Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt imzasıyla yayınlanan 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajı siyasete ve topluma yeni bir gözdağı verme girişimi olarak karşımızda duruyor. Oysa ki; "Türkiye'yi bölmek isteyenlere ve laiklik karşıtlarına ordunun tepkisi" gibi klişe bahanelerle bazı basın kuruluşları ve sözde sivil örgütler tarafından da desteklenen tehditkar çıkışların hiçbir makul ve meşru zemini yoktur. Genelkurmay Başkanı dahil TSK'nın tüm personeli Başbakan'a bağlı ve Başbakan'a karşı sorumludurlar.
Org. Büyükanıt imzasıyla Zafer Bayramı mesajı adı altında kaleme alınan bildiri önceki benzerleri gibi baştan aşağıya "TSK'ya yapılan saldırılar artmaktadır, sinsi planlar her gün farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır" benzeri ifadelerle örülmüş. Bayram mesajı görünümlü adressiz mektuplarla bütün bir toplumu tehditlerle terbiye etmeye kalkan silahlı bürokrasi, savunma görünümlü saldırı ve sindirme stratejisi içeren deklerasyonlarıyla cezai müeyyideler gerektiren bir suç işlemektedirler.
Sözde "Bayram Mesajı" olarak kamuoyuna deklare edilen metinde geçen ve TSK'nın siyasetine biat etmeyenlere yönelik olarak kullanılan "şer odakları, kötü niyetliler, karanlık güçler" vs gibi kimi, neyi, hangi olayı veya gelişmeyi kast ettiği belirsiz, tamamen keyfi tanımlamalarla hedeflenen siyasal ve toplumsal gerilimler oluşturmak için teşebbüste bulunmaktır. Genelkurmay Başkanı veya TSK'nın herhangi bir personeli açısından hukuk çerçevesinde rahatsızlık veren bir olay veya gelişme söz konusu olur ise yapılacak iş durumu ya Başbakan'a lisan-ı münasip ile rapor etmektir ya da doğrudan savcılığa suç duyurusunda bulunmaktır. Genelkurmay'ın doğrudan kamuoyunu muhatap alarak "suç, suçlu, ihanet, hain, sinsi plan" vs gibi isnatlarla istikamet belirleme veya muhalif siyasetleri hizaya çekme vazifesi ve salahiyeti yoktur ve olamaz da.
Son olarak 22 Temmuz seçimlerinde halkın siyasi tercihi ortaya çıkmış ve Cumhurbaşkanı seçiminde beklentilerin ne olduğu açıkça belli olmuştur. Resmi veya sivil tüm kurumlar ve temsilcileri gibi silahlı bürokrasi ve temsilcisi de siyasi iradeye yön veren toplumsal tercihe boyun eğmek zorundadır.