Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği'nin Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde düzenlediği haftalık Alternatif Eğitim Dersleri'ne 15 Mart Pazar günü gerçekleştirilen iki dersle devam edildi. "Ayetler Işığında Hayat Dersleri" konulu birinci dersi Nur Suresi 12. ayeti bağlamında "İftiraya İlgisiz Kalmamak" başlığıyla Kenan Levent işlerken, Hamza Türkmen de "Türkiye'de 'İslami' Dergiler ve Etkileri" konulu ders bağlamında "Yeniden Milli Mücadele ve Pınar Dergileri" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
İfk Hadisesini Olmuş-Bitmiş Bir Olay Olarak Görmemek Gerek!
İlgili ayetler grubunun eksenini oluşturan ifk/iftira, bühtan vb. kavramlar üzerinde durarak insanı bunlara sürükleyen temayül ve nedenleri irdeleyen Levent, bir iftira olayında insanların tutumuyla ilgili olarak üç öbekten bahsedilebilir." dedi. Müteakiben bunları 1- İftira Atan/lar, 2-İftiraya Uğrayan/lar ve 3- İftira Karşısında Tutum-Tavır Alması Gerekenler olarak tasnifleyen Levent, bunlar üzerinde ayrı ayrı durarak açılımlarda bulundu.
1- İftira Atanlar ve Onu Yaygınlaştıranlar:
Bu başlık altında müfteri tipolojisi ve vasıflarını irdeleyen Levent, a- mahiyetini bilmedikleri şeyleri konuşma, insanların iffet ve namus bekçiliğine soyunma; b- işlendiği varsayılan kötülükleri propaganda malzemesine dönüştürerek yaygınlaştırma, Müslümanlar arasında kötülüğün, fuhşun ve fitnenin yayılmasına çalışma; c- mesnetsiz iddia ve iftiraları yaymayı basite indirgeme vb. hususiyetleri müfterilerin temel vasıfları olarak saptadı. İfk hadisesi etrafındaki olay örgülerinden de örnekler vererek bu tarz durumların Müslüman arasında da her zaman vuku bulabileceğini belirten Levent, Rabbimizin de bu hadiseyi Vahye taşımakla mü'minlere öğüt vermeyi ve onları bu tarz olayları basite indirgemekten ve kendiliğindenci tutumlar sergilemekten sakındırdığını söyledi.
2- İftiraya Uğrayan/lar:
Hz. Aişe'nin muhatap olduğu ifk hadisesi karşısında mü'minlerin karmaşık tutumlar sergilediğini belirterek Vahyin bu yöndeki değerlendirmelerine dikkat çeken Levent, iftira propagandasının mü'minler arasında sıkıntı ve üzüntüler yaratıp moral çöküşüne sebep olacağını ve fakat diğer yandan da buna şahitlik edenlerin de çeşitli açılardan imtihan edileceğini söyledi. Şer olarak algılanan bu durumun aslında hayra dönüşme potansiyeline de haiz olduğunu kaydeden Levent, böylelikle mü'minler cemaati ve/ya da topluluğu arasında üreyen zayıf unsurlar ve münafık tiplerinin de elenerek ayıklanacağını ifade etti.
3- İftira Karşısında Tavır, Tutum Alması Gerekenler:
Son olarak iftiralar ve müfteriler karşısında mü'minlerin sahip olması gereken tutum üzerinde duran Levent, ifk hadisesi üzerinden Vahyin değerlendirmelerini de hatırlatarak hüsnü-zanda bulunmak ve asılsız, kanıtlanmamış iftira ürünü haberlerin yayılmasına karşı koymak gerektiğini söyledi. Özellikle de öncü konumundaki insanları hedef aldığında ifkin çok sarsıcı çalkantı ve olumsuz sonuçları beraberinde getireceği riskinin bulunduğunu kaydeden Levent, "özellikle de önderlik mevkiinde bulunanlar dikkate alındığında ifk ciddi sarsıntılara yol açabilir." dedi. Levent, tebliğini iftiralar karşısında sessiz kalmama, yayılmasına izin vermeme; iftiraya maruz kalan mü'minlerin iffet, onur ve şahsiyetini savunma hassasiyetini kuşanıp empati yapma ve onları teselli etme ve birbirine sahip çıkarak müfterilerden şahit ya da somut kanıt talep etmenin önemine dönük vurgularla tamamladı.
Mücadele Birliği'nin 1967 yılında Konya'da kurulduğunu kaydeden Hamza Türkmen, bu kuruluşun Nakşi, Nurcu ve Kadiri gibi ekollerin ağırlığını hissettirdiği bir döneme denk geldiğini söyledi. Mezkur topluluğu İslam'a ait, "şeriat" özlemi duyan ama yoğun eklektik zaaflar taşıyan bir kesimin oluşturduğunu belirten Türkmen, bu kesimin düşünce ve yaklaşımlarıyla kitleleri büyük ölçüde etkilemeyi de başardığını söyledi.
Aynı dönemde Hizbuttahrir'in de etkisiyle ve tercümeler yoluyla tevhidi uyanış dalgasının da başladığını kaydeden Türkmen, bunun etkisini ağırlıklı olarak üniversitelerde hissettirdiğini, bir grup öğrencinin "yeniden diriliş"i kurduğunu ve Türkiye'deki Tevhidi Uyanış Sürecinin öncü emektarlarından Ercüment Özkan'ın da bu oluşum içerisinde yer aldığını ifade etti.
İstanbul'daki genç üniversite öğrencileri arasında bazı öbeklerin süreç içerisinde "Mücadele Birliği" olarak örgütlendiğini ve bunların 1970 yılında Mücadele Dergisi'ni çıkarmaya başladığını belirten Türkmen, Aykut Edipali ve İrfan Küçüköy'ün de bu öbeklere öncülük yaptığını söyledi.
Islahatçı gençlerin özellikle de Konya'da büyük yankılar uyandırdığını kaydeden Türkmen, sistemin ve özellikle de Diyanet kurumunun bundan rahatsızlık duyduğunu ve çabalarını çarpıtıp engellemeye koyulduğunu ifade etti. İlgili dönemlerde Kadızadeliler olarak damgalanan bu hareketin süreç içerisinde yaygınlaştığını zikreden Türkmen, Konya merkezli olan ve içerisinde Hayrettin Karaman hocanın da yer aldığı Oku ve Ümit dergileri ve İstanbul merkezli Milliyetçiler Derneği ve Aydınlar Derneği gibi oluşumların da bu hareketin öbekleri olduğunu söyledi.
Yeniden Milli Mücadele dergisinde belli yoğunluklarda işlenen üç temel konunun bulunduğunu kaydeden Türkmen "İlmi Sağ", "İnkılap İlmi" ve "Yeniden Milli Mücadele Stratejisi" olarak sıraladığı bu mefhumları derginin merkezi önemdeki kavramları olarak nitelendirdi.
İlmi Sağ: Derginin toplumdaki buhranı Kur'an'dan istifadeyle giderme söylemini dillendirdiğini belirten Türkmen, bu bağlamda "İslam Nizamı", "Mefhumlar" ve "Tekfir" başlıkları altında çeşitli konuların işlediğini söyledi. İlmi sağ kavramının da ilk etapta Kur'an menşeli "ashabı yemin" terkibi anlamında kullanıldığını kaydeden Türkmen, ne ki bunun süreç içerisinde Türk milliyetçiliğine dönüştüğünü ve derginin 12 Mart'ta "Devlet-Millet El Ele" dosya konusunu işlemeye başladığını ifade etti.
İnkılap İlmi: Derginin devrim olgusunu kötü bir halden iyi bir hale doğru geçiş olarak algıladığını; siyasi elin değişimi değil, cemiyetin ve örfün Vahiy ile değişmesi şeklinde işlediğini belirten Türkmen, "İslam nizamı" ve "Hizbi kitleleşme" başlıkları altında da bununla ilintili konuların işlendiğini söyledi. Derginin bu temelde inşa ettiği söylemi dolayısıyla birçok insanı etkileyip halkalarına katmayı başardığını da ifade eden Türkmen, ne ki süreç içerisinde bu söylemin kirletilerek Türk milliyetçiliğine dönüştürüldüğünü kaydetti.
Yeniden Milli Mücadele Stratejisi: Derginin bu terkibi mücadele stratejisi olarak kullandığını kaydeden Türkmen, "Hizbi kitleleşme" adı altında buna dönük konuların işlendiğini ve yine bu stratejinin bir yansıması olarak "İslam anayasası bildirileri"nin dağıtıldığını söyledi. Ancak süreç içerisinde fasit emelleri bulunan kişi ve güçlerin bir yandan Hizbuttahrir fikrini kavramak ve diğer yandan da bu gençleri dönüştürmek niyetiyle bu oluşuma nüfuz ettiğini kaydeden Türkmen, ilerleyen süreçlerde bunun sonucu olarak hareketin Türk milliyetçisi karakterinin belirginleştiğini ve parçalanmaların vuku bulduğunu söyledi.
Pınar Dergisi: Pınar'ın da bu hareketin bir diğer ayağı olduğunu kaydeden Türkmen, 70'li yıllara müteakiben hareketin Bâtıniliğe kaymasının dağılma ve ayrılmaları hızlandırdığını söyledi. Hareketin nihai olarak "Millet Partisi" adıyla yeni bir yapılanmaya gittiğini belirten Türkmen, bunun öncü isimleri arasında da Ahmet Taşgetiren, Cemil Çiçek, Taha Akyol, Hüseyin Gülerce, Ahmet Davutoğlu, Altan Tan vb. kimselerin bulunduğunu söyledi.
Türkmen tebliğini "Yeniden Milli Mücadele hareketi 70'li yıllara kadar kadro hareketiydi. İslam diye girdikleri bu kıskacın altından milliyetçi olarak çıktılar." vurgusuyla tamamladı.
Büşra Bulut / HAKSÖZ-HABER