Basın açıklamasının metni:
CHP'nin Hukuksuzluktan Şikâyet Etmeye Hakkı Var Mı?
CHP genel sekreteri Önder Sav ile Bolu eski valisi Ali Serindağ arasındaki ilginç görüşmenin Vakit gazetesinde yayınlanması üzerine CHP lideri Baykal'ın ve CHP yanlısı medyanın verdiği tepkiler siyasi tutarsızlığın ve ikiyüzlülüğün yaygınlığına yeni bir örnek olmuştur.
Merak ediyoruz acaba CHP'nin ve liderinin bir vali ile parti yöneticileri arasında geçen ve skandal nitelikte sayılması gereken konuşmaların mahiyetine dair herhangi bir açıklaması olmayacak mıdır? Halkın ödediği vergilerle maaş alan ve konumu gereği siyasi partilere eşit mesafede olması gereken bir bürokratın yöneticisi olduğu ilin siyasi parti komiseri edasıyla değerlendirmeler yapması, bir parti sekreterine önümüzdeki seçimlere dair taktik vermesinin hukuki, ahlaki, vicdani niteliğine dair CHP'lilerin mutlaka bir şeyler söylemesi gerektiğine inanıyoruz.
Ne ilginçtir ki, işine geldiğinde hukuk, kanun, delil olup olmadığına bakmaksızın siyasi eleştirilerle, suçlamalarla sistem muhaliflerine her türlü baskıyı reva gören CHP söz konusu olayda gayet net bir tutumla işin aslına girmeye gerek görmemiş ve görüşmenin nasıl elde edildiği konusuna yoğunlaşmayı tercih etmiştir. İki kişi arasındaki görüşmenin kaydının hangi yöntemle elde edildiğinin belli olmaması gerekçesine dayanarak yasadışı dinleme tespiti üzerinden görüşmenin devlet kurumları tarafından elde edilmiş olması üzerinde duran CHP sorumluluk konumunda olduğu gerekçesiyle hükümeti suçlamaktadır.
Gerek CHP yöneticilerine ve gerekse de bu dinleme olayını büyük bir hukuksuzluk olarak değerlendirip herkese "hukuk etiği" dersi verme pozlarına giren medyaya soruyoruz:
1999 yılında FP hakkında kapatma davasında dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş tarafından Anayasa Mahkemesine kapatma davasına ek delil olarak sunulan kaset konusunda da aynı duyarlılığı sergilemiş miydiniz? FP'nin kapatılan RP'nin devamı olduğu iddiasını desteklemek üzere RP genel başkanı Necmettin Erbakan ile FP'li Yasin Hatipoğlu arasında geçen telefon görüşmesine ait olduğu iddia edilen bir ses kasetinin mahkemeye delil olarak sunulması sizler tarafından hiç de usulsüzlük, hukuka aykırılı olarak değerlendirilmemişti. Bilakis büyük bir hazla Vural Savaş'ın kendisine "ismini açıklamayan bir vatandaş" tarafından kendisine ulaştırıldığını iddia ettiği bu kasetin içeriğini günlerce yayınlamış, FP'nin kapatılması davasına kendinizce katkıda bulunmuştunuz.
Aynı şekilde "usule aykırı elde edilen kayıtlar" konusunda bugün büyük bir hassasiyet sahibi olduğunu gördüğümüz çevrelerin 1994 yılında başlatılan DEP davasındaki tutumlarını da hatırlamamak mümkün değil. Diyarbakır milletvekili Leyla Zana'nın PKK lideri Abdullah Öcalan ile yaptığı iddia edilen ve bilahare dosyada dahi bulunamayan telefon görüşmeleri DEP'li milletvekillerinin 15'er yıl hapis cezasına çarptırılmaları için delil olarak kullanılmıştı. Ve sizler de hukuk kılıfına bürünmüş bu açık siyasi karara onay vermiş, ihdas edilen bu hukuksuz uygulamaları alkışlamıştınız.
Hukuka uygun olmayan usuller geliştirilerek insanların, kuruluşların, fikirlerin suçlanması, yıpratılması ne yazık ki Türkiye'de yaygın bir gelenektir. Ve bu durum en fazla haklarında irticacılık, dincilik, bölücülük gibi müphem, muğlak suçlamalar yapılan kesimlerin karşılaştıkları, mağduriyetlerine yol açan bir hukuksuzluktur. Şimdi gelinen noktada, on yıllardır kaynağı belirsiz, isnadı olmayan bu tarz suçlamalarla sayısız insanı suçlayan, geniş kesimleri mağdur eden bir zihniyetin savunucularının bugün hukuktan, usulden, delilden söz etmelerini her şeye rağmen bir olumluluk, biraz geç kalınmış da olsa bir gelişme olarak görmek isterdik şüphesiz! Ne var ki, resmi ideoloji savunucularının tutarlılık diye bir endişelerinin asla bulunmadığını bilmek daha gerçekçi değerlendirmeler yapmayı gerekli kılmakta!