonra Kur'an'da bu kavramın hangi hallerde ve nerelerde geçtiğini açıkladı. Mecazi bir anlam olarak recmin, Kur'an'da İblis ve yandaşlarının yüce bir rütbeden men edilmesi, şeref madalyalarının kendi kibri sonucu geri alınması olarak kullanıldığını belirtti. Recmin gerçek anlamının birini fiziki olarak ortadan kaldırmak olduğunu belirten Zülaloğlu, Meryem Suresindeki bu kullanımın Hz. İbrahim'in babasının oğluna karşı fiziki bir recm tehdidini içerdiğini vurguladı.
Zülaloğlu, Kur'an'da recmin zalimlerin inananlar üzerine tehditleri olarak 6 yerde geçtiğini belirtti: Hz. İbrahim'e recm tehdidi, Nuh peygambere recm tehdidi, Şuayb peygambere recm tehdidi, Musa peygambere recm tehdidi, Ashab-ı Kehf'e recm tehdidi ve Yasin Suresinde geçen üç elçiye recm tehdidi.
Konuşmacı, Hz. İbrahim'in tebliğinde hata sahibine değil hatalı davranışa karşı bir tutum sergilediğini belirtti. Allah'ın dürüstlük ve nezaket timsali olarak bahsettiği İbrahim peygamberin, davranıştaki çarpıklığı baz aldığı için üslubunda nezaketini bozmadığını, fakat bu nezaketin şirke ve zulme yağcılığı ve göz yummayı içermediğinin altını çizdi.
Ayrıca Şuayb peygamber örneğinde olduğu gibi zalimlerin güç ve iktidara göre muamelede bulunduklarını ve hayatı kişi bazlı düşündüklerini söyleyen Zülaloğlu, müminlerin vahyin öğretisi çerçevesinde suçlulardan ziyade suça dikkat etmeleri gerektiğine dikkat çekerek, fitnenin cezasının Kur'an'ın hiçbir yerinde işkence boyutunda olmadığını, yani taşlayarak öldürme olmadığını vurguladı.
Zülaloğlu, Allah'ın, mümin kullarına öğretisinin, şeytan ve yandaşlarına karşı tutumun istiazedeki recm boyutunda olması gerektiğini belirten, tağuta ve şirke karşı İbrahimi bir duruş sergilenmesi gerektiğini söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.
Türkmen öncelikle derginin oluşum sürecindeki tarihsel arka plana değindi. 12 Eylül Darbesi'ne denk gelen bu oluşum sürecinde baskı altında bulunan toplum ve fikirler, darbeler ile susturulmak istenen sindirilmiş bir gençlik ve bunun yanında uyanışa geçmeye çalışan İslami mücadelenin sıkıntılarından bahsetti. Dönemin, gelenekçi ve modern ulusun dayattığı kirli kimliklere maruz kaldığını dile getiren Türkmen, 60-70'li yıllardan itibaren tevhidi uyanışın yeni yeşerdiğini, bazı kanaat önderlerinin çabası ile yeni öbeklenme ve çalışmaların başladığının altını çizdi.
Türkmen daha sonra derginin kurucusu ve editörü olan ve bu süreçleri bizzat yaşamış biri olarak Ercüment Özkan'ın fikri mücadelesine ve duruşuna değindi. Özkan'ın eğitim ve faaliyet sürecinin ilk aşamasında Türk Ocakları geldiğini bildiren konuşmacı, Özkan'ın üniversite yıllarında Hizbu't-Tahrir ile faaliyet gösterdiğini ve Türkiye sorumlusu olduğunu dile getirdi. Bu süreçte 1967 yılında yakalanıp yargılandığını ve hapse düştüğünü belirten Türkmen, Özkan'ın hapiste iken, Türkiye şartlarını değerlendirme konusunda Hizbu't-Tahrir ile ihtilafa düştüğü için hareketten ayrıldığı, ama ana konularda aynı perspektifle hapisten çıktından sonra 1970'ten sonra yeni bir çalışma başlattığını belirtti.
Derginin çıkış sürecini aktaran Türkmen, darbe öncesi Ercüment Özkan ve tevhidi mücadele çizgisinde olan kişiler, dergi çıkarmanın legalleşme sürecinden geçtiğini bildikleri için derginin darbeden bir yıl sonra çıkmaya başladığını göz önünde bulundurduklarını; bunun bir çelişki olmadığını, aksine sistem içi araçları vahyin tahkikinden geçirerek nasıl kullanılabilir hale getirilebileceğinin örnekliğini taşıdığını belirtti.
Derginin isminden de anlaşılacağı üzere gazete ve mecmualardan yapılan iktibaslar ile çıkmaya başladığını söyleyen Türkmen, genel itibari ile siyasi konulara ağırlık veren derginin ilk sayılarında siyasi yorum içeren gündem yazısı dışında telif yazıların olmadığı, 7. sayısından sonra 'İktibas'a mektuplar' başlığı ile okuyuculardan gelen soruların yanıtlandığı ve zaman içerisinde bu köşede kavram ve usuli çalışmaların ele alındığını belirtti. 15. sayıdan sonra İngiliz ve Amerika'nın insan hakları başlığı ile oluşturmaya çalıştığı insan hakları emperyalizmine karşı, insan haklarının vahyi boyutta ele alınabileceğinin açıklandığını; 25. sayıdan sonra da kavram açıklamaları köşesi oluşturularak, 3. yayın döneminden sonra Kur'an usulü çalışmaları yapıldığının altını çizdi.
Yazıların çoğunun isimsiz olarak dergi imzası ile çıktığını dile getiren Türkmen, Ercüment Özkan ile birlikte daha sonra dergide telif yazı olarak ilk önce Süleyman Arslantaş, Mehmet Selim, Mehmet Çoban, Hüseyin Alan, Hamza Türkmen'e ait yazıların görüldüğüne dikkat çekti.
Derginin 1987 ve 89 yılları arasında çıkmıyor olmasının bir nedeninin dergi editörü Ercüment Özkan'ın kısmi felç geçirmesinin olduğunu ve daha sonra 1989 yılından itibaren derginin tekrar çıkmaya başladığını belirten Türkmen, daha sonra İktibas dergisinin İslami duruşun önemli araçlarından biri olduğunu, tavrının ve üslubunun Kur'an'i boyutta ve bizlere ışık tutacak nitelikte olduğunu belirtti. Türkmen, 1995 yılında kalp hastalığı nedeniyle vefat eden Özkan'dan sonra, her ay bir siyasi yorum ve bir kavram incelemesine sadık kalarak aynı minval üzerinde derginin devam ettirildiğini söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.
Büşra Bulut / Haksöz-Haber