AYM'nin AK Parti hakkında kapatma kararı vermemesini adeta büyük bir "hukuki olgunluk göstergesi" şeklinde algılayan ve sunan yaklaşımları eleştiren Özgür-Der, yaptığı açıklamada halkın yarısının oyunu almış bir partinin, liderinin ve mensuplarının konuşmalarından, açıklamalarından ve "niyetleri"nden ötürü "laiklik karşıtı odak" suçlamasıyla hazine yardımından kesinti ile cezalandırılmasını bürokratik oligarşiye hakim despotik zihniyetin dışa vurumu olarak değerlendirdi.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklamanın tam metni:
AYM KARARI:
LAİKLİK SOPASINI SİYASETİN TEPESİNDE TUTMAYA DEVAM!
31 Temmuz 2008
AK Parti hakkında açılan kapatma davasında Anayasa Mahkemesi'nden çıkan karar yargıda keyfiliğin yeni bir göstergesi olmuştur. Daha bir yıl önce yapılan seçimlerde halkın yarısının oyunu almış bir partinin, liderinin ve mensuplarının konuşmalarından, açıklamalarından ve "niyetleri"nden ötürü "laiklik karşıtı odak" suçlamasıyla hazine yardımından kesinti ile cezalandırılması bürokratik oligarşiye hakim despotik zihniyetin dışa vurumundan başka bir şey değildir.
AYM'nin kararı seçkinci, dayatmacı bir ruh haliyle halkın kimliğinin, taleplerinin ve iradesinin yok sayılması, hor ve hakir görülmesidir. Burada odak olmakla suçlanıp cezalandırılan ve kendisine çeki düzen verilmesi istenenin sadece AK Parti olduğu düşünülemez. Kararın mahiyetinde halka karşı bir dayatma, toplumun hizaya sokulmasına yönelik bir mühendislik çabası açıkça görülmektedir. Bu açıdan AYM'nin AK Parti hakkında kapatma kararı vermemesini adeta büyük bir "hukuki olgunluk göstergesi" şeklinde algılayan ve sunan yaklaşımlara katılmak mümkün değildir.
Mazisi itibariyle en büyük işlevi Türkiye'yi siyasi partiler mezarlığına dönüştürmek olan bir yargı kurumu ile karşı karşıya olduğumuzu görmezden gelmiyoruz. Aynı şekilde hem geçen yılki 367 saçmalığı, hem de kısa bir süre önce üniversitelerde başörtüsü serbestisi getiren anayasa değişikliklerinin iptali kararlarında görüldüğü üzere AYM'nin herhangi bir hukuk kuralıyla kendisini bağlı görmediğinin de farkındayız. Dolayısıyla kararın "Ben yaptım oldu!" mantığıyla kapatma şeklinde de gerçekleşmesi sürpriz olmazdı elbette. Ne var ki, ortaya çıkabilecek zincirleme krizlerin bedelini göze alamaması ve bilhassa da Ergenekon ifşaatının kapatma davası sürecine "ışık" tutması karşısında AYM daha fazla riski göze alamayıp kapatma kararı verememiştir.
Kapatma kararı verememiş ama AYM açıkça "kulak çekme" tavrını sürdürmüş, bu şekilde bürokratik oligarşik sistemin sopası konumunu hatırlatmıştır. AK Parti üzerinden laiklik duyarlılığı vurgulanarak özgürlüklere pranga vurma tavrını sürdüreceğini bir kere daha beyan etmiştir. Oysa konuşması gereken, açıklaması gereken hususlarda AYM'nin derin bir sessizlik içinde olması ise dikkat çekicidir. Laiklik ilkesi adı altında sürdürülmekte olan despotik uygulamaların kutsanmasına çalışan AYM aradan geçen bunca zamana rağmen başörtüsü yasakçılığından taviz vermemek için anayasayı nasıl ihlal ettiğinin izahını hala yapamamıştır. Yüksek mahkeme üyeleri ile Ergenekon zanlılarının görüşme trafiğine, kapatma davasına ilişkin olarak daha dava açılmadan Ergenekon sanıklarının sahip olduğu bilgilerin mahiyetine, mahkeme üyeleriyle bu sanıkların irtibatlarına dair herhangi bir bilgilendirme, izah çabası içinde gözükmemektedir.
Sonuç itibariyle ortada asla alkışlanabilecek, sevinilebilecek bir durum olmadığı gibi, bu karar yapısıyla, işleyişiyle Anayasa Mahkemesi konusunun Türkiye'nin temel sorunlarından biri olarak acilen gündeme alınmasının gerekliliğini ortaya koymuştur. Bir süredir işletilmekte olan darbe sürecinin kesintiye uğraması ve AK Parti'nin şimdilik kapatılamaması halkın serbest seçimlerde iradesiyle seçtiği partileri tümüyle soyut kriterlerle kapatma tehdidi altında bulunduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Aynı şekilde bu karar AYM'yi özgürlükler önünde esaslı bir barikat konumundan çıkartmaya yetmez.
Bu durumda başta Meclis ve Hükümet olmak üzere halkın iradesini temsil etme iddiasında bulunan tüm kurumlar sorumluluklarının gereğini üstlenmeli ve mevki ve makamlarını üç beş gün daha fazla sürdürme uğruna bu dayatmayı sineye çekmemelidirler. Mevki, makam karşılığında bürokratik oligarşiyle özgürlükleri boğma üzerinde mutabakata varanların kendilerini de ülkeyi de çıkmaz bir sokağa sürükleyecekleri kesindir. Bu tavır sahiplerinin sadece kendilerini siyasetsizliğe mahkum etmekle kalmayıp, halka ihanetin utancını da silinmez biçimde üstlenecekleri bugüne dek defalarca ispatlanmış bir gerçektir.
Hülya Şekerci
Özgür-Der Genel Başkanı