Kürt sorununa insanca çözüm isteyen Özgür-Der, "Hükümetin/siyasetin susup askerin gölgesi altında kaldığı, TSK'nın Ergenekon operasyonlarında gözaltına alınan darbecilere resmen kol kanat gerip laiklik ve Kürt sorunu başta olmak üzere tüm siyasal ve toplumsal sorunların Kemalizm'in öngördüğü/dayattığı sınırları tekrar eden duruşu, gerilimi de şiddeti de artıran en önemli husustur." vurgularına yer verdiği basın açıklamasında Org. Başbuğ'un Kürt sorunuyla ilgili yeni konseptinin yeni imaj üzerinden toplum üzerindeki militarizm gölgesini koyulaştırma girişimi olduğu ifade edildi.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklamanın tam metni:
Kürt Sorununa İnsanca Çözüm
Üniformasız, Panzersiz ve Dipçiksiz Siyasetle Mümkündür!
24 Nisan 2009
Demokratik Toplum Partisi'nin Anayasa Mahkemesi'nde süren kapatma davasına paralel olarak çok sayıda DTP yöneticisinin "terör örgütü" ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklanması özellikle bölge illerinde tansiyonu artırdı. 29 Mart yerel seçimleri sonrasında gerçekleştirilen seçimlerde DTP özellikle iktidardaki AK Parti karşısında önemli bir başarı elde etmiş, neredeyse bölgenin tamamında "Hükümet Partisi"ni ezici bir farkla mağlup etmişti. Yerel seçimlerde ortaya çıkan tablo AK Parti Hükümeti'nin "kimlik siyaseti"ni dışlayan, hatta yok etmeye azmetmiş planlarını açıkça geçersiz kıldı.
Kürt sorununa, TSK'nın gölgesi altında ve ulus devletin resmi ideolojisi çerçevesinde tek tipleştirici, bir örnekleştirici perspektifi ile çözüm aramaya çalışan Hükümet'in durumu çıkmaz sokakta, çözümsüzlükte ısrar etmek anlamına gelmektedir. Kürt toplumunu diliyle, tarihiyle, siyasetiyle ancak resmi ideolojinin sınırlarına riayet etmeleri şartıyla kabul etmek bir lütuf, bir açılım veya kardeşlik ortamının tesisi için fedakârlık yapmak değildir. Başbakan Erdoğan'ın bütün seçim çalışmalarında meydanlardaki kalabalığa bir yemin/ant olarak tekrarlatıp sadakat istediği "Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Vatan…" sloganları olsa olsa Türk milliyetçiliğini azdırmakta ve Kürt sorununu daha derin bir çözümsüzlüğe doğru sürüklemektedir. Toplum tabii ki hizmet istiyor, refah seviyesinin artmasını, yoksulluğun son bulmasını istiyor. Ancak bütün bunlardan önce kimliğine, onuruna, siyasi tercihine saygı bekliyor. Bir toplumun kimliğini ve siyasi tercihini hizmet karşılığı terk etmesini teklif etmek, teklifin reddine tehditle ve şiddetle muamele etmek adalet ve ahlak sınırlarını çiğnemek anlamına gelir.
Siyasi iradeyi temsilen AK Parti Hükümeti'nin ve Başbakan Erdoğan'ın yerel seçimler sonrasında Kürt sorununa ilişkin TSK'nın gölgesi altında kaldığını ispatlayan en iyi gösterge Org. Başbuğ'un açıklamaları ile kamuoyunu hizaya sokma girişimlerine karşı en ufak bir itirazın gelmeyişidir. Org. Başbuğ'un laiklikten dinin toplum içerisindeki yerine, Türk kimliğinin sınırından Kürt sorununun çözümüne değin bütün siyasal ve toplumsal alanlara "bilimsel" birkaç atıfla sınır çizmeye kalkışmasını Hükümet ve diğer siyasi partiler adeta bilimsel bir makaleyi dinler gibi uysal ve itaatkâr bir şekilde dinlemekte bir beis görmediler. Tersine TSK'nın geleneksel otoriter ve totaliter tarzında Org. Başbuğ'un yumuşak ve akademik bir değişim meydana getirdiğine dair analizler ve memnuniyetler ifade edildi. Henüz konuşmasının etkisi kamuoyundaki etkisini korurken Org. Başbuğ'un, yanına Kuvvet Komutanlarını da alıp Diyarbakır'da "halkla kucaklaşması, Kürtçe mesajlara sıcak yaklaşması, el öptürmesi" vs gibi imaj çalışmalarıyla askerin siyaset ve toplum üzerindeki gölgesini koyulaştırma girişimlerine hız verildi.
Hükümetin/siyasetin susup askerin gölgesi altında kaldığı, TSK'nın Ergenekon operasyonlarında gözaltına alınan darbecilere resmen kol kanat gerip laiklik ve Kürt sorunu başta olmak üzere tüm siyasal ve toplumsal sorunların Kemalizm'in öngördüğü/dayattığı sınırları tekrar eden duruşu, gerilimi de şiddeti de artıran en önemli husustur. Bunun en önemli göstergelerinden biri dün Hakkari'de DTP'nin kapatılmasını protesto edenlere karşı polisin müdahale şeklidir. Panzerlerle, göz yaşartıcı bombalarla ve nihayet dipçiklerle çözüm aramak sadece beyhude değil aynı zamanda akılsızca, acımasızca bir siyasettir. 14 yaşındaki Seyfi Turan'ın Özel Harekât polisi tarafından öldüresiye dipçiklenmesi, fevri ve ferdi bir görev suiistimali değildir maalesef. Sokak aralarında basınçlı suyla ıslatacak adam kovalayan panzerler, yakaladıkları çocukları dipçik darbeleriyle yere seren Özel Harekâtçılar sadece zulüm ve düşmanlık trendini yükseltmektedir.
İnsanca çözüm ise; militarist siyasetten, resmi ideoloji adındaki deli gömleğini topluma giydirme ısrarından ve Türk kimliği dışındaki diğer kimliklere düşmanlık etmeyi marifet sayan Devlet ve Hükümet politikalarından vazgeçmekle başlar.
ÖZGÜR-DER