Özgür-Der üyesi bayanlar bugün Suriyeli kadınların sesini haykırmak için bir araya geldiler. Saraçhane Parkı’nda yapılan eylemde atılan şu sloganlarla Müslümanlar Suriyeli kardeşlerinin yanlarında olduklarını vurguladılar:
“Suriye Halkı Yalnız Değildir, Yaşasın Suriye Direnişimiz, İslami Hareket Engellenemez, Katil Esad Hesap Verecek, Katil İran Suriye’den Defol, Suriye’ye Selam Direnişe Devam, Lebbeyk Lebbeyk Lebbeyk Ya Allah!” Eylemde “Suriye’de Bir Halk Yok Ediliyor, Dünya Sussa da Sen Susma!” yazılı pankart açıldı. Eylemin sunumunu gerçekleştiren Zehra Türkmen konuşmasında şunlara değindi:
“Suriye de yaşanan özgürlük mücadelesinin içinde sadece erkekler değil, doğal olarak kadınlar da büyük bir rol üstlenmek durumunda kalıyor. Suriyeli kadınlar sadece çocuklarının karnını doyurmak ve onlara bakmakla geçirmiyorlar zamanlarını. Onları, hayatın ve mücadelenin her aşamasında görüyoruz. Suriye bu kış gününde aç, ilaçsız ve sobasız. Her gün bombalanıyor. Ve Suriyeli kardeşlerimiz yardım ve dua için büyük bir beklentiyle Türkiye’ye bakıyor. Onların ne kadar çok sesi olabilirsek o kadar çok ısınacaklar, doyacaklar. Onların ne kadar çok sesi olabilirsek özgürlüklerine o kadar çok yaklaşacaklar.” diyerek sözü Özgür-Der Yönetim Kurulu üyesi Hülya Şekerci’ye bıraktı.
Hülya Şekerci, Suriye’de yaşanan vahşete değinerek annelerin, çocukların çektiği sıkıntıları dillendirdi. Yüzlerce kadının tecavüze uğradığı, yüzlerce kadının kamplarda geçim sıkıntısı çektiğini ve çocuklarının aç biilaç her gün yavaş yavaş ölümlerine şahit olduklarını söyledi. Bu katliama sessiz kalan emperyalist batılı devletlerin kimyasal silah kullanımı karşısında göstermelik bir tutum sergilediklerini ifade etti. Ve Suriyeli kardeşlerimizin akıbetlerinin batılı devletlerin ellerine bırakılmasının doğru olmadığını söyledi. Şekerci, bu bağlamda Müslümanlara büyük sorumlulukların düştüğüne dikkat çekti. Son olarak İzmir Özgür-Der Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Behice Özarpacı’nın basın bildirisini okumasıyla eylem son buldu.
Basın açıklamasının tam metni:
Suriye’deki Katliam, Açlık ve Soğuk Gündemimizden Düşmemeli!
18 Ocak 2014
3 seneye yakın bir zamandır Suriye halkı, Kızılderili katliamlarını, Siyahderililerin köleleştirilmesini hatırlatan çok zor günler yaşamaktadır. Ümmet coğrafyasında 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta diktatörlük rejimlerine karşı başlayan devrim ve özgürlük rüzgârı 2011 yılının Mart ayında Suriye topraklarında esmeye başladı. Bu rüzgâr kitleleri fıtri ve İslami arayışlara sevketti. 40-50 yıldır Baas rejiminin ve Esad hanedanlığının baskı ve zulümleri altında yaşayan Suriye Müslümanları da insani ve İslami hakları doğrultusunda meydanlara döküldü.
Ancak rejimin hukukileşmesini, yasakların kalkmasını isteyen bu çığır, zalim Esad Rejimi’nin kan dökücü şiddeti ile karşılaştı. Bu özgürlük arayışı 6 ay boyunca hiç bir silaha başvurmadan, aynı Mısır’daki Sisi Darbesi’ne Adaviye Meydanı’ndaki direniş gibi var oldu; sürekli ölümlerle karşılaştı ama silaha el atmadı. Ancak katliamlar her gün 20’li 30’lu sayılara ulaştıkça, camiler bombalandıkça ve askeriyedeki refom yanlısı subaylar infaz edilmeye başlayınca, zaruriyeti diniyeden olan meşru savunma hakkını kullanmaya başladı.
Ancak bu ayaklanma karşısında yıkım eşiğine gelen Esad Rejimi, İran rejimi ve güdümündeki Hizbullah ve dünyadaki diğer Şii milisler tarafından tamamen aşırı mezhepçi bir tutum ve İrancılık taassubuyla ve de Rusya tarafından da tamamen emperyal amaçlarla desteklenmeye başlandı.
Üç yıla yakın bir zamanda Suriye’de çoğunluğu sivil, kadın ve çocuk 120 bin kişiye yakın insanımız katledildi. 300 binden fazla yaralı insan var. 10 milyon insan ise evinden yurdundan uzakta, iç muhacir olarak ölümcül sorunlar eşiğinde. 2 milyon civarında insan da dış muhacir olarak son derece ibtidai şartlar altında yaşıyor. Suriye şehirlerinin yüzde 50’si yıkıma uğramıştır. Varil bombaları, Scut füzeleri altında yaşayan hastalar, açlar, yetimler, dullar büyük bir acı, facia ve ağlatı içinde. Bu kış gününde sağı solu açık, bombalanmış yıkıntıların veya tenekeden, bezden ev ve barakalar içinde yaşıyorlar. Suriye aç, ilaçsız, sobasız ve hergün bombalanıyorlar. Suriye açlıktan ölen çocuklar, donarak ölen yaşlılar, bir deri bir kemik kalan insanlar diyarı…
Suriye’deki tağuta ve zalimlere karşı bir insanlık ve özgürlük savaşı devam etmektedir. Savaşlar büyük yaralar açar elbette. Çünkü savaşın acımasız ve zalim yüzü zulmettiği kişinin ne kadın, ne çocuk, ne de erkek olduğuna bakmaz. Müslümanlar için savaşın bir hukuku vardır. Ama tuğyan içindeki zalimler açısından savaşta ne hududullah söz konusudur ne de insanlık.
Kardeşlerimizin arkalarında açlık ve soğuk, önlerinde 40-50 yıllık bir diktatörlüğe hizmet eden Baasçı ve Şiici bir güruh; bir de aralarına sızan IŞİD adlı basiretsiz ve tekfirci dostlar var. Suriyeli kardeşlerimiz “Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki haddi aşanları bağışla. Ayaklarımızı sabit kıl. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!" (3/147) diye niyazda bulunurken; Bakara Sûresi’nde de belirtildiği gibi bir sahip ve yardımcı arayan ezilen erkekler, kadınlar ve çocuklar (2/214) için sorumluluklarımız var.
Bu arada Şam’da Yermuk Mülteci Kampı’nda 20 bin kişiye yakın Filistinli muhacir kalmaktadır. Yermuk Mülteci Kampı Esed diktatörüne boyun eğmeyip özgürlük direnişçilerinin çizgisini seçtiği için İsrail zulmünden daha büyük ve ağır bir imtihanla karşı karşıya kalmıştır. Kamp mükerreren bombalanmış, 2 bin kişiye yakın kişi öldürülmüş ve ulaşım yolları kesilmiştir. Birleşmiş Milletler, Yermuk Mülteci Kampı'na yardım götürememektedir. Özellikle kış aylarında gıda sıkıntısı had safhaya çıkmıştır. Burada yaşayanlar ölmemek için ağaç yapraklarıyla, kedi ve köpek etleriyle beslenmek zorunda kalmışlar, açlıktan ölenlerin sayısı 46’ya ulaşmıştır.
İran’ın öne sürdüğü İsrail’e karşı “Direniş Hattı Stratejisi” bu örnekte görüldüğü gibi sadece Suriyeli kardeşlerimiz aleyhine değil, Filistinli mülteciler aleyhine de işlemektedir. Üç sene içinde Şam’da öldürülen ve açlığa mahkum edilen Filistinli sayısı Siyonist katliamları adeta unutturacak düzeydedir.
Şam, Humus, Hama, İdlip, Halep gibi büyük şehirlerde Suriyeliler de Filistinliler de her gün açlığa ve ölüme mahkum hale getirilmiştir; ve en temel ihtiyaçları olan ekmek fırınları bombalanmaktadır. Suriye halkı açlık, susuzluk ve yoksulluk çitlerine doğru sürülmektedir.
Bu bağlamda Suriye’de de kadın olmak hayatın bütün kahrını, acısını, zorluklarını omuzlarında taşımak demektir. Suriye’de kadınlar sadece işkence görüp, kayıplar, kıyımlar ve yıkımlarla karşılaşmıyor. Ne yazık ki Suriyeli mümine kardeşlerimiz zalim Esad’ın askerleri tarafından namuslarına el uzatılıp tacizlere uğramaktadırlar.
Bugün Suriye de yaşananlar ve Suriyeli kadınların mücadelesi zalimler karşısında tüm mazlum halklar için sabrın ve direnişin bir mektebi, bir okulu niteliğindedir. Zalim Esad ve Baas ordusunun çetelerine karşı Allah’tan başka yardımcılarının olmadığını haykıran Suriye’nin direnişçi kadınları tüm imkânsızlıklara rağmen mücadele ruhunu diri tutmaya çaba gösteriyorlar.
Bizler Türkiye Müslümanları olarak yeryüzündeki ve Suriye’deki Müslüman kardeşlerimizle ellerimizi, kalplerimizi ve inanç bağımızı kopartamayız. Çünkü müminler kardeştir. Emperyalist devletler kardeşlerimizle aramıza duvarlar örmeye çalışıyor. Suriye de, Mısır da ümmetin sınırları dışına itilemez. Oralarda katledilenler bizim kardeşlerimiz, bizim canımız. Farklı gündemler arasında Suriye gündemi kayıp gitmemeli. Kardeşlerimizle dayanışmamızı her daim diri tutmalıyız. Kermeslerle, bütçemizden bir kenara ayıracağımız infaklarla, çevremizden komşularımıza ve kamuoyuna kadar yardım ve destek faaliyetlerimizle Suriye direnişine karşı kulluk görevimizi yükseltmeliyiz.
Rabbimizin Şura Sûresi’ndeki ilahi bir hatırlatması ölçümüzdür. “İnananlar bir zulüm ve saldırıya uğradıklarında birlik olup dayanışma içinde olurlar.”
ÖZGÜR-DER