Ramazan ayının başlamasıyla her hafta Özgür-Der tarafından Fatih Saraçhane Parkı'nda başörtüsü için yapılan eylemler de başladı. Bugün 13.30'da toplanan Özgür-Der mensuplarına Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak ve Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Cüneyt Sarıyaşar da destek verdi.
"Herkes İçin Adalet Başörtüsüne Özgürlük!" yazılı pankartın yanı sıra gündemdeki "Kürt açılımı"na ilişkin "Irkçı, İnkarcı Dayatmaya Hayır! Hak ve Adalet Temelli Çözüme Hayır!" yazılı pankart açan Özgür-Der üyeleri, ellerinde taşıdıkları "Yasakçılar Silivri'de Yasakları Yürürlükte!" yazılı dövizle de darbe ve Ergenekon ruhunun yaşadığına dikkat çektiler. "Hak ve Adalet Temelli Çözüme Evet!" yazılı bir dövizin Kürtçesinin de taşındığı eylemde Kürt sorununun çözümü noktasında atılması gereken adımların hak, adalet, kardeşlik ve özgürlük çerçevesinde olması gerektiği vurgulandı ve bu adımların destekleneceği ifade edildi. Ancak eylemde "demokratik açılım"ın başta başörtüsü olmak üzere diğer tüm hak ihlallerini de kapsaması gerektiği ifade edilerek herkes için adalet çağrısında bulunuldu. Özgür-Der adına hazırlanan ve aşağıda tam metni yer alan basın metninde de Kürt sorununun çözümüne ilişkin atılması gereken adımlara yer verildi.
Eylemin sunumunu yapan Ahmet Murat Kaya, Ramazanın Müslümanlar için taşıdığı öneme dikkat çekerek, başörtüsünün de oruç gibi namaz gibi Allah'ın emri olduğuna vurgu yaptı. Tüm dünya Müslümanlarının verdiği mücadeleyle başörtüsü mücadelesinin birbirinden ayrılamayacağını ifade eden Kaya, Ramazan ayının Müslümanlar için hayırlar getirmesini niyaz etti.
Vakit yazarı Abdurrahman Dilipak'a Org. Güven Erkaya'nın ölümünün ardında kaleme aldığı yazısından dolayı mahkeme karaı ile evinin haczedilip satılması kararının da kınandığı eyleme destek veren Abdurrahman Dilipak, "demokratik açılım"ın öncelikle darbe anayasalarının tasfiyesiyle başlaması gerektiğine dikkat çekerek, inanca saygı ve düşünceye özgürlük çerçevesinde atılması gereken çok sayıda adım olduğuna işaret etti. Dilipak, açılımın mümkün olabilmesi için Hükümetin öncelikle darbeyi mümkün kılan EMASYA protokolü ve TSK İç Hizmet Kanunu 135. Maddesini kaldırması gerektiğini ifade etti.
Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Cüneyt Sarıyaşar ise ülkede ciddi bir Türk sorunu olduğunu, mevcut sorunun kaynağını Türkleştirme baskısının oluşturduğunu söyledi. Hak ihlallerinin külliyen tasfiye edilmesi gerektiğini belirten Sarıyaşar, Mazlumder'in bu konulardaki çalışmalarına değinerek çalışanların Cuma namazı kılma hakkıyla çocuklara din eğitimi hakkı konusunu misal olarak verdi. Sarıyaşar, sözlerini, adaletin herkes için olması gerektiği vurgusuyla tamamladı.
Son olarak Özgür-Der adına söz alan Özgür-Der Yönetim Kurulu üyesi Kenan Alpay da başörtüsü yasakçıları ile darbeciler arasındaki paralelliğe dikkat çekti. Konuşmasında 28 Şubat darbecilerinin, başörtüsü yasakçılarının bugünün Ergenekoncuları olduğunun altını çizen Alpay, darbeci yasakçıların bir kısmının Silivri'de olmakla birlikte bulundukları muhtelif görevler döneminde onların etkisiyle alınan yasakçı ve otoriter kararların hâlâ yürürlükte olduğunu kaydetti. Sonuç olarak darbeci zihniyete karşı çıkmanın darbecilerin en somut icraatı olan başörtüsü despotizmine karşı çıkmayı gerektirdiğini belirten Alpay, militarist-darbeci zihniyetle köklü bir hesaplaşmanın yolunun da başörtüsü yasağına son vermekten, gasp edilmiş hakları iade etmekten geçtiğini kaydederek konuşmasını tamamladı.
Eylem boyunca "Irkçı Dayatmaya Son; Halklara Özgürlük!", "Kardeşliğe Giden Yol: Hak, Adalet, Özgürlük!", "Yasakçılar Silivri'de Yasakları Yürürlükte!", "Herkes İçin Adalet, Başörtüye Özgürlük!", "İnancına Örtüne Kimliğine Sahip Çık!", "Yasakçılar Yenilecek Direnenler Kazanacak!", "Yaşasın İslami Mücadelemiz!" şeklinde sloganların atıldı. Eylem bir sonraki Cumartesi yine 13.30'da toplanılmak üzere alkışlı protestoyla sona erdi.
HAKSÖZ-HABER
Foto: Murat Ayar
Özgür-Der Basın Açıklamasının Tam Metni:
IRKÇI ve İNKARCI DAYATMALARIN KARŞISINDA
KARDEŞLİK ve ADALET TEMELLİ ÇÖZÜMÜN YANINDAYIZ!
22 Ağustos 2009
Kürt sorununa yönelik çözüm çabalarının arttığı, beklentilerin yükseldiği, buna paralel olarak tartışmaların da yoğunlaştığı bir süreçten geçiyoruz. On yıllardır sürdürülegelen ırkçı-inkarcı devlet politikalarının diğer tüm toplumsal sorunlarda olduğu gibi bu sorunu da daha da yakıcı hale getirmekten başka bir sonuç vermediği iyice açığa çıkmıştır. Böylece acilen çözüme yönelik somut adımlar atılması gerektiğine ilişkin iddialarımız bugün bizzat devletin en tepe yöneticilerinin açıklamalarıyla ispatlanmıştır.
Gelinen bu acı nokta Ümmetten bir ulus yaratma çılgınlığıyla on yıllardır bu toplumu zorbaca yöntemlerle şekillendirmeye çalışanların eseridir. "Kemalist-laik Türklük" anlayışını tüm halka baskı araçları marifetiyle dayatan bürokratik oligarşi rejiminin devlet politikalarının iflası tescillenmiştir. Buna karşın ülkenin sorunlarının ancak adalet ve kardeşlik eksenli bir yaklaşımla çözülebileceğini, halkın ortak kimliğini ve değerlerini esas almayı gerektirdiğini, bunun da öncelikle ırkçı-inkarcı resmi ideolojiyle hesaplaşmayı zorunlu kıldığını savunanlar ise bir kere daha haklı çıkmışlardır.
Yaklaşık bir asır önce ülkeye egemen olan ırkçı-şoven zihniyetin bu topraklara tümüyle yabancı bir yaklaşımla mevcut sınırlar dahilinde ulusal bir kimlik yaratma çabalarının ürettiği Kürt sorununun yol açtığı mağduriyetlerin, acıların ve zulümlerin artık son bulması bugün halkın ortak talebi haline gelmiştir. Bu çerçevede hükümetin "Kürt açılımı" başlığıyla kamuoyunun gündemine taşıdığı tartışma ve müzakere sürecini olumlu, hayırlı ve desteklenmesi gereken bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz.
Şüphesiz asırlık bir geçmişi bulunan Kürt sorunu, adeta kangrenleşmiş ve çatışan tarafların milliyetçi yönlendirmeleriyle toplumsal yapıda bir tür fay kırıklarına, derinleşme eğilimi gösteren kutuplaşmalara sebebiyet vermiştir. Böylesi köklü bir sorunun kısa vadede ve tepede alınacak bir takım politik kararlarla külliyen çözümünü ummak fazla iyimserlik olur. Kaldı ki İslami kimliği toplumsal hayatın bütününden dışlayan ve ulusal-laik ideolojik zihniyeti esas alan bir sistemin hiçbir soruna bütüncül bir çözüm sunabilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte yaşanan acıların azaltılması, mağduriyetlerin giderilmesi noktasında yapılabilecek çok şey olduğu da açıktır.
Öncelikle yapılması gereken şey konuyu ırkçı-şoven propagandalardan ve klişelerden uzak bir biçimde, soğukkanlı bir şekilde tartışma düzlemine taşımaktır. İkinci adım süreç içinde hakkaniyet ölçüleri dahilinde atılacak adımlarla çözümün zeminini güçlendirmek olmalıdır. Sorunun çözümüne yönelik atılacak adımların sonuç vermesinin ise ancak toplumun tüm kesimlerinin adalet eksenli taleplerinin dikkate alınmasıyla mümkün olacağı açıktır.
Bu noktada resmi ideolojik zihniyetin ve bürokratik oligarşik yapılanmanın çözüm önünde devasa bir barikat teşkil ettiği tartışmasızdır. Bu gerçeği de göz önünde bulundurarak, Kürt sorununa çözüm arayışında samimi ve tutarlı bir yönelim içindeyse AK Parti hükümetinin mutlaka otoriter devlet ideolojisinin dayattığı düşünce biçimine, dünden bugüne tabulaştırarak muhafaza etmeye çalıştığı kavramlara, anlayışlara ve politikalara yönelik sorgulayıcı, eleştirel bir yaklaşımı öne çıkartması elzemdir.
Bu çerçevede ilk elde yapılabilecekler babından kamuoyu gündeminde yoğun biçimde tartışılmakta olan şu adımların atılması gerektiğini hatırlatıyoruz:
→ Etnik kimlik dayatmasına her alanda son verilmeli, mutlu olmak için şu veya bu kavme mensubiyeti dayatan cahili anlayış okuldan sokağa, medyadan kışlaya kadar her yerde terk edilmeli; bu çerçevede sivil ve katılımcı bir süreç dahilinde hazırlanacak ve her türlü etnik tanım ve sınırlandırmalardan arındırılmış yeni bir anayasa yapılmalıdır. Anayasada Türklükle birlikte Kürtlük ifadesinin de kayıt altına alınması çabaları yerine etnik kimliklerin referans alınması yaklaşımından tümüyle vazgeçilmelidir.
→ Kur'an-ı Kerim'de buyrulduğu üzere Rabbimizin ayetlerinden olan farklı dillere saygı gösterilmeli; bu çerçevede despotik anlayışın bu topraklarda konuşulan dillere ve hassaten de Kürtçe'ye karşı on yıllardır sürdürdüğü düşmanlığa son verilmeli; Kürt halkının dilini sadece özel hayatta değil, eğitimden medyaya tüm kamusal alanda da serbestçe konuşmasına, geliştirmesine, öğrenmesine ve öğretmesine imkan sağlanmalıdır.
→ Anaların gözyaşlarının daha fazla akmaması ve bundan böyle tek bir can kaybının dahi yaşanmaması için silahların susturulmasına öncelik verilmelidir. Bu çerçevede TSK operasyonlarını durdurmalı, PKK da koşulsuz olarak silahlı güçlerini ülke dışına çıkartmalıdır.
→ Sorunun çözümüne yönelik ciddi bir katkı sağlayacağı tartışmasız olan af konusunu adeta kan davası mantığıyla örtmeye yönelik sığ ve intikamcı propagandalara prim verilmemeli; genel siyasi affın koşulları aşamalı biçimde hazırlanmalıdır.
→ Yıllardır yürütülen milliyetçi propaganda ve şartlandırmalar neticesinde toplumsal kesimler arasında üretilmiş bulunan psikolojik mesafenin ve ayrılıkların giderilmesi için kardeşlik bağı öne çıkartılmalı; Kemalist eksenli toplumsal mühendislik projesinin sadece dayatma ve çözümsüzlük doğurduğu gerçeği ile açık yüreklilikle yüzleşilmelidir.
ÖZGÜR-DER