Özgür-Der'in çağrısıyla Beyazıt'ta İstanbul Üniversitesi önünde toplanan grup, "Ergenekon Çetesinin Köküne İnilsin; Militarist Bataklık Kurutulsun!" ve "Darbeciler Halkı Yıldıramaz! Genelkurmay Siyasetten ve Yargıdan Elini Çek!" yazılı pankartlar açtı. Ellerinde "Ergenekon Bataklığı Kurutulsun!", "Ergenekon Soruşturması Genişletilsin, JİTEM Cinayetleri Aydınlatılsın!", "Başbuğ'un Tehditleri Gerçekleri Örtemez!", "Susturamazsınız, Korkutmazsınız, Korku Krallığını Sürdüremezsiniz!" yazılı dövizler taşıyan topluluk; Genelkurmay'ın tehditlerinden korkmadığını ve Ergenekon davasının takipçisi olacağını deklare etti.
Özgür-Der Yönetim Kurulu üyesi Kenan Alpay, cuntanın askeri darbe örgütlenmesinin önemli faillerinin Ergenekon davasıyla yargılanacağını ancak yargılama sürecinin onlara emirler veren kişi-kesimleri de kapsaması gerektiğini belirtti ve Ergenekon çetesinin arkasındaki TSK'nın açık desteğine dikkat çekti. Neden İÜ önünde protesto eylemi yaptıklarını da açıklayan Alpay'ın konuşmasının geniş özetini aşağıda okuyabilirsiniz.
Haksöz Dergisi yazarı ve Özgür-Der Yönetim Kurulu üyesi Rıdvan Kaya, eylemde bir konuşma yaparak Ergenekon davasının çeteci yapılanmanın teşhir edilmesi açısından önemli olmakla birlikte davanın muvazzaf subayları da kapsaması gerektiğini ifade etti. Soruşturma kapsamında tutuklanan teğmenlerin komutanlarına dokunulmadığını hatırlatan Kaya, bu oluşumun köklerinin orduda olduğunu belirterek Özden Örnek'in "Darbe Günlükleri"ne işaret etti. Ergenekon iddianamesinin Fırat'ın öte yakasındaki cinayetleri de kapsaması gerektiğini belirten Rıdvan Kaya, JİTEM'in gerçekleştirdiği karanlık cinayetleri aydınlatılmadan ve darbeci muvazzaf generaller bu dava kapsamına alınmadan davanın eksik kalacağını vurguladı.
"Ergenekon'un Kökü Darbeci Gelenektir!"
"Ergenekon'un kökü darbeci gelenektir. 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan hukukudur; Anayasa Mahkemesi'nin Meclis'i bypass eden başörtüsü kararıdır!" diyen Rıdvan Kaya, "Ergenekon düzendir, militarist zihniyettir. Soru soranı tehlike addeden; susturmaya, sindirmeye kalkan anlayıştır." vurgusunu yaparak Org. Başbuğ'un son tehditlerine göndermede bulundu. Bu yönüyle Ergenekon'un önemine dikkat çeken Kaya, davanın kamuoyu tarafından mutlaka takip edilmesi gerektiğini ancak asıl darbeci kökünün unutulmaması gerektiğini anımsattı.
Org. İlker Başbuğ'un muhtıra niteliğindeki konuşmasını da değerlendiren Kaya, Başbuğ'un "Açın, okuyun, öğrenin!" ifadesine dikkat çekerek, görüntünün 12 Eylül'ü hatırlattığını belirtti. 12 Eylül de cuntacı paşaların "beşi bir yerde" şeklinde basının karşısına çıktığını söyleyen Kaya, bu yönüyle Başbuğ'un arkasına aldığı kuvvet komutanlarıyla 12 Eylül görüntüsü çizdiğini ifade etti.
Tabloyu korkutma; höt-zötle zihinlere, yüreklere, kalemlere ipotek koyma çirkinliği olarak yorumlayan Rıdvan Kaya, bu tablonun siyasi kadroların zavallılığı ve utandırıcılığı olduğunu da sözlerine ekledi. Hala darbecilikten medet umanların alçaklığına değinen Kaya, darbecilik hevesinin ve darbecilerden medet ummanın tiksindirici olduğunu vurguladı.
Özgür-Der adına bir basın açıklaması yapan Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci'nin yaptığı açıklamanın tümü aşağıdadır.
Eylem boyunca "Ergenekon Çetesi Dağıtılsın!", "Çeteler Halka Hesap Verecek!", "Darbeciler Yargılansın, Gaspedilen Haklar Geri Verilsin!", "Yasağa; Darbeye, Çetelere Geçit Yok!", "Genelkurmay Tehdidi Yıldıramaz Bizleri!", "Paşaların Tankı Susturamaz Halkı!", "Darbeciler Yenilecek Direnenler Kazanacak!" şeklinde sloganların atıldığı eylem, çetelere ve darbelere karşı direnç içinde olunacağı mesajıyla sona erdi.
HAKSÖZ-HABER
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
ERGENEKON ÇETESİNİN KÖKÜNE İNİLSİN!
MİLİTARİST BATAKLIK KURUTULSUN!
19 Ekim 2008
Org. İlker Başbuğ'un medya muhtırasıyla bir kere daha belirginleştiği üzere Türkiye güvenlikten eğitime, siyasetten medyaya kadar her noktada tam bir militarist kuşatma cenderesinde. Askeri vesayet düzenini koruma kararlılığı içindeki silahlı bürokrasi halka yaşanan acıların hesabını vereceğine; öfkeyle tehditle, korkutmayla kendisine yönelik itirazları, eleştirileri, soruları bastırmaya, toplumu sindirmeye çalışmakta. Halkın iradesi, talepleri, doğruları öğrenme ve hesap sorma hakkı militarizmin bataklığında boğulmak isteniyor.
İşte böyle bir vasatta yaklaşık 2500 sayfalık iddianamesi ve bol miktarda sanığıyla ama asıl önemlisi içerdiği çarpıcı bağlantılar ve eylemlerle aylardır Türkiye gündeminde tartışılmakta olan Ergenekon davasının yarın ilk duruşması yapılacak. İstiklal Mahkemelerinden askeri mahkemelere sıkıyönetim mahkemelerinden DGM'lere uzanan bir zincir içinde hep sisteme, egemenlere muhalif kimlikli insanların yargılandığı mahkeme salonları bu kez devlet adına illegal bir yapılanma oluşturup askeri bir darbeye zemin hazırlama faaliyetleri yürüten darbeci bir çetenin mensuplarını ağırlayacak. Adları cuntacılıkla, askeri müdahale kışkırtıcılığıyla, derin devlet yapılanması ve kirli cinayetlerle özdeşleşmiş bir dizi sanık darbeci örgütlenme suçlamasıyla hakim karşısına çıkacaklar.
Bugüne dek işledikleri suçlardan dolayı kendilerinden hesap sorulacak mı, yoksa bundan öncekiler gibi düzenin "iyi çocukları"nın istifade ettikleri ayrıcalıklardan yararlanıp onların da suçları örtbas edilmeye mi çalışılacak göreceğiz! Mamafih şurası bilinmelidir ki, Ergenekon adı verilen bu çetenin mensupları yıllardır sürdürdükleri kirli faaliyetlerden, hukuksuzluklardan, halk düşmanlığı ve kışkırtıcılık suçundan ötürü kamuoyu vicdanında çoktan mahkum edilmişlerdir. Ne Ergenekon medyasının temizleme çabaları, ne fahri avukatların gayretleri ne de TSK adına en üst düzeyde itibar seansları bu kirli unsurların suçlarını paklamaya yetmez!
İrtica ve bölücülük tehdidine karşı Cumhuriyeti savunma gerekçesi adı altında oluşturdukları çeteci yapılanma dahilinde sürdürdükleri kirli kampanyalarla ülkede kaos ortamı oluşturmaya ve halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa sevk etmeye yönelik eylemler organize eden Ergenekon çetesinin kirli ve kanlı geçmişi bugün artık gizlenemez biçimde açığa çıkmıştır. Bu noktada sorun Ergenekon çetesinin deşifre olmuş unsurlarının yargılanması ve cezalandırılmasından ibaret de değildir. Sorun Ergenekon çetesi üzerinden darbeci-çeteci zihniyet ve onun yaygın, kurumsal ve sistematik yapılanmasıyla hesaplaşmayı göze alıp alamamak noktasında düğümlenmektedir.
Türkiye'de darbecilik-çetecilik geleneği 27 Mayıs'tan 12 Eylül'e, 28 Şubat'a; aynı şekilde Topal Osman'lardan Susurluk'a, Şemdinli'ye uzanan bir zincir içinde kesintisiz biçimde devlet içi bir yapılanma biçiminde bugünlere ulaşmaktadır. Tüm bu kirli ve kanlı gelenek asıl olarak resmi ideolojiyi kendisine kaynak almakta ve militarist devlet yapılanmasından beslenmektedir.
Ergenekon çetesi türünden kirli ve karanlık tezgahların oluşturduğu tehlikelerin farkında olanlar öncelikle bu çeteleşme faaliyetinin beslendiği, dayandığı kaynağı görmek zorundadırlar. On yıllardır bu coğrafya ve toplum üzerinde tahakkümünü sürmekte olan Kemalist resmi ideoloji ve onun muhafızı konumdaki askeri yapılanma ile köklü bir hesaplaşma içine girilmedikçe darbeci çeteci yapılanmaların tümüyle tasfiye edilmesi beklenemez. Ergenekon türü çetelerle mücadele öncelikle darbeciliği, çeteleşmeyi doğuran, ona meşruiyet sağlayan zeminin temelden sorgulanmasını gerektirir. Askeriyle, siviliyle bürokratik oligarşik zihniyeti temelinden sarsacak adımların atılmasını zorunlu kılar. Darbe adı verilen derin hukuksuzlukla, ahlaksızlıkla hesaplaşmak kapsamlı bir mücadeleyi gerektirir. Bu noktada sadece deşifre olan isimlerle yetinilmeyip, darbecileri besleyen siyasi-kültürel zeminin de açığa çıkarılması ve darbecilere açık-gizli destek veren, katkı sağlayan tüm kurum ve kuruluşların da teşhir edilmesi şarttır.
Netice itibariyle Ergenekon davasını darbeci geleneğin bağrında üreyen kapsamlı ve tehlikeli bir çeteye atılmış ciddi ve sarsıcı bir tokat olmakla birlikte, zannedildiği gibi düzenin köklü hastalığını tasfiye etmeye yetecek bir operasyon olarak görmenin yanıltıcı olacağını hatırlatıyoruz. Darbecilikle kalıcı ve etkili bir mücadele için Kemalist resmi ideolojiyle köklü bir hesaplaşmanın gerekliliğini bir kere daha altını çiziyoruz.
Özgür-Der
Rıdvan kaya'nın Konuşması:
Yarın başlayacak olan Ergenekon duruşmasının gerçekten önemli bir olgu olduğunu belirtmek gerekiyor. İçlerinde generallerin de bulunduğu bir takım darbecilerin, çetecilerin yargı önüne çıkarılması, bir şekilde hesap vermek durumunda kalması şüphesiz olumlanması, desteklenmesi gereken bir adımdır. Bu noktada birilerinin olayı demagojiyle kapatmaya, üstünü örtmeye çalıştıklarını görüyoruz. Mesela diyorlar ki, '33 tane el bombasıyla darbe mi olurmuş! Bu tamamen sansasyonel, gündemi saptırmak için oluşturulmuş bir olay' diyorlar. Biz bu ülkede sadece molotof kokteyli attığı için insanların 'anayasal düzeni değiştirmek suçu'ndan yargılanıp mahkûm edildiğini biliyoruz. Bunlar yüzlerce kez yaşandı. Çok gerilere gitmeye gerek yok; daha geçen hafta Metin Kaplan hiçbir silahlı eyleme katılmamasına rağmen anayasal düzeni değiştirmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmuştur. İşte böyle bir cinayet sisteminde birileri çıkıp demagojiyle şu kadar bombayla, bu kadar insanla darbe mi yapılırmış diyerek halkı kandırmaya çalışıyorlar. Biz çok iyi biliyoruz ki, Ergenekon çetesinin amacı devletin hükümetine darbe hazırlamak, bunun için kışkırtıcılık, provokasyon ve sabotaj eylemlerine girişmekti ve geçmişte yaptıkları eylemlerle bu ortamı kısmen de hazırlamıştı.
Ergenekon davasının önemli olduğunu söyledik ama bir takım eksiklikleri bulunmakta ki bundan dolayı bazı itirazlarımız var bu dava sürecine ilişkin. Öncelikle bu dosyanın, davanın sadece emekli askerlerle sınırlı tutulmasını yanlış buluyoruz. Biz biliyoruz ki bu ülkede Ordu içerisinde destek almaksızın hiçbir darbe girişimi gerçekleştirilemez-başarılamaz. Bu noktada olayın daha kapsamlı bir şekilde ele alınması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Son operasyonlarda Ergenekon çetesiyle ilişkili olmak suçundan bir takım teğmenler tutuklandı biliyorsunuz. Burada sormak lazım; peki bu teğmenlerin komutanları nerede? Sadece teğmenleri tutuklayarak, birkaç tane alt düzeyde Ordu mensubunu suçlayarak çeteci yapılanmayla baş edebilir, püskürtebilir misiniz? Hayır! Buna inanmıyoruz! Burada bir eksiklik var ve bunun takipçisi olacağız.
Bu davaya bir başka itirazımız da konunun sadece Danıştay eylemi ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasıyla sınırlı tutulmasıdır. Oysa biz biliyoruz ki bu çete mensupları arasında başta Veli Küçük olmak üzere bir kısmının bu ülkede sayısız cinayetle ilişkisi bulunmaktadır. Özellikle de Kürt illerinde işlenen cinayetlerin bu örgütün uzantıları tarafından düzenlendiğini biliyoruz. Bu dosyanın Fırat'ın öbür yakasına taşınmamış olmasını çok büyük bir eksiklik, çok büyük bir saptırma olduğunun altını çizmek istiyoruz.
Kamuoyu bu olayın takipçisi olmalıdır ve davayı sonuna kadar izlemelidir. İzlenmediğinde ne olduğunu Şemdinli olayında net bir şekilde gördük. Kamuoyu bu davayı takip etmelidir ama aynı zamanda bu örgütün köklerini de iyi bilmelidir. Bu konu sadece Ergenekon çetesinden ibaret değildir. Çetenin kökü darbeci devlet geleneğine uzanmaktadır. Bu noktada 12 Eylül'lerden 28 Şubat'lara ve oradan da 27 Nisan'a kadar ortaya konanlar Ergenekon çetesinin temelini teşkil etmektedir.
Aynı şekilde biz bu çeteyi bürokratik oligarşinin çeşitli girişimlerinde halka karşı sergilediği tavırlardan biliyoruz. Somut bir şekilde darbe girişimlerinden, askerlerin halkı ve siyasileri, medyayı tehdit etmelerinden biliyoruz. Yine aynı somutlukta Anayasa Mahkemesi'nin Meclisi ve halkın iradesini boykot eden Başörtüsü kararında görüyoruz. Bu noktada belirtilmeli ki, Ergenekon sadece bir terör örgütünden ibaret değildir; Ergenekon çetesi düzendir, militarizmdir!
Ergenekon soru soran, sorgulayan, eleştiren, itiraz eden herkesi susturmaya çalışan zihniyettir!
İşte bu zihniyetin somut örneğini son olarak da Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un açıklamalarında net bir şekilde gördük. Sayın Başbuğ buyurgan bir ifadeyle "açın-okuyun-öğrenin" diye buyuruyordu… Biz açıyoruz, okuyoruz ve öğreniyoruz; şu tabloya baktığımızda neyi görüyoruz? Önde Genelkurmay başkanı, arkasında kuvvet komutanları; bu tablo size neyi hatırlatıyor arkadaşlar? Herkes bu tabloyu gördüğünde 12 Eylül karanlığını, 12 Eylül kirliliğini, 12 Eylül çürümüşlüğünü hatırlamadı mı?
Bu tablo korkutmayla, tehditle, şantajla yüreklerimize-zihinlerimize, kalemlerimize-dillerimize pranga koymayı, ipotek altına almayı amaçlayan bir zihniyettir! Bu zihniyet çirkin bir zihniyettir ve reddediyoruz!
Bu tablo aynı zamanda maalesef bu ülkede halka çeşitli vaatlerde bulunarak hükümet olmuş kadroların, siyasilerin de acziyetini, zavallılığını ortaya koymuştur. Onlardan da utanıyoruz! Diğer yandan bu tablo en net şekilde hala bu ülkede darbelerden, darbecilerden medet uman, darbe goygoyculuğuyla bir yerlere gelmeye çalışan insanların aslında ne kadar insanlık dışı ve zavallı olduklarını bir kez daha ortaya koymuştur! Şu tabloya bakıp da hala darbecileri alkışlayanlar ve darbelerden medet umanlar insanlık adına utanılması gereken mahlûklardır; bunlardan da tiksiniyoruz! Bu vesileyle son olarak Ergenekon davasını gitmesi gereken yere kadar götürülmesi gerektiğini bir kere daha hatırlatıyor ve bu olayın takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz!
Kenan Alpay'ın Yaptığı Konuşma:
Ergenekon Cuntası'na ilişkin protesto eylemimizi İstanbul Üniversitesi önünde yapmamız bir tesadüf değil elbette ki. Yıllar önce bu meydanda 16 Mart tarihinde İstanbul üniversiteli öğrencilerin üzerine bomba atarak öldürenler Ergenekon Çetesinin mensuplarıydı. Yine İnsanlık tarihine kapkara bir leke olarak geçen başörtüsüne savaş açan İkna Odaları isimli psikolojik işkence organizasyonu da İstanbul Üniversitesi'nde icra edilmeye başlandı. İÜ Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu Ergenekon sanığı. İÜ Rektör Yardımcısı Prof. Nur Serter, ÇYDD Başkanı Prof. Türkan Saylan ve intihalden sabıkalı yardımcısı Prof. Necla Arat da İÜ'de kadrolu, Ergenekon'un değişik katmanlarında görevli suçlulardır. Org. Tolon ve Org. Eruygur, Tuğg. Küçük'ün örgütlediği Çete'nin İÜ'deki örgütlenmesi bu ve benzeri isimler eliyle yürütüldü. Bu sebeple Ergenekon Cuntası'na dair bir protesto için İÜ önünü tercih ettik.
Ergenekon terör örgütünün, cuntasının askeri darbe örgütlenmesinin en önemli failleri bugün yargılanmakta olan çeteciler değildir; onlara emirler veren, imkânlar tanıyan, himaye eden kişi ve kesimlerin de mutlaka yargılanması gerekiyor.
Ergenekon çetesi dağıtılsın. Bunun için öncelikle arkasındaki TSK'nın açık desteği geri çekilsin! Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ göreve gelir gelmez Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Mendi'yi darbecilikten, çetecilikten tutuklanmış darbeci Eruygur ve Tolon paşalara TSK adına destek ziyaretiyle görevlendirmişti. Geçen hafta da gördüğümüz gibi Aktütün Karakoluna yapılan saldırıda 17 askerin öldürülmesine dair ihmal ve tedbirsizliklerine dair ortaya çıkan bir takım belgeler ve eleştiriler anlaşılan o ki Genel kurmay Başkanı'nı çileden çıkardı. Genelkurmay Başkanı arkasına aldığı Kuvvet Komutanları eşliğinde yüksek ve öfkeli bir sestonuyla bütün bir kamuoyunu ve basın mensuplarını tehdit etti. Oysa biz tehdit edilmeyi değil Genel Kurmay Başkanı başta olmak üzere bütün generallerin hesap vermesini bekliyoruz. Bu hesap verilmeden militarist bataklığın kurutulması da söz konusu olmayacaktır. Hukukun, adaletin, özgürlüğün ve insanlığın tecelli edebilmesi ancak ve ancak bu militarist zihniyetin ve bataklığın kurutulmasından geçmektedir ki bu da çetelere yapılan kurumsal desteğin kesilmesiyle mümkün olacaktır.
Ergenekon dava sürecinin takipçileri olacağız ve bu yüzden yarınki duruşmaya da gözlemci olarak katılacağız. Kamuoyunu duyarlılığa çağırıyoruz.