27 Mayıs Çarşamba akşamı gerçekleştirilen panele Musa Üzer başkanlık yaparken Ahmet Yıldız ile Hamza Türkmen de konuşmacı olarak katıldılar.
Program akışına ilişkin dinleyicileri bilgilendirerek panele start veren Musa Üzer Özgür-Der aylık panellerinin ana başlığı olan "Mücadele Sürecimizde Kazanımlar"a dikkat çekerek şunları söyledi: "Alternatif Eğitim Çalışmaları konusundaki kazanımlar derken İslami mücadele çabalarını merkeze aldığımızın altını bir kez daha çizmek gerekiyor. Bu bağlamda İslami mücadelede alternatif eğitim çalışmaları adı altında yapılanlar ile toplumsal yapıda var olan Müslümanlık bağlamındaki İslami kültüre ait çalışmaları ayrı değerlendirmek gerekiyor. Alternatif eğitim çalışmalarından kastettiğimiz toplumsal ve siyasal değişimi hedefleyen ve bunun için gerekli olan bireysel, toplu ve kurumsal donanım için çabalayan, usuli bir donanıma sahip yerel ve küresel sistemi anlama çalışmalarının nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiği konularında pratiklerin ortaya konulmasını kastediyoruz en genel anlamda."
Bu çabanın taşıyıcılığına yapan dönemin dergi ve kurumlarına ilişkin de kısa bilgilendirmelerde bulunan Yıldız, özellikle de Milli Mücadele Birliği hareketi ve yayınlarının ve bunun ortaya koyduğu eğitim muhtevası ve formunun kendi dönemi bağlamında önemli bir sıçramayı ifade ettiğini söyledi. 1970'lere doğru Türkiye'de bulunan çeşitli şahsiyetlerin çabalarıyla muhtelif semtlerde sınırlı ders-sohbet halkalarının oluşmaya başladığını belirten Yıldız, özellikle de Malatya havzasında oluşturulan ders halkalarının düzenin ideolojik yapısından kopuk daha bağımsız ve özgün bir gelişime kapı araladığını kaydetti. Yine bu dönemde İskender Paşa çevresinde oluşan halkalanmaların üniversitelere de sıçradığını ifade eden Yıldız, İskender Paşa dergâhı ve Mehmet Zahit Kotku çevresindeki halkalanmaların ve bunlara katılan üniversite öğrencilerinin 1980'lere doğru Akıncılar Derneği'ne kaydıklarını söyledi. 80 Darbesine müteakiben kısa zamanda dağılma ve savrulmaların yaşandığına da dikkat çeken Yıldız, bu dönemde Müslümanların ilk kez cezaeviyle tanıştıklarını ve dolayısıyla cezaevlerinin de Medrese-i Yusufiyye şeklinde adlandırılarak önemli bir eğitim zeminine dönüştürüldüğünü ve dolayısıyla cezaevlerinin İslami mücadelede bir durak olarak algılanmaya başladığını kaydetti.
1980'lerden itibaren cezaevinden çıkan ya da yurtdışından dönen insanların yeni arayışlarla öne çıktıklarına dikkat çeken Yıldız, bu dönemde gerçekleştirilen İslam devriminin ve Afgan cihadının da heyecanlı, aktivist bir kuşağın oluşmasına etki ettiğini belirterek bütün samimiyetine karşın bu dönemde öne çıkılan vizyon ile yerinde duramayan, alabildiğine heyecanlı, sert-keskin ve bir o kadar yüzeysel bir gelişimin baş gösterdiğini söyledi. Ayrıca bu dönem boyunca eğitim amaçlı yurtdışı seyahatlerinin Rahmet vb. yapılar tarafından geliştirilen bir form olduğunu, ne var ki Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan ve Mısır havzalarında gerçekleştirilen eğitimin Türkiye'ye dönüşte pek verimini göstermediğini, bunlar arasında en çok verimli olanın da Pakistan havzasına gidip gelenler tarafından icra edildiğini ifade etti. 1980'den itibaren tercüme faaliyetlerinde yaşanan yoğunluğun yüzeyselliğe de sebebiyet verdiğini ifade eden Yıldız, bu dönemde fikri üretkenliğin çok düşük olduğunu söyledi. Yine 1980'lerden itibaren Ev çalışmalarının yeni bir form olarak öne çıktığını belirten Yıldız, bunun olumlulukları yanında bir içe kapanmayı da ifade ettiğini Daru'l Harb tartışmaları ile 12 Eylül rejiminin camileri kontrol ve ajanlaştırma çabalarının da bunda rol oynadığını kaydetti.
1990'lı yılların adeta evden sokağa çıkışı temsil ettiğini belirten Yıldız, sosyalleşme anlamına gelen bu dönemde kitap-yayınevi, mescit-çay ocakları vb. formların geliştirildiğine dikkat çekerek cemaatler isimlerinin de hemen hemen yayınevleri ile özdeşleştiğini, bunların birer irtibat ve eğitim zemini işlevi gördüğünü ve dolayısıyla bu dönemde tebliğin yanı sıra özel ders ortamları formunun da yaygınlaşmaya başladığını söyledi. Ayrıca Hizbu't Tahrir'in özel ders birimleri modelinin değerinin de bu dönemde yeniden kavranmaya başlandığını kaydeden Yıldız, bu vesileyle sistematik eğitim süreçleri sonucunda kadrolaşmanın amaçlandığını ve eğitimden de genel olarak her cemaatin kendine ve çevresine yeter bir kişilik oluşturmanın anlaşıldığını ifade etti.
Son olarak 28 Şubat süreci üzerinde duran Yıldız, bu dönemde İslami kesimlerde genel olarak bir psikolojik panik hali, durağanlaşma ve dağılmanın yaşandığına dikkat çekerek ayakta duran çok az öbeğin kendini yenileme ve ileriye doğru sıçrayışlar gerçekleştirme noktasında olumlu mesafeler kaydettiklerini ve alternatif eğitim faaliyetleri bağlamında Özgür-Der modelinin de bu dönemde elde edilen önemli bir kazanım olduğunu söyledi. İslami kesimden diğer bazı vakıf ve derneklerin de alternatif eğitim faaliyetleri bağlamında daha düzenli, sistematik formlar geliştirmeye başladıklarına dikkat çeken Yıldız, bu önemli kazanımla birlikte gelinen aşamada bu çabaların en büyük sıkıntısının ekolleşememe, ileriye dönük sıçrayamama ve süreklileşememe olduğunu söyledi. Alternatif eğitim bağlamında yine bu dönemde geçmişe oranla İslami mücadelede kadın unsurunun öneminin hemen tüm yapılarda daha bir kavranmaya başlandığına da dikkat çeken Yıldız, evlerin ve çocukların da adeta yeni yeni keşfedildiğini belirterek ev okulları ve çocuk kulüplerinin önemli kazanımlar olduğunu ve daha kuşatıcı bir tebliğ ve eğitim sürecine doğru gidildiğini kaydetti. Yıldız, tebliğini eğitimin amacı ve yetiştirilmesi arzulanan insan unsurunun nasıllığına dönük soru ve açılımlarla tamamladı.
Alternatif eğitim konusunun iki boyutu olduğunu belirten Türkmen bunların (1) şekil-form, (2) ve muhteva-içerik olduğunu söyledi. Birincisine okuma, vaaz, sohbet-nasihat-halka-kültür birliği, çalışma grubu vb. örnek veren Türkmen, ikincisinin ders müfredatını ve okunan ya da dinlenen eserleri içerdiğini kaydetti.
Buradan hareketle tarihsel mirasın konu bağlamında kısa bir değerlendirmesini yapan Türkmen, Osmanlı'nın çöküş sürecindeki en önemli kültürel yatırımının 1821 kurulan Tercüme Odası olduğunu ve bundan istifade eden bazı Müslümanların da öğrendikleri yabancı dil ve özellikle de Arapça sayesinde kavram araştırması yapma ve görüş derinliğine ulaşma imkânları elde ettiklerini söyledi. Ayrıca Cemalettin Afgani'nin de bir süre Daru'l Fünun'da talep sahibi insanların perspektif edinmelerine katkısının olduğunu belirten Türkmen, bu katkının Urvetu'l Vuska ve Sırat-ı Müstakim ile devam ettiğini kaydetti.
İttihad Terakki'nin ikinci döneminden itibaren ve Cumhuriyet'in kuruluşundan çok partili sisteme geçiş sürecine kadar ise uygulanan yoğun baskı ortamında adeta bir fetretin yaşandığına dikkat çeken Türkmen, bu dönem boyunca zor şartlarda sürdürülen eğitim çabalarının muhteva bakımından son derece sığ olmakla birlikte vahiy dışı güçlerin saldırıları ve sistemin manipülasyonları karşısında korunmak açısından bir imkân ve alternatifi ifade ettiğini söyledi.
Alternatif eğitim faaliyetlerini tevhidi uyanış süreci ile irtibatlandırıp 1960-'70 ve 1970-'90 olarak iki dönem üzerinden form ve muhteva açısından değerlendiren Türkmen 1960'lara kadar İslami eğitimin Osmanlı bakiyesi bir formda kaçak ve gizli olarak gerçekleştirildiğini söyledi. Bu faaliyetlerin yetersizliğini de ortaya koyan Türkmen düzenin komünizmle mücadele bağlamında dinden istifade etme politikasına dikkat çekerek geleneksel formda İslami eğitimi yaygınlaştırmaya çalışan Said-i Nursi gibi şahsiyetlerin de daha çok pozitivizme karşı yaratıcı ve hesap sorucu bir Allah tasavvurunu işlemeye çalıştıklarını ve bütün samimiyetlerine rağmen çabalarının sığ olmaktan kurtulamadığını kaydetti.
1960-'70 arasındaki dönem boyunca alternatif eğitim çalışmalarını form ve muhteva açısından tahlil eden Türkmen, bu dönemde Hilal dergisi ve yayınları aracılığıyla tercüme faaliyetlerinin söz konusu olduğunu ve gerek ferdi gerekse de kolektif eğitim-öğrenim faaliyetlerinin birinci olarak bu kaynakların takibi üzerinden ve ikinci olarak da Hatip Erzen, Said Çekmegil, Said Ertürk, Tayyip Okiç, Muhammed Hamidullah vb. şahsiyetlerin ve öğrencilerinin oluşturduğu sohbet halkaları üzerinden sağlandığını söyledi. Aynı dönemde çeşitli kurumlar şemsiyesi altında gerçekleştirilen faaliyetlere de dikkat çeken Türkmen, bu bağlamda Hizbu't Tahrir'in 3-7 kişilik hücre tipi çalışmalarının da alternatif eğitim çabalarının ilk örnekleri olduğunu ifade etti. Ayrıca MTTB ve MB'nin de çeşitli akımların birikimlerinden yararlanarak bu dönemde öne çıktıklarına dikkat çeken Türkmen, özellikle de müfredat bakımından MB metinlerinin ve form açısından da icra ettiği seminerlerin ve oluşturduğu ders halkalarının o dönem için çok ileri çalışmalar ifade ettiğini söyledi.
1970-90 arası dönemi de alternatif eğitim faaliyetlerinin form ve muhtevası açısından çok yönlü tahlil eden ve bu çabaları sürdüren kişi ve öbeklere dair bilgileri dinleyicilerle paylaşan Türkmen, bu dönemlerdeki Kur'an çalışmaları ile ilgili olarak çarpıcı tespitlerde bulundu. Bu meyanda Kur'an çalışmalarında usuli ve siyasi diğer konulara Kur'an merkezli yaklaşan mutedil bir yol arayanların çoğunluğu teşkil ettiğini kaydeden Türkmen, bunun yanında birinci olarak klasik usulü ve sahih birikimi takmayan ve ikinci olarak da Sünni muhteva ve formu aşamayan uç yaklaşım örneklerinin de nüksettiğini ifade etti. Ayrıca İslami amaçları kavrama, dini anlama usulü, siyasi-toplumsal ve tarihi çözümlemeler açısından 1970 ve 1980'li yılların bir arayış serüveni olduğunu belirten Türkmen, 1970'lerde Düşünce, Kriter, Talebe, Aylık Dergi, Hicret; 1980-90'larda İktibas, İnsan, Mektep, Kelime, Kalem, Dünya ve İslam, Yeryüzü, Haksöz, Ümran vb. gibi dergilerin muhteva açısından kısaca tahlil ederek şunları söyledi: "Hem dini anlama ve anlatma, hem çevre ve dünya siyaseti ve kültürünü analiz etme ve aşma çabası içindeydiler. Bu çaba ve niyetle bu dergilerde kaleme alınan yazılar, sadece aylık okumalar için değil, aynı zamanda ders programlarında okunmak ve yararlanmak için değer ifade ediyordu. Hala da bu tür çerçeve yazılarına ihtiyacımız bulunmaktadır."
Form açısından da dönemi kısaca tahlil eden Türkmen, 1980'lerden itibaren tevhidi yöneliş içinde olan İslami grupların fikri itirazları nedeniyle dergâhlardan ve metodik tartışmalar sonucunda da camilerden koptuklarını ve en önemli ve sığınaklı eğitim mekânları olarak evleri algıladıklarını kaydetti. Bu dönem boyunca alternatif eğitim çalışmalarının ayrıca dergi, sohbet halkları, hapishane ortamlarında da icra edildiğini kaydeden Türkmen, İslami eğitim için yurtdışına gidenlerin de bulunduğunu ancak bunların genel olarak ön perspektifsizlikleri nedeniyle dönüşlerinde daha çok alanlarını tanımayan kopya formlar getirdiklerini söyledi.
1990'lara doğru evlerde gerçekleşen eğitim çalışmalarından elde edilen yaklaşım ve perspektiflerin temsil makamının dernek-vakıf yeri gibi kullanılan kitap-yayınevleri formunun almaya başladığını kaydeden Türkmen, bununla ilgili şu saptamalarda bulundu: "Dar ekiplerin en önemli açılım ve diyalog mekanları kitabevleri-yayınevleri, dergiler, üniversite kayıtları, lokal gibi kullanılan bazı uygun kahveler oldu. Buralarda toplanan veya irtibat kurulan kişilere gece, konferans gibi etkinlikler dışında periyodik ders sunumları 1990'dan sonra bazı vakıflarda gerçekleştirildi ama bu tür açılımlar uzun bir dönem gerek sürekliliği gerek konuların bir sistem içinde birbirini tamamlaması veya irtibatı açısından verimli olamadı. Bu konuda periyodik bir düzen ve ders disiplini açısından Kültür-Sanat Vakfı etkinlikleri önemliydi ama eğitim müfredatı İslami kimlik inşası açısından tahkike ve usuli bir yeterliliğe yöneltmiyor, sadece üniversitedeki resmi ders formlarından gerek duyulan bazıları müfredat için seçiliyordu."
1990'lı yıllar boyunca yeni form arayışlarının sürdüğünü ifade eden Türkmen, bu bağlamda daha katılımcı ve sınıf tipi eğitim yapma ihtiyacının bazı yeni teşebbüslere vesile olduğunu ancak gerek süreklilik ve gerekse de müfredat bütünlüğü ve tutarlılığı açısından bu yönelimlerin geçici teşebbüsler olmaktan kurtulamadığını söyledi. Gelinen süreçte bunu aşma çabasında olan öbekler bulunsa da genel olarak süreklilik ve müfredat bütünlüğünün hala da sağlanamadığını ve daha da önemlisi mektep-hareket tutarlılığının sağlanmasında ciddi yetersizlikler bulunduğuna dikkat çeken Türkmen "İslam'ın sahih bir şekilde algılanması ve hayatın tevhidi bir perspektifle yorumlanmasını sağlayan müfredat bütünlüğü ve tutarlılığı olan ilk örnek çalışma Özgür-Der'in 2001 yılında yıllık olarak başlattığı Alternatif Eğitim Dersleri ile kurumsal bir örnekliğe ulaşabildi." dedi.
Son olarak merkezi temsil ve şura mekanizması içerisinde rol alması açısından bayanlara yönelik çalışmalar üzerinde de durarak alternatif eğitim çalışmalarının bayanlar üzerinden değerlendirmesini yapan Türkmen, bugünün fıkhının üretilmesi ve gelecek tasarımının planlanması bağlamında çeşitli tahlil, tespit ve önermelerde bulunarak konuşmasını tamamladı. Bu meyanda önemli vurgular içerdiği kanaatinde olduğumuz tebliğin son kısmını özetleyerek aşağıya almakta fayda görüyoruz:
"Ümmeti yeniden yapılandırma veya Kur'an toplumunu inşa etme yolunda gerekli olan usul ve bilgi derslerini; İslami ilkeler muvazenesinde dünya konjonktürü ile ilgili siyasi, ekonomik, tarihi perspektif kazandıracak dersleri planlamak kadar, bu derslerle ilgili metin ve materyal temini ve bu dersleri işleme yeterliliğini sağlayacak öğretmen çalışmaları şu anki eksiklerimizdir.
Eğitimimizin amacı önemlidir. Bu açıdan önceliğimizi belirlemeliyiz. Alternatif eğitim konusundaki eksikliklerimizi gidermekte bu bahis önemlidir.
· Öncelikli çabamız yardım, hayır, hasenat, dayanışma faaliyeti midir?
· Medeniyet projesi için mi çalışılacaktır?
· Fiili yani kıtal temelli bir kıyam için mi hazırlık yapılacaktır?
· Yoksa içinde yaştığımız yerel ve küresel cahili statüyü aşmak için tebliğe tanıklık ve inşa süreci mi önceliklidir?
Eğitimimizin form ve müfredat boyutunu iletişim çağının şartlarını da gözeterek yenilemeliyiz, öncelikli yaşam sorunlarımızın çözümünde başvurulacak GÜNCEL İLMİHALLER hazırlama ihtiyacını cevaplayacak düzenlemeler yapabilmeliyiz.
Din temelli bir cemaatleşme bizim için asıldır. O halde İslam'ı akidevi, kültürel ve metodik planda doğru kavrattıracak usul ve bilgi disiplinlerimizi ikmal etmeliyiz. Bugüne kadarki çalışmalarımızı ve diğer müspet çalışmaları yaş ve ilgi alanlarına göre didaktik ve kullanılabilir ders kitaplarına dönüştürebilmeliyiz.
Kimliğimizin güçlenmesine ve donanımlı olmamıza katkı sağlayan Tarih - Toplum – Ekonomi - Siyasi ve ideolojik sistemlerle ilgili çözümleyici çalışmalarımızı çoğaltmalıyız.
Sonuç olarak geldiğimiz yer itibariyle tasnif edilmemiş ve ayıklanmamış bilgi yığınları içinde, Kur'anî perspektif açısından eksiklerimizi görmek ve bu ihtiyacı gözeten bir çalışma azmini ve tevazuyu sahiplenmek bile önemli bir kazanımdır. Eğitim süreçlerimizde yetişen insanlarımız, var olanla yetinmeyi değil, var olanı geliştirmeyi görev bilen bir sorumluluk içinde olmalıdır. Kazanımımızı şöyle test etmeliyiz: Filiz verecek ekin/tohum muyuz, korunacak verimli bir toprak mıyız; eğitim sürecine kattığımız bir kardeşimiz bir şehre tayin edildiğinde, çevresine ve kendine yeten bir konumunda filiz verilecek bir tohum olarak mı görülüyor; yoksa kaybolmasından korktuğumuz için itina ve irtibat kurmaya çalıştığımız bir imkân olarak mı görülüyor? Bu yöndeki eksiklikler kendimizden mi kaynaklanıyor yoksa eğitim form ve muhtevasından mı? Her ikisinin de rolü söz konusu olabilir. O halde Alternatif Eğitim Çabaları konusundaki kazanımlarımızı aşmak ve kendimizi yenilemek için sorumluluğun hem bireysel hem kolektif boyutu vardır. Bu konuda herkesin kendi için çıkartacağı dersleri istişare etmeye devam etmeliyiz."
HAŞİM AY / HAKSÖZ-HABER