Orgeneral Büyükanıt Yeni Anayasa Sürecini Yönlendirmeyi Mi Hedefliyor?

Yeni anayasa hazırlıklarının devam ettiği bir süreçte bürokrasi odaklı karşı çıkışlar oligarşik güçlerin Türkiye’de halkın iradesine hiçbir biçimde saygı duymadıklarını ortaya koymaktadır.

Yeni anayasa hazırlıklarının devam ettiği bir süreçte bürokrasi odaklı karşı çıkışlar oligarşik güçlerin Türkiye'de halkın iradesine hiçbir biçimde saygı duymadıklarını ortaya koymaktadır. Hükümeti, Meclisi ve en genelde de toplumu baskı altına almaya yönelik bu karşı çıkışlara askeri bürokrasi de giderek daha net biçimde katılmaktadır. Son olarak Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın Harp Akademileri açılış töreninde yaptığı konuşmada sarf ettiği sözler siyasete yönelik askeri vesayeti sürdürme çabasının somut bir örneğini teşkil etmiştir. 

Org. Büyükanıt bir yandan silahlı kuvvetler olarak siyasetle ilgilenmediklerini ifade ederken, diğer yandan güncel siyasi tartışmalara ilişkin olarak yetkisini aşan değerlendirmelerde bulunmaktan çekinmemektedir. İsim vermeden Meclis'te grubu bulunan bir partiyi "terör" destekçiliği ile suçlamakta, adeta yargı işlevini üstlenmektedir! Aynı konuşmada sarf ettiği anayasa tartışmalarına ilişkin sözler ise daha da vahimdir ve örtük bir dille Meclise had bildirilmesi şeklinde yorumlanmaya müsait bir görünüm vermektedir.

Devletin anayasada belirlenmiş temel niteliklerinin değiştirilmesine asla izin verilmeyeceği vurgusuyla Büyükanıt acaba bağlı olduğu hükümete "ayağınızı denk alın" mesajı mı vermektedir? Ortada zaten bu tarz bir değişiklik tasarısı söz konusu değilken, sarf edilen bu sözler bir biçimde devletin temel esaslarına karşıtlık olarak yorumlanan başörtüsünü serbest kılmaya yönelik çabaları engellemeye mi dönüktür?

Aslında sorulması gereken şudur: Bu kutsal devlet ve onun kutsal esasları anlayışını asla sorgulamayan, tartışılmasına dahi tahammülsüzlük gösteren bu zihniyet de neyin nesidir? Halkın talebinin bir değeri yok mudur? Halkın iradesinin belirleyiciliği söz konusu değil midir? Bu laik kutsallaştırma mantığı diktatörlüğün bir itirafı değil midir? Şüphesiz bu mantık yeryüzü ilahlığına soyunmak demektir ve biz iman ediyoruz ki, ilelebet sürecek esaslar vazetmek sadece Alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

Artık yeter diyoruz! Halka had bildirmeye, gözdağı vermeye, tehditler savurmaya son verilmelidir. Anayasa kutsamasında bulunanlar, tutarlılık adına önce anayasanın kendilerine tanıdığı yetki ve sınırlara riayet etmek zorundadırlar. Hukuk devleti olma iddiasındaki bir ülkede sergilenen bu çelişkiler son bulmalıdır. Bu noktada gerek hükümetin, gerekse de yargı mekanizmasının tutarlı ve ilkeli hareket etmek zorunda olduğunun altını çiziyoruz.

Ne yazık ki, hukuk alanında sergilenen çelişki ve gariplikler bu konuda iyimser olmaya imkan tanımamaktadır. Bununla ilgili olarak taze bir örnek dün (30 Eylül 2007) Ankara'da yaşanmıştır. İLKAV adına tertiplenen bir basın açıklamasında resmi ideolojiyi eleştirdikleri için beş konuşmacı hakkında süratle soruşturma açan yargı mekanizması, ne enteresandır ki, terörle mücadele adı altında emri altındaki askerlere Güneydoğu'da bir ilçe merkezini bombalattığını, belirlenmiş hedeflere ağır silahlarla ateş açtırdığını açıklayan emekli bir albay hakkında aradan günler geçmesine rağmen hiçbir işlem yapmamıştır.

Bu hukuksuz icraatlar ve keyfilikler sürdükçe kimsenin hukuk devleti ve halk iradesinden söz etmeye hakkı olamayacağını bir kere daha vurguluyor; geleceğimize, özgürlüğümüze, kimliğimize ipotek konulmasına yönelik bürokratik baskılara asla boyun eğmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz.

Basın Açıklamaları Haberleri

53 STK'dan ortak proje: Kriz bölgeleri için tek havuz oluşturulacak
Ey Sisi, Gazze halkının açlık ve susuzluktan ölümünü daha ne kadar seyredeceksin?
Türkiye ve Suriyeli STK'lardan Suriyelilere yönelik saldırılara karşı ortak basın açıklaması
Özgür-Der: Kemalist öğütüm sistemini tartışmadan atılacak hiçbir adım yeni olmayacaktır!
Soykırımcı Çin BM’nin kararına uy, Uygurları serbest bırak