Açılışa bizzat katılan Özgür-Der Suriyeli Muhacirlere Yardım Komisyonu Başkanı Hasip Yokuş konuyla alakalı şu açıklamaları yaptı: “Bilindiği gibi Suriye direnişinin başladığı ve savaş koşullarının ortaya çıkardığı mağduriyetleri bir nebze de olsa hafifletmek maksadıyla Özgür-Der bünyesinde; Suriyeli Muhacirlere Yardım Komisyonu oluşturuldu. Komisyonumuz bu güne kadar Un, Battaniye, İlaç, Giyim ve Kurban Organizasyonları gibi kampanyalar yürüttü. Ayrıca kardeşlerimizin haklı davalarını gündemleştirmek ve seslerini daha çok duyurmak maksadıyla da panel, konferans, resim sergisi gibi etkinlikler düzenledi.
Değirmenlerin kurulması meselesine gelince: Bildiğiniz gibi son iki senedir Suriye’de ciddi miktarda un sıkıntısı söz konusuydu. Özgür-Der, İHH ve AFAD gibi kurumlar aracılığıyla oraya sürekli un sevkiyatı yapılıyor ancak bu yardımlar bile çoğu kez yeterli olamıyordu. Oysa Suriye ziraatin bol olduğu bir tahıl ambarı gibidir. Buna rağmen un sıkıntısının olması tamamen oradaki sistemden kaynaklanan bir sorundu. Devletçi politikaların gereği olarak devlet eliyle işletilen birkaç fabrika, rejimin terk etmek zorunda kaldığı bölgelerde yine rejim uçakları tarafından bombalanınca bu ihtiyaç hasıl olmuştu. Bu sıkıntının giderilmesi noktasında İHH yetkilileri -ki bu kardeşlerimiz Suriye yardım çalışmalarında ümmetin yüz akı olmuşlardır.- Suriye’li yerel yöneticiler, (yerel yöneticiler derken de Ebu Yahya El Kürdi’yi rahmetle anmak gerekir. Onun çok ciddi gayretleri ve emeği söz konusuydu. Açılması için çokça emek sarf ettiği bu değirmenleri görmek kendisine nasip olmadı. Rabbim şehadetini kabul etsin) yapılan istişareler neticesinde karar verildi. Bu hafta içerisinde açılışını yaptığımız değirmenlerin ne kadar yerinde, doğru ve gerekli bir karar olduğuna bizzat tanık olduk. Açılışı yapılan değirmenler kardeşlerimizin un ihtiyacını karşılayan birer sadakayı cariye hükmündedirler. Aynı zamanda bu değirmenler bir haftada kendisini amorti etti. Buna katkı yapan tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun.
Özgürleştirilmiş bölgelerde İHH öncülüğünde irili ufaklı yaklaşık on değirmen faaliyete geçirildi. Bu değirmenler bölgedeki un ihtiyacını büyük oranda karşılıyor. Büyük oranda diyorum çünkü Halep bölgesinde kurulan ve günlük yaklaşık 400 ton kapasiteye sahip değirmenler rejime bağlı uçaklar tarafından geçen günlerde bombalandığı için tam kapasiteyle çalıştırılamıyor. Bu açıdan 2-3 değirmene daha ihtiyaç var. İnşaallah Özgür-Der olarak bu ihtiyacın tamamen ortadan kaldırılması için çabalarımız devam edecek.
Genel anlamda Suriye’deki yardım çalışmalarına da değinen Yokuş: ”Üç yılı aşkın süredir devam eden savaş büyük yıkımlara ve acılara sebep olmuştur. Bu durum Suriye’de zaten kötü olan hayat koşullarını daha da kötüleştirdi. 2 milyonu başka ülkelere olmak üzere olmak üzere yaklaşık 5 milyon insanın muhacir olduğu, 100 binden fazla insanın öldüğü, yaralandığı veya sakat kaldığı, yüz binlerce evin kullanılamayacak derecede hasar gördüğü bir tablo söz konusu. Bu koşullardan her zaman olduğu gibi en fazla yaşlılar, çocuklar ve kadınlar etkilendi. Bu tablo karşısında çoğu kez insan kendisini çaresiz hissediyor. Ama kesinlikle bu çok yanıltıcı ve yanlış bir duygudur. Bu duygunun yanıltıcılığını bizzat kendi tecrübelerimize dayanarak söylüyorum. Bu ağır koşulların bir Cemaat veya STK imkanıyla düzeltilemeyeceğinin elbette farkındayım ancak sözünü ettiğimiz husus bu değil. Şöyle ki:
Birincisi ve en önemlisi, İslami, insani ve ahlaki olarak sorumluyuz. Üzerimize alınmıyor olsak ta esasında bu bizim de imtihanımız. Bu kardeşlerimiz imtihanlarının gereğini en güzel şekilde yerine getiriyorlar. Ödenmesi gereken bedel ne ise ödediler, ödemeye de devam ediyorlar. Dolayısıyla burada iyi bir sınav veremeyenler onlar değil bizleriz. Bu insanlar için bu güne kadar hiçbir şey yapmayanlar oturdukları yerden neredeyse tüm faturayı bu vahşete ve zulme karşı direnen mazlum halka kesecekler. Kimse Esad’ın işlediği vahşeti ve katliamları sorgulamıyor. Oysa bu halk tüm imkansızlıklara rağmen büyük ve onurlu bir direniş ortaya koyuyor. İlginçtir bu güne kadar direnemedikleri, tepkisiz kaldıkları gerekçesiyle suçlanan bu insanlar bu gün de aynı şekilde: niçin direndiniz diye suçlanıyor.
İkincisi, çabalarımızı küçük görmememiz lazım. Dediğim gibi karşı karşıya bulunduğumuz tablo çok ağır ama bu ağır tablonun hafifletilmesi noktasında ciddi katkılar yapabiliriz. Zira bu güne kadar ortaya koyduğumuz çabalar böyle bir işlev gördü. Kimi zaman sınır boylarında günlerce bekletilen ve çoğu kadın ve çocuklardan oluşan insanlara su ve yemek ulaştırılması, kimi zaman bir bölgede baş gösteren bulaşıcı hastalığı önlemeye yönelik tıbbi yardım, aç kalan, üşüyen, hasta olan çocuklar için ilaç, gıda ve giyim malzemelerinin ulaştırılması çok büyük ve acil bir ihtiyacın karşılanmasına denk geliyordu. Daha da çarpıcı bir örnek vereyim: Hatırlayacağınız gibi Suriye’de un çok ciddi bir ihtiyaçtı. Geçen iki sene içersinde çokça un sevkiyatı yapıldı. Dikkat ederseniz bu sene un sıkıntısı pek gündeme gelmiyor. Orada açılan değirmenler bu ihtiyacı büyük oranda ortadan kaldırdı. Bu bence çok önemli bir olaydır. Değirmen açmak neticede çok külfetli bir şey değildi.
Üçüncüsü, bu kardeşlerimizin moral motivasyonu açısından bu zor zamanlarında yanlarında olduğumuzu göstermemiz gerekiyor. Neticede bu kardeşlerimizin sıkıntıları Allah’ın izniyle geçicidir ama kardeşliğimiz, dinimizin de bize yüklediği sorumluluğun bir gereği olarak kıyamete kadar devam edecek.”
Suriye’deki gidişat hakkında da bilgi veren yokuş: “Asimetrik bir savaş söz konusu. Bir yandan elindeki her türlü ağır silahı en acımasız bir şekilde ve fütursuzca kullanan eli kanlı bir diktatör, diğer yandan el yordamıyla ve kısıtlı imkanlarla buna karşı direnen bir halk. Öte taraftan da tüm bu katliamları ve vahşeti sessiz bir şekilde onaylayan dünya kamuoyu. Savaşın uzun sürmesi takdir edersiniz ki insanlar üzerinde bir yılgınlığa ve bezginliğe sebep oluyor. Ciddi acılar yaşandı yaşanmaya da devam ediyor. Her şeye rağmen mücahitler ilk günkü heyecan ve motivasyonlarını sürdürüyorlar. Gerçekten haklı, doğru ve gerekli bir mücadele verdiklerinin farkındadırlar. Fıtrata uygun davranmanın rahatlığı ve özgüveni her hallerine yansıyor. Direnmeye karar verdikleri ilk günden itibaren gittikçe daha bilinçli, kararlı ve organize çalışmalar yürütüyorlar. Yalnızca Baas rejimine karşı değil emperyal bir dünyaya karşı ve sadece Allah’a güvenip dayanarak şanlı ve onurlu bir direniş ortaya koyuyorlar. Özellikle son günlerde Türk medyasına yansıyan zafiyet görüntülerinin ve mevzi kaybı söylentilerinin de ciddi bir temeli yok. Mücahitler direnişe başladıkları ilk günden itibaren alan hakimiyetlerini ve mücadele stratejilerini güçlendirmelerine karşın sürekli hem maddi hem de manevi olarak irtifa kaybeden taraf Esat rejimidir. Bu zafiyetini de sivil insanlar üzerine bomba yağdırarak örtbas etmeye çalışıyor. Savaş koşullarının gereği olarak günübirlik kimi lokal mevzi kayıpları ve kazanımları rejim taraftarı kesimler tarafından büyük bir zafer havası içerisinde takdim ediliyor. Bu noktada biz Müslümanların bu olumsuz propogandaya karşı çok dikkatli olması gerekir. Aynı kara propoganda taktiğiyle IŞID üzerinden oradaki muhalefeti önemsizleştiren ve öcü gibi gösteren bir yaklaşım özellikle dikkat çekiyor. Hatırlarsanız aynı kara propoganda daha evvel de Cephet-ün Nusra üzerinden yürütülüyordu. Bu söz konusu kesimin savaş koşulları içerisinde belki de doğal karşılanması gereken kimi hal ve tutumları barbarlık olarak takdim ediliyor. Oysa sivil yerleşim yerleri üzerine Bermil (Varil) bombalarıyla, SCUD füzeleriyle ve hatta kimyasal silahlarla ölüm yağdıran Baas rejimi ve şebbihalarının her türlü zulmü gözden kaçırılmaya çalışılıyor.
Kim ne derse desin bu savaşı Esat, en temel insani taleplerle karşısına çıkan sivil insanlara ateş açtığı gün kaybetti. Baas rejiminin Suriye’yi idare etme imkanı ve zemini kalmamıştır. Şu anda bile İran, Hizbullah, Rusya gibi devletler tarafından bazı politik hesaplar adına suni teneffüsle yaşatılmaya çalışılıyor. Kendisinin maddi olarak ta manevi olarak ta bu halk karşısında direnecek gücü kalmadı. Sürecin zorlamayla uzatılmaya çalışılması Suriye halkının acılarını çoğaltmaktan başka bir işe yaramıyor.”
Son olarak Yokuş yardım çalışmalarıyla alakalı şu çağrıyla sözlerini tamamladı: “Özgür-Der olarak şu anda “2 Battaniye Bir Sünger Bir Mama” kampanyamız devam ediyor. Bir hafta içerisinde inşallah bu yardımlarımızı da ulaştıracağız. Ayrıca ihtiyaç olan 2-3 adet değirmen daha kurmayı planlıyoruz. Kardeşlerimizi bu vesileyle bir kez daha katkı yapmaya davet ediyorum.”