Fatih Saraçhane Parkı'nda yapılan eylemde "Okullarda Resmi İdeoloji Şartlandırmasına Hayır! Zorunlu Atatürkçülük Dayatmasına Son! Eğitimde Adalet ve Özgürlük İstiyoruz!", "Bürokratik Oligarşinin Dayatmalarına Teslim Olmayacağız! Haklarımızdan ve Taleplerimizden Vazgeçmeyeceğiz!" ve "Zorbalığa Hayır; Başörtüsü Yasağına Son!" yazılı pankartlar açan Özgür-Der mensupları ve gönüldaşları ellerinde de "Başörtüsüne Sahip Çık Ergenekonculara, Darbecilere, Çetecilere Geçit Verme!", "Danıştay Kararıyla Kur'an Kurslarına Yakacak Yardımına Ceza; Aydın Doğan'ın Akaryakıt Kaçakçılığı Cezasına Af!", "27 Mayıs'tan 12 Eylül'e 28 Şubat'tan Ergenekon'a Tüm Darbecileri Lanetliyoruz!", "Eğitimde Anadil Yasağına Son!", "Çocuklarımız Kemalist İdeolojinin Kurşun Askerleri Değildir!", "Söz Konusu Ergenekonsa Hukuk Teferruat mı?", "Yasakçılara Karşı Namazınla, Orucunla Başörtünle Diren!", "Başörtüne Sahip Çık; Ergenekonculara, Darbecilere, Çetecilere Geçit Verme!", "Militarizme Karşı Orucumuzla, Namazımızla, Başörtümüzle Direniyoruz!", "Örtüne İnancına Kimliğine Sahip Çık!" yazılı dövizler taşıdılar.
Eylemde Öne Çıkan Vurgular
Laiklik ve Kemalizm'i topluma dayatma ve İslami/Kur'an eğitimini engelleme çabasındaki yüksek yargı (Yargıtay, Danıştay) bürokrasisinin de eleştirildiği eylemde 12 Eylül'ün de yıldönümü dolayısıyla darbeci paşaların yargılanma talebi bir kez daha dillendirildi. 12 Eylül'den 28 Şubat'a; Şemdinli'den Ergenekon'a tüm darbeci ve çetecilerin yargılanması talebinden asla vazgeçilmeyeceği vurgulandı. Okulların açılmasıyla birlikte eğitimde resmi ideoloji ve Atatürkçülük dayatmasına son verilmesinin istendiği eylemde; Milli Güvenlik Dersleri'nin de kaldırılması talep edildi. Anadilde eğitimin serbest bırakılmasının istendiği eylemde ulusal marş, ant, tören vb. ilkel ritüellerin de terk edilmesi istendi. Eğitim alanında her türlü inanç yasağının ve vahşi bir şekilde uygulanan başörtüsü zulmünün sona erdirilmesinin istendiği eylemde okullarda kışla tipi eğitim ve kişi putlaştırmasına yönelik anlayışlardan uzak durulması çağrısında bulunuldu. Düşünen, sorgulayan ve eleştiren mantığın öne çıkartılması gerektiğinin vurgulandığı eylemde laiklik güdümlü din kültürü yerine Kur'an temelli eğitimin önemine dikkat çekildi.
Ramazan boyunca her Cumartesi 13.30'da başörtüsü direnişinin ve adalet-özgürlük taleplerimizin devam ettirileceğinin belirtildiği eylemde Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Alpay, Özgür-Der üyesi Merve Ayar ve Tüketiciler Birliği üyesi Fatih Varlık birer konuşma yaptılar.
Eylemin sunumunu yapan Murat Özer, 12 Eylül darbesini hatırlatarak başta Kenan Evren olmak üzere darbecilerin, işledikleri suçların hesabını vermeleri ve yargılanarak cezalandırılmaları gerektiğine dikkat çekti. Gerek başörtüsünün gerekse de gaspedilen tüm haklarımızın iadesi için mücadelenin meydanlarda olması gerektiğine dikkat çeken Özer, medyanın "Çocukları eylemde kullanıyorlar!" ithamını da "Elbette ki, biz 11 yıl önce nasıl direnişe başladıysak; evlendikten, çoluk-çocuk sahibi olduktan sonra da mücadeleye devam ediyoruz. Zalimler, işledikleri zulümlere karşı oturmamızı mı bekliyorlardı? Asla, dün olduğu gibi bugün de haklarımızı alana kadar mücadele edeceğiz. Çocuklarımızı lunapark merkezli değil; mücadele merkezli, meydanlarda büyüteceğiz!" dedi.
"Eğitimde Laik-Kemalist Dayatmaya Son!"
Eylemde bir konuşma yapan Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Alpay, eğitim sistemindeki çarpıklıklara, kışla tipi eğitim anlayışına, antlar, marşlar ve kişi putlaştırmalarıyla Atatürkçülük dayatmasına, darbeci ve Ergenekoncuların karanlığına, eğitimde anadil hakkı ile din derslerinin içeriğine değindi. Alpay'ın konuşmasından satır başlıkları şöyle:
"Generaller tarafından örgütlenen, sevk ve idare edilen Ergenekon Terör örgütünün temel hedefi 'Kemalist Yüzyıl Projesi' idi. Ergenekon Terör örgütü 'Kemalist Yüzyıl Projesi' için cinayetler işledi, provokasyonlar tertip etti, işkence, adam kaçırma, yolsuzluk, şantaj vd insanlık karşıtı her türlü kirli–karanlık icraata imza attı.
Zorla saygı, zorla sevgi olmaz. Zorla güzellik hiç olmaz. Bütün bir ülkeyi yani 70 milyonluk bir toplumu Kemalizm'e iman etmeye zorlayan bir eğitim sisteminin insanlıkla, akılla, ahlakla bir ilişkisi olabilir mi?
Eğitim-öğretim sisteminde zorunlu eğitime tabi tutulan çocuk ve gençler Kemalizm'in ilkeleri doğrultusunda ulusalcı ve din dışı bir cendereye sıkıştırılıyorlar. Eğitim öğretim kurumları 8 yıl boyunca her sabah tekrar eden 'Türküm, doğruyum, çalışkanım!' antlarıyla başlayan akıldışı dogmalarla ve adeta savaşa giden askerlere verilen disiplin ve motivasyonla kuşatma altındadır.
Putlaştırılmış bir eşiz ve ölümsüz bir lider Atatürk perspektifi, dinleştirilmiş bir Atatürk ilke ve inkılâpları öğretisi eğitimin özünü oluşturuyor. Törenler, büstlere karşı gösterilen saygı duruşları, Anıtkabir ziyaretleri modern ayinler, seküler ibadetler zorunlu eğitim çerçevesinde istisnasız tüm çocuklara, hatta öğrenci velilerine dahi dayatılıyor. Okullarda, hastanelerde, tüm resmi kurumlarda mecbur kılınan Atatürk Köşeleri işgüzar öğretmenler eliyle evlere, çocuk odalarına taşınmak isteniyor.
Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır. Alevilik inancı ailelerin talepleri doğrultusunda seçmeli ders olarak okutulabilmelidir. Bu talepleri bizce meşru ve makuldür.
Anadilde eğitim hakkı da bizce meşru ve makuldür. Kürtçe diğer tüm diler gibi Allah Teâlâ'nın bir ayetidir. Kürtçeyi yasaklamak zulümdür. Okullarda Hititçenin Sümercenin okutulduğu bir yerde bu ülkenin bir gerçeği olan Kürt halkının taleplerinin görmezden gelinmesi zulümdür.
Bir inancın mesela Alevilik inancının, etnik bir kimliğin mesela Kürt kimliğinin inkâr edilmesine, asimile edilmesine karşıyız."
Konuşmasının ilerleyen bölümlerinde 1969'a kadar değiştirilmeden basılan 1944 baskılı Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nden 'din' maddesini okuyan Kenan Alpay, sözcüğün 3. anlamının 'Kemalizm, Türk'ün dinidir.' örneğiyle açıklandığına dikkat çekti. Bu saçmalığın halen de başta okullarda olmak üzere hayatımızın tüm safhasında bir dayatma olarak tezahür ettiğini ifade eden Alpay, darbecilik, çetecilikle ayakta kalan laik-Kemalist düzene karşı varolma mücadelesi vereceklerinin altını çizdi.
"Özgürlüklerimizi Mücadeleyle Kazanacağız!"
Özgür-Der üyesi Merve Ayar da önce kendisi için başladığı başörtüsü mücadelesine yıllar sonra iki kızı ve arkadaşları için devam ettiğini ve başörtüsü mücadelesinin engellenemeyeceğini vurgulayarak sözlerine başladı. Başörtüsü zulmünü kızlarının yaşadığı gerçeklikleri üzerinden ortaya seren Merve Ayar, başörtüsü ile birlikte tüm hak ve özgürlüklerin ancak direnişle elde edilebileceğini belirtti. Halkın ekseriyetinin burada dillendirdiğimiz adalet taleplerini benimsediğini ifade eden Ayar, ancak kalpten buğz etmenin yeterli olmadığını; sorumluluk sahibi, erdemli tüm insanların mücadeleye omuz vermeleri gerektiğini vurguladı. Evden oturmayla; cumhurbaşkanı, başbakan ya da prof'lardan beklentilerle; toplumsal konsensüs aldatmacalarıyla sorunların çözülemeyeceğine işaret eden Merve Ayar, özgürlüklerimizi kazanıncaya kadar hep birlikte mücadele etmenin önemine işaret etti. Kur'an'dan ve Peygamberimizden örneklerle zulme sessiz kalmamanın yükümlülüğüne de dikkat çeken Ayar, başörtüsünün onurumuz olduğunu söyledi.
Son olarak eyleme destek veren Tüketiciler Birliği adına Fatih Varlık, "Darbelere, çetelere, Ergenekon'a hayır!" diyerek başladığı konuşmasına halkın yasakçıları asla tasvip etmeyeceğini söyleyerek sürdürdü. Zalimlerin, yasakçıların, darbecilerin halktan aldığı darbelere dikkat çeken Varlık, haklar için mücadeleyi sürdürmenin önemine değindi. "Sağ elimize Kapalı Çarşı'yı, sol elimize Mısır Çarşısı'nı, arkamıza da Topkapı Sarayı'nı verseler yine de mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz!" diyen Varlık, özgürlükleri için çaba sarfedenleri tebrik ederek konuşmasını bitirdi.
Teori ve Politika Dergisi'nden temsilcilerin de destek verdiği eylem, Özgür-Der adına Zuhal Özyurt'un okuduğu basın bildirisiyle sona erdi. Basın bildirisinin tam metni aşağıdadır.
Eylemde Şu Sloganlar Atıldı:
"Darbeciler Yargılansın; Gaspedilen Haklar Geri Verilsin!", "Çeteciler Halka Hesap Verecek!", "Laik-Kemalist Dayatmaya Son!", "Darbeciler Yenilecek Direnenler Kazanacak!", "Milli Güvenlik Dersleri Kaldırılsın!", "Cuntaya Hayır Eğitime Özgürlük!", "Genelkurmay Eğitimden Elini Çek!", "Eğitimde Anadil Yasağına Son!", "Adalet Özgürlük İstiyoruz!", "Adalet Özgürlük Direnişle Gelecek!", "Direniş Adalet Özgürlük!", "Uyan Diren Özgürleş!", "Direne Direne Kazanacağız!", "Başörtüsü Onurumuz Koruyacağız!", "Yaşasın Başörtüsü Direnişimiz!", "Orucumuzla Namazımızla Başörtümüzle Varız Varolacağız! gibi sloganların atıldığı eylem boyunca tekbirler getirildi.
HAKSÖZ-HABER
Basın Açıklamasının Tam metni:
ÖZGÜR ve ONURLU BİR GELECEK İÇİN
Eğitimde Resmi İdeoloji Şartlandırmasına Son!
13 Eylül 2008
Kuruluşundan bugüne halkın iradesini, ihtiyaçlarını ve taleplerini görmezden gelen bürokratik zihniyetin tahakkümü Türkiye'yi sorunlar yumağına dönüştürmüştür. Bürokratik oligarşi kesintisiz biçimde ve çeşitli baskı aygıtlarıyla halka bir proje dayatmakta: Resmi ideolojik şablonlara uygun "vatandaş" inşa etme projesi! Bu mantıktan hareketle en temel haklar gaspedilmekte, fikir ve ifade özgürlüğü yok sayılmakta ve bu ülke insanlarının inançlarına, onurlarına uygun bir kimlik ve kişilik geliştirebilme hakları çiğnenmektedir.
Danıştay 8. Dairesi, belediyelerin Kur'an kurslarına, yurtlara ve pansiyonlara yardım yapmasını "kamu yararı" dışında görüp engelliyor. Aynı Danıştay'ın Genel Kurulu, Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Petrol Ofisi'nin lisansız yani kaçak bayilere akaryakıt satışından dolayı EPDK tarafından kesilen 500 trilyonluk cezayı 35 trilyona indirmekte nasıl bir kamu yararı buluyor acaba? Yüksek yargı bürokrasisi halka yapılan yardımlarda kamu yararı bulamıyor ama silahlı bürokrasi ve sermaye sınıfı karşısında kapıkulu gibi hizmet ederken yargı bağımsızlığı masalı ile halkı uyuttuğunu zannediyor. Tabii ki sadece zannediyor!
Adli yılın açılış töreninde konuşan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, selefleri gibi bu yılki açılış konuşmasında siyaseti, toplumu ve daha önemlisi İslam'ı Kemalizm ve laiklik prensipleri çerçevesinde hizaya çekme talebini bir kez daha yineledi. TSK tarafından andıçlarla, brifinglerle hizaya sokulmuş yargı bürokrasisinin en üst düzey temsilcisi olan Yargıtay Başkanı Gerçeker'in İslam inancını, Kur'an hükümlerini "dogma" olarak niteleyip evrimin amacına uygun bir biçimde yorumlanması dayatması şüphesiz yeni bir durum değil. Ama Yargıtay Başkanı Gerçeker ve sözcüsü olduğu statüko güçleri hedeflerine ulaşamayacaklar. Çünkü İslam, Âlemlerin Rabbi Allah tarafından vahyedilmiş ve korunma altına alınmıştır.
Hak gasplarının en yoğun yaşandığı alanlardan biri eğitim alanıdır. Gerek 8 yıllık zorunlu eğitim, gerekse de sonraki süreçlerde milyonlarca çocuğumuz ve gencimizin zihinleri resmi ideolojik doktrini esas alan anlayış ve uygulamalarla mütemadiyen kirletilmektedir. İnsan kişiliğini ve inanç bütünlüğünü görmezden gelen; statükoya aykırı fikir ve yaklaşımlar benimseyebilme ve geliştirebilme hakkını yok sayan bir anlayışla çocuklarımız, gençlerimiz resmi ideolojik kalıplar doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmaktadır. On yıllardır yoğun bir ideolojik bağnazlık ve dayatmacı yöntemlerle düzen ve düzenin kutsalları karşısında pasif, çaresiz, eleştiri ve sorgulama cesaretinden yoksun nesiller yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Sadece giyime değil, zihne de yansıtılan üniformalı bir eğitim anlayışının neticesinde "okul" kışlalaştırılmış, öğrenciler askerleştirilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı önümüzdeki yıl ilk ve orta öğretimde kılık kıyafette rahatlatıcı bazı değişiklikler olacağını ve bu çerçevede kravat zorunluluğunun kalkacağını beyan etti. Fakat en korkunç, en iğrenç ve en akıldışı zorbalıklardan biri olan başörtüsü zulmünün sona ereceğine dair hiçbir belirti dahi yoktu yapılan açıklamalarda.
Biz, Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (Özgür-Der) olarak eğitimde resmi ideoloji şartlandırmasına ve kışla tipi eğitim anlayışına son verilmesinin hukuki, ahlaki ve insani bir hak olduğuna inanıyoruz. Eğitim alanında süregelen ulusçu, laik, dayatmacı anlayışın topyekûn terk edilmesini ve resmi ideolojik kalıpların esareti altında tutulan beyinlerin özgürleştirilmesi için eğitim sisteminin baştan aşağıya yenilenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu genel tespit ve değerlendirmelerden hareketle, aşağıda dile getirilen talepleri acilen alınması gereken tedbirler, ilk elde atılması gereken somut adımlar olarak talep ediyoruz:
- Eğitim alanında her türlü inanç yasağı son bulmalı; başörtüsü yasağı adlı ilkel, vahşi yasağa son verilmelidir.
- Genç beyinlerin militarist bir tarzda yönlendirilmesinde araç olarak kullanılan ulusal marş, ant, tören ve benzeri ilkel ritüeller terk edilmelidir.
- Eğitim binalarında, araçlarında ve müfredatında kişi putlaştırılmasına yönelik yaklaşımlar terk edilmeli; düşünen, sorgulayan, eleştiren mantık öne çıkartılmalıdır.
- İsteyen vatandaşlara okullarda ana dillerinin öğretilmesi imkânı tanınmalı, Kürtçe seçmeli ders olarak okutulmalıdır.
- Sistemin ihtiyaçlarına hizmet eden güdümlü din kültürü ve laik ahlak anlayış şablonundan vazgeçilmeli ve Kur'an temelli din eğitimine imkân sağlanmalıdır.
- Okullarda askeri denetim ve vesayet aracı olarak işleyen ve kışla tipi eğitimin simgesi haline gelen Milli Güvenlik Dersleri acilen kaldırılmalıdır.
12 Eylül askerî cuntasının sistematik işkence ve cinayetler üzerine inşa ettiği faşist anayasa kökten değiştirilmeden; 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan cuntacıları yargılanıp mahkûm edilmeden; Susurluk, Atabeyler, Şemdinli ve Ergenekon isimli devlet çeteleri tüm uzantı ve işbirlikçileri ile deşifre edilip mahkûm edilmeden yaşadığımız ülkede ne güvenlik, ne huzur ne de hukuk teminat altına alınabilir. İnsanlığa karşı suç işleyen cunta ve çetelerin tasfiye edilmesi adalet ve özgürlük için en acil gündemimizdir.