Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklamada "bir memurun amiri konumundaki şahıslara had bildirme" tutumunun neredeyse kanıksanan, bir hukuksuzluk, bir çirkinlik olarak ısrarla sürdürüldüğü ifade edildi. "Bu tür düşük yoğunluklu muhtıralarla açıkça askeri bürokrasi sistem içindeki ayrıcalıklı, mütehakkim, hesap vermeyen, bilakis hesap soran tutumunu hiçbir kayıt ve sınırlama olmaksızın sürdüreceğinin mesajını vermektedir." denilen açıklamada Darbe Günlükleri'nin faş olması ve Ergenekon tezgâhının dağıtılmasından sonra bu tür çıkışlarla bir anlamda militarizmin gövde gösterisi yaptığı ve "Hâlâ güç bende!" mesajı vermeye çalıştığı vurgulandı.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
ERGENEKONCULAR HAPİSTE;
TEZLERİ, SÖYLEMLERİ PAŞALARIN AĞIZLARINDA!
30 Ağustos 2008
Dünya değişse de, halkın tepkileri talepleri artık gizlenemez biçimde kendini açığa vursa da Türkiye'de bürokrasi başını kendi kabuğunun dışına çıkarıp etrafa bakmaya ve gerçeği görmeye yanaşmıyor. Bazı alışkanlıklar adeta bağımlılık oluşturmuş durumda. İşte son birkaç gün içinde ordunun üst kademesinde devir teslim törenleri vesilesiyle yapılan konuşmalar bu kötü alışkanlığın bir yansımasını oluşturmakta. Devir teslim törenleri yine siyasilere, her kesimden muhalifler ve en genelde de halka had bildirme ayinine dönüştürüldü.
Gerek Genelkurmay Başkanlığı görevine atanan İlker Başbuğ, gerekse de onun yerine Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanan Işık Koşaner yaptıkları konuşmalarda açıkça ordunun siyaset ve halk üzerinde kurmuş olduğu vesayeti sürdüreceklerinin mesajlarını verdiler.
Paşalar neler söylemiyorlar ki? "TSK'nın cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkması iç siyaset sayılamazmış!" "Ulusun dışında bir denetim mekanizmasına ihtiyaç yokmuş!" vs. vs. Peki, cumhuriyetin temel niteliklerinin yorumunu kim yapacak? Aynı şekilde "ulus" kavramından neyin, kimin kastedildiğini kim belirleyecek? Tabiî ki kendileri! Hukuku da, yetkilerinin sınırlarını da, halkın neyi isteyip neyi istemediğini de belirleme yetkisi kendilerine ait! İşte sorun da tam burada!
Geçen yıl seçilme aşamasında "siyasi kimliğinden dolayı sonsuza kadar düşman olarak göreceklerini" ilan ettikleri ve Çankaya'ya çıkmasını engellemek için gece yarısı bildirileri yayınladıkları Cumhurbaşkanı'nın ve halkın yarısının oyunu almış Başbakan'ın yüzüne karşı "tehlike altındaki laiklik" vurgulu konuşmalar açıkça ordunun devlet düzeni içinde başına buyruk bir konum iddiasının, talebinin ispatı olmuştur. Ne yazık ki, Türkiye'ye özgü bir garabet olan "bir memurun amiri konumundaki şahıslara had bildirme" tutumu neredeyse kanıksanan, bir hukuksuzluk, bir çirkinlik olarak ısrarla sürdürülmektedir.
Bu tür düşük yoğunluklu muhtıralarla açıkça askeri bürokrasi sistem içindeki ayrıcalıklı, mütehakkim, hesap vermeyen, bilakis hesap soran tutumunu hiçbir kayıt ve sınırlama olmaksızın sürdüreceğinin mesajını vermektedir.
Ardı ardına açığa çıkarılan darbeci girişimlerin, Genelkurmay imzalı muhtıraların, siyasete doğrudan ve dolaylı yollarla müdahalelerin olumsuz sonuçlarının ve ülkeye ve topluma yaşattığı ağır maliyetin etkilerinin henüz kendisini hissettirdiği; daha Ergenekon rezilliğinin dumanın tütmeye devam ettiği bir vasatta bu pervasızlık, hukuk tanımazlık son derece dikkat çekicidir. Darbe günlüklerinin faş olması ve Ergenekon tezgâhının dağıtılmasından sonra bu tür çıkışlarla bir anlamda militarizm gövde gösterisi yapmakta, "Hâlâ güç bende!" mesajı vermeye çalışmaktadır.
Mesajların, muhtıraların, örtülü tehditlerin muhatabı olan siyasiler başta olmak üzere, militarizmin karanlığına karşı çıkan herkes bu çirkin tutuma karşı susmamalı, tepki vermelidir. Sindirilmek, baskı altına alınmak istenen halkın iradesidir; kendi geleceğini kendisinin belirleme kararlılığıdır. Halktan yetki alarak icra makamlarına gelen siyasi sorumluları bu tür dayatmalara karşı halkın hakkını, hukukunu korumaya; tüm toplumu silahlı bürokrasinin dayatmalarına karşı onurlu bir tutum takınmaya ve direnmeye çağırıyoruz.
Özgür-Der