Hayrunnisa Gül'ün, ilköğretimde okuyan kızların başörtülü okuma talebini cehalet olarak niteleyip, bu çocukların ailelerini eğitmekten söz etmesi hakkında bir basın açıklaması yapan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Hayrunnisa Hanım'ın beyanatını, yasakçılığın yarattığı kompleksli ruh halinin bir yansıması olarak değerlendirdi.
Başörtüsü yasağı nedeniyle kendisi birçok mağduriyetler yaşamış Hayrunnisa Hanım'ın tutumunu "beyazlaşmak için yüzlerini pudralayan zenci"lere benzeten Rıdvan Kaya, hakaret içerikli tutarsız açıklamaları "devlet kibri"yle de nitelendirdi.
Zulmün ve zalimlerin yanında izzet aramanın sonuçsuz bir girişim olduğunu belirten Kaya, açıklamasına "Mağdurların zalimlere selam çakması türünden yaklaşımların sahiplerine sadece utanç getireceği unutulmamalıdır!" diyerek son verdi.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklama:
HAYRUNNİSA HANIM DA "EĞİTİCİLER" KERVANINA MI YAZILMIŞ?
9 Kasım 2010
Cumhurbaşkanı'nın eşi Hayrunnisa Gül'ün, Londra'da Türkiyeli öğrencilerle görüşmesi sırasında ilköğretimde okuyan kızların başörtülü okuma talebini cehalet olarak niteleyip, bu çocukların ailelerini eğitmekten söz etmesi şaşkınlığa yol açtı. Başörtüsünü bir "sorun", başörtmeyi ise "tartışılır bir olgu" olarak gören yaklaşımın başörtülüleri de kapsar haline geldiğini görmek gerçekten içler acısı bir manzara!
Türkiye'de yaşanan trajediyi açıkça gözler önüne seren bu beyanatı, yasakçılığın yarattığı kompleksli ruh halinin bir yansıması olarak görüyoruz. Başörtüsü yasağı adı verilen zorbalık yüzünden eğitim hakkı gasp edilmiş, daha bir hafta önce bizzat kendi taktığı başörtüsü yüzünden büyük bir hakarete, istiskale uğramış, protokol krizlerinin öznesi olmuş bir kişinin bu tutumu akla "beyazlatmak için yüzlerini pudralayan zenci"leri getirmekte!
Hayrunnisa Gül'ün sözleri her açıdan yanlış ve tutarsız. Hakaretamiz bir içeriğe de sahip bu sözler, aynı zamanda sorunlara, taleplere, tartışmalara ilişkin klasik "devlet kibri"ni de yansıtmakta. Sayın Hayrunnisa Gül "eğitiriz" buyuruyor! Yani bir anlamda aykırı yaklaşımları, farklı talepleri bastırırız; "çıkıntılık" yapanları hizaya getiririz demek istiyor. Yüz yıldır Kemalist resmi ideolojik zorbalık tarafından eğitiliyoruz zaten! Demek ki alışkanlık yapmış, resmi ideolojinin mağdurları sayılanlar da "eğitme tezgahı"nın başına geçip bizleri adam etmek için can atar hale gelmişler!
Çocukların, gençlerin ya da yetişkinlerin başlarını örtüp örtmemeleri öncelikle kendilerini ve ailelerini ilgilendiren bir konudur. Çocukların kendi iradeleriyle değil, ailelerinin tercihiyle başlarını örttüklerini söyleyenler, örtünmeyen çocukların kendi iradeleriyle başı açıklığı seçtiklerini nereden biliyorlar? Kaldı ki, ailelerin çocuklarının kıyafetleri üzerinde söz söyleme hakkını kabul etmemenin, çocukları ailenin bir mensubu değil, devletin malı şeklinde gören faşizan yaklaşımın ürünü olduğu açıktır. Ebeveynlerin çocuklarını kendi inançları ve ideolojileri doğrultusunda yetiştirmeleri temel bir hak, aynı zamanda Müslümanlar açısından temel bir sorumluluktur da!
Çocuklarımızın özgür iradelerine saygı duymak, özen göstermek isteyenlerin, ailelerin İslami eğitim duyarlılığını hedef almak yerine, her sabah 6-7 yaşındaki çocuklarımıza avaz avaz varlıklarını Türk varlığına armağan ettirme zulmü üzerine yoğunlaşmaları daha mantıklı olmaz mı? Kışladan farksız okul düzenine, çocuklarımızı her yerde kuşatan Atatürk imgesine ve resmi ideoloji dayatmasına karşı çıkmayanların özgür iradeden söz etmeleri tutarlı bir tavır olabilir mi?
Hayrunnisa Hanım da, bu konuda konuşan, yazan herkes de şunu bilmeli ki, başörtüsü kimsenin rızasına, lütfuna, insafına kalmış bir özgürlük, pazarlığa tâbi bir talep değildir. Bugün karşılaşılan engeller, yasaklar, dayatmalar asla sorunun özünü değiştirmez. Sorunun özü başörtüsünün nerede ve kimlerce takılabileceği değildir; birilerinin İslami kimlik ve görünürlükten duyduğu derin nefret ve kendilerinde ilahlık iddiası vehmedip, başkalarının hayatını belirleme hastalığına yakalanmış olmalarıdır. Bu tipler dün darbe ortamında her yerde yasakçı idiler, bugün güçleri yetmediğinden şurada olur, burada olmaz tutumunu öne çıkartıp, mevzi savaşı veriyorlar.
Beyhude bir çaba! O mevzileri de yıkılacak, o barikatların arkasında da tutunamayacaklar! Bu gerçeği herkes görmeli ve yarınlarda kendilerini utandıracak tavırlardan, sözlerden, önerilerden geri durmalıdır. Zulmün ve zalimlerin yanında izzet aramanın sonuçsuz bir girişim olduğu bilinmeli, mağdurların zalimlere selam çakması türünden yaklaşımların ise sahiplerine sadece utanç getireceği unutulmamalıdır!
ÖZGÜR-DER