Özgür-Der'in dün akşam tertiplediği bir panelle Mısır İntifadası'nın geleceği masaya yatırıldı. İhvan sözcüsü Eşref Abdulgaffar'ın da konuşmacı olarak katıldığı programda intifadanın arka planından İhvan'ın rolü ve tutumuna, direnişçilerin taleplerinden muhtemel geleceğe değin bir dizi konu ele alındı.
Direnişçiler ile milis güçler arasındaki çatışmaların artarak sürdüğü Mısır'da sona doğru geliniyor. Cuma gününü "kurtuluş günü" (yevmi'l-halas) olarak belirleyen direnişçilerin diktatör Mübarek'e verdikleri süre yarın doluyor. Diktatörün gitmemesi durumunda muhtemelen yarın Cuma namazına müteakip Başkanlık sarayına yürünmesi beklenirken bu durumda intifadada da yeni ve kritik bir aşamaya girileceği söylenmektedir.
Mısır'daki gelişmelere bağlı olarak Türkiye Müslümanları da intifada ile dayanışmalarını ortaya koymak üzere eylem ve etkinliklerine devam ediyorlar. Konuya dair sağlıklı bilgi akışını birinci elden aktarmak ve intifadanın muhtemel geleceğini gündemleştirmek maksadıyla Özgür-Der dün akşam bir panel düzenleyerek intifadayla dayanışma etkinliklerine farklı bir boyut kazandırdı. Türkiye'de bulunan İhvan sözcüsü Eşref Abdulgaffar'ın da konuşmacı olarak katıldığı panelde ayrıca Turan Kışlakçı da intifadaya götüren süreç ve arka plana ilişkin bir sunum gerçekleştirdi.
Saat 20.00'da Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen panelde Mustafa Eğilli'nin giriş konuşmasına müteakip ilk olarak konuşmacılar tarafından 20'şer dakikalık tebliğlerde bulunuldu. Daha sonra dinleyicilerin de katılımıyla soru-cevap şeklinde devam eden panel yaklaşık saat 23'e kadar sürdü.
Ortadoğu'da Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak
Ortadoğu'da çok sıcak ve hızlı gelişmelerin yaşandığını belirterek konuşmasına başlayan Mustafa Eğilli, söz konusu gelişmelerin daha birçok olaya da gebe olduğunu kaydederek intifada için hayırlı sonuçlar temennisinde bulundu. İçerisinde bulunulan süreç ve zeminin kaypaklığına dikkat çeken Eğilli, intifadanın geleceği bağlamında Müslümanların bu sürece ne kadar hazırlıklı oldukları, olayları ne oranda sevk ve idare edebilecekleri sorularının ve İslami hareketlerin dirayet ve önderliğinin belirleyici öneme haiz olduğunu ifade etti.
Mısır intifadasında Tunus'un öncü ve tetikleyici rolünü vurgulayan Eğilli, intifadanın gidişatını ve muhtemel geleceğini kestirme bağlamında "Yaşanan sıradan bir halk ayaklanması mı, yoksa köklü bir intifada mı? Öne çıkan talepler nelerdir? Salt ekonomik sorunlar ve siyasal özgürlük talepleri ile mi sınırlı, yoksa bunları da kapsamakla birlikte daha öte ve bütünsel talepler mi var? Ayaklanmanın sonucu nereye varabilir? Amaç, salt diktatörün devrilmesi mi; yoksa topyekun diktatörlüğün son bulması mı? Başka bir değişle rejimin kendilerinde teberrüz ettiği diktatör şahsiyetlerin tasfiye edilerek yerlerine başka işbirlikçi kuklaların ikamesi mi arzulanmakta yoksa diktatörlerle birlikte bizatihi diktatör rejimin de köklü değişimi mi amaçlanmaktadır?" sorularını sorarak şu saptamalarda bulundu:
"Sorulara verilecek cevaplar her ne olursa olsun açık olan husus şudur ki, Ortadoğu'da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bazı köklü değişimlerin yaşanması mutlaktır. Bu değişimin İsrail ve Amerika'nın bölgeye bakışında değişiklikler meydana getirmesi de kaçınılmazdır. Daha da önemlisi bu durum İslami hareketlerin rolünün daha yoğun bir şekilde yeniden gündemleşmesini sağlayacak ve vizyon, düşensel derinlik, altyapı ve kadro açısından bu hareketlerin daha fazla konuşulmasını beraberinde getirecektir."
İlk konuşmacı olarak söz alan Turan Kışlakçı "Mısır, Firavunlardan beri benzeri diktatörleri görmüş ve onları yıkmaya dönük mücadelelerde bulunmuştur." tespitiyle başladığı konuşmasına çatışmaların bilançosu ve beraberinde doğurduğu ihtiyaçları aktardı. Bu meyanda ülkede ciddi bir tıbbi malzeme boşluğunun yaşanmakta olduğunu belirten konuşmacı, direnişçilerin intifadayı sürdürmekte ısrarlı olduklarını ve son olarak da Yusuf el-Karadavi'nin gençlere sonu şehadet de olsa tağut gitmeden meydanları terk etmemeleri çağrısında bulunduğunu kaydetti.
Gösterilerin Öncesi Vardı
Müteakiben daha ziyade komplocu bir bakışın ürünü olarak öne çıkan Batılı güçlerin yönlendirmesi savı ve intifadanın arkasında yer alan asıl gücün ya da güçlerin kim olduğu tartışmasına dikkat çeken Kışlakçı, intifadanın bir oldubittinin sonucu olarak gelişmediğini, arka planda ciddi hazırlıklar ve birikimlerin olduğunu belirterek 2004'den bu yana bu yönde çalışmaların olduğunu ve bunların farklı periyotlarda yapılan gösteriler yoluyla öne çıktığını söyledi. Kendisinin de 2008'de yapılan bir kısım gösterinin canlı tanığı olduğunu belirterek çalışmalarda özellikle de muhtelif kesimlerden gençlerin önde olmasının dikkat çekici olduğunu kaydetti.
İntifadaya gelinen süreçte arka plandaki en önemli gücün ise el-Kifaye (Yeter!) Hareketi olduğunu belirten Kışlakçı, bu hareketin 2004 yılında örgütlendiğini, farklı kesimleri bir arada topladığını ve ortak talep olarak da Mübarek diktatörlüğüne dönük "Artık Yeter!" sloganında ifadesini bulduğunu ifade etti. Ayrıca hareketin en geniş katılımlı sempozyum metinlerinden oluşan "Hudûdu'l Islahi'l Siyasi Fî Mısır" (Mısır'da Siyasi Islahatın Sınırları) adlı kitaptan da özet bilgiler aktaran Kışlakçı, sonuç bildirgesinde öne çıkan taleplerde özetle "Rejim değişmeli," "Değişime dış unsurlar karıştırılmamalı. Tamamen iç dinamiklerle halk ayaklanması şeklinde olmalı…" vurgularının öne çıktığını kaydetti.
Bu arka plandaki çalışmaların sonucu olarak önde gençlerin yer aldığı ayaklanmaya başta köyler olmak üzere birçok yerden işçi-memur, kadın ve çiftçi kesimlerinin iştirak ederek destekte bulunduğunu belirten konuşmacı, Mısır'da dün olduğu gibi yine bugün de en ufak bir kıpırdanışın İhvan'a mal edilmek suretiyle sindirilmeye çalışıldığını ve bu şekilde her fırsatta İhvan mensuplarının baskı altına alındığını söyledi. Kışlakçı özet olarak "Gösterilerin öncesi vardı ve bu devam ediyor." dedi.
İntifadada Tek Kişi ve Kesimin Yönlendiriciliği Yok
Yaşadığımız çağın toplumsal hareketlere yansıyan özelliklerinden birinin hareketlerde tek liderin olmayışı şeklinde belirdiğini kaydeden Kışlakçı, son olarak da bunun Tunus ve Mısır'da görüldüğünü ifade etti. Mısır intifadasında en önemli güç olarak İhvan'ın da yer aldığını ancak tek kişi ya da cemaatin yönlendiriciliğinin görünürde söz konusu olmadığını, halk ayaklanmasında tüm muhalif örgütlü kesimlerin arka planda sağlanmış ittifaklarının bulunduğunu ve meydanları dolduran insanların da muhtelif kesimlere mensup olduklarını söyledi. Kışlakçı, bu durumun Batılı analizciler ve toplumsal hareketlere dair alışıla gelinmiş yaklaşımları içselleştiren kimseler tarafından ya anlaşılamadığını veya da anlaşılmak istenmediğini ifade etti.
Talepler düzeyinde yoksulluğun önemli bir faktör olduğunu belirten Kışlakçı, Mısır'da 1,5 ile 3 milyon arasında insanın "Mezar evler"de yaşadıklarını, insanların ciddi anlamda ekonomik bir darboğazla boğuştuğunu ve diktatörlükten artık bıktığını söyledi. Açlık ve sefaletin Hıristiyanlar da dahil olmak üzere tüm farklı inanç grubu ve kesimleri kuşatan bir özellik arz ettiğini belirterek rejimin de bunu derinleştirmek istediğini ve ayrıca Kıpti (Hıristiyan)-Müslüman çatışmasını yaratarak iktidarını sürdürmenin peşinde olduğunu kaydetti. Yine bir diğer faktör olarak düşünce ve inanç özgürlüğü üzerindeki baskılara dikkat çeken Kışlakçı, cezaevlerinde önemli oranda liberal, sol ve İslamcı siyasi tutsağın bulunduğunu söyledi.
Bir Sevrebook (Devrim Kitabı) Olarak Facebook
Tunus'un Mısır'daki ayaklanmayı sadece tetiklediğini belirten konuşmacı, her iki harekette de Üniversiteli gençlerin ön planda olmalarının dikkat çekici olduğunu kaydetti. Bu bağlamda Mısır intifadasında öncü rolü oynayan güç olarak 6 Nisan Hareketi'ne dikkat çeken Kışlakçı, hareketin İhvan gençliği de dahil muhtelif kesimlere mensup gençlerden oluştuğunu, baskı ve sansürden kaynaklı olarak irtibat zeminlerinin genel anlamda internet olduğunu belirterek Facebook'un bu gençlerce "Sevrebook" (Devrim kitabı) olarak tanımlandığını kaydetti. Twitter, Facebook vb. sitelerde söz konusu harekete mensup gençlerin son 6 aylık hareketliliklerinin olduğunu belirten Kışlakçı, ayaklanmanın önlenememesinde bu örgütlü hazırlığın da etkili olduğunu ifade etti. Kışlakçı, bu özellik dolayısıyla bazı kimselerin Mısır intifadası "İnternet devrimi" olarak da nitelendirdiklerini kaydetti.
Mısır intifadasının muhtemel geleceği bağlamında Baradey'in konumu üzerinde de duran Kışlakçı, harekette tek lider ve cemaatin olmadığını ancak Baredey'in özellikle palazlandırılmak istenmiş olabileceğini ve kazanımın üzerine konmayı amaçladığını söyledi.
Son olarak Mübarek'ten sonra Mısır'da kaosun oluşacağı tezini de eleştiren Kışlakçı, tersine huzurun geleceğini ve nitekim bunun için de daha şimdiden çalışmalara başlandığını ifade etti. İkinci olarak özellikle de Batı'nın İhvan'dan çekindiğine dikkat çeken Kışlakçı, nitekim kimi Batılı basın-yayın organlarında Tunus bağlamında Nahda ve lideri Gannuşi'nin de "terörist" şeklinde servis edildiğini belirterek İhvan'ın hareketin içerisinde olduğunu ancak biraz da bu nedenle geride duruyormuş taktiği izlediğini kaydetti.
Kışlakçı'nın ardından söz alan Eşref Abdulgaffar, birinci tur konuşmasında genel olarak kuruluşundan günümüze İhvan-ı Müslimin hareketinin serüveni hakkında bilgi aktarımlarında bulundu. Bu bağlamda özet olarak İhvan'ın hilafetin düşmesinin ardından Müslümanları yeniden toparlamak ve bozulan dinî tasavvurlarını Kur'an-Sünnet çizgisinde ıslah ederek buna uygun bir pratik örneklik oluşturmayı amaçladığını, tez zamanda yaygınlaştığını ve bu yüzden Batılı güçler ve yerel işbirlikçilerince yok edilmek istendiğini söyledi. Abdulgaffar, Mısır'ın şuan ki diktatörü Hüsnü Mübarek'in de Enver Sedat'ın ardılı olduğunu ve gerek Müslümanlara yaklaşımında gerekse de emperyalizm ve Siyonizm ile ilişkilerinde çok daha koyu bir işbirlikçi despot profili çizdiğini ve bu yüzden Mısır halkı nezdinde meşruiyeti olmadığını kaydetti.
Mısır İntifadası Mücadelenin Aşamalarındandır
Mısır intifadasının arka plandaki köklü ve uzun soluklu mücadelenin yeni bir aşamasını ifade ettiğini belirten Abdulgaffar, Mübarek'in İsrail'e yaslanarak iktidarını bugüne taşıdığını ve fakat bunun daha fazla süremeyeceğini söyledi. Mübarek'in Sedat'tan daha fazla işbirlikçi olduğunun altını çizen konuşmacı, İsrail ve Amerika'yla girilen çirkin ilişkiler ve Gazze savaşı sürecinde üstlendiği rol yüzünden Mübarek'in Yahudiler arasında bile İsrail'den daha fazla İsrailci, Batı'dan daha çok Batıcı olduğunun ifade edildiğini kaydetti. Mısır halkının da gelinen süreçte Mübarek'in Filistinlilere karşı İsrail'in, Iraklılara karşı Amerika'nın ve Sudan'a karşı Batı'nın yanında yer aldığını gördüklerini ve nefret duyduklarını ifade etti.
Ayrıca Mübarek rejiminin Mısırlı Müslümanlara biraz da dünya Müslümanlarıyla dayanışma duyarlılıkları yüzünden düşman olduğunu belirten Abdulgaffar, özellikle de Bosna ve Afganistan Müslümanlarına yardım eden Mısırlıların yoğun baskı yaşadıklarını ve cezai yaptırımlarla yüz yüze bırakıldıklarını söyledi. Abdulgaffar, kendisinin de Bosna ve Gazze Müslümanlarına yardım etmesi dolayısıyla yargılandığını, kesinleşmiş 5 yıllık bir hapis cezasına çarptırıldığını ve bu nedenle ülkesine gidemediğini söyledi.
Mısır zindanlarının siyasi tutsaklarla dolu olduğunu kaydeden Abdulgaffar, yaptıkları bir araştırmaya göre 1990-2010 arasında cezaevinde bulunanlar arasında 30 bini aşkın İhvan mensubu tespit ettiklerini ifade etti.
Mısır'da yoğun çalışmalardan sonra halkın baskılarının sonuç verdiğini belirten konuşmacı, Batı'nın da gözetiminde ilk defa özgür seçimlere doğru yol alındığını; üç aşamada gerçekleştirilmesi öngörülen bu seçimlerde İhvan'ın Mübarek'in 40 sandalyesine karşı 80 sandalye kazandığını ne var ki gidişattan korku duyan güçlerin seçimin diğer aşamalarını iptal etme yoluna gittiklerini söyledi.
Bıçak Kemiğe Dayandı!
Diğer yandan halkın yüzde 41'inin açlık sınırının altında yaşadığı Mısır'da sağlık, eğitim, insan hakları vb. alanlarda ciddi sorunların yaşandığını belirten Abdulgaffar, halkın rejimden bıktığını ve bu bıkkınlığın da bugün intifada olarak tezahür ettiğini ifade etti.
Halk nezdinde 2011'in önemsendiğini belirten Abdulgaffar, çünkü ya Mübarek'in ya da devletin sahibiymiş gibi davranan oğlu Cemal'in yeniden iktidara gelmesine kimsenin tahammülünün olmadığını ve bu nedenle Mısır halkının 2011'i bir dönüm addederek harekete geçtiğini söyledi.
Ne 6 Nisan, ne el-Kifaye ve ne de İhvan'ın bu oranda bir kalabalık kitlenin istikrarlı direnişi ortaya koyacağını beklemediklerini de ifade eden Abdulgaffar, durumdan memnun ve bunun kendilerine yüklediği sorumlulukların da farkında olduklarını kaydetti.
İhvan'ın rolüne ilişkin olarak da bilgilendirmede bulunan konuşmacı, ilk etapta bilinçli olarak medyaya bireysel katılım beyanında bulunulduğunu, ikinci aşamada ise muhalefet gruplarıyla istişari temelde aldıkları karar sonucunda kitlesel/örgütsel katılımlarını ilan ettiklerini kaydetti. Abdulgaffar, bunun bir ittifak olduğunu, hiçbir hizbin kendi flama ve amblemlerini taşımamasını özellikle de gençlerin talep ettiğini ve dolayısıyla kendilerinin de bu halk hareketinin içerisinde halktan bir unsur olarak yer aldıklarını söyledi.
Başlangıcından bu yana intifadada ölü ve yaralı kişi sayısına dair aktarılan bilançoya da dikkat çeken Abdulgaffar, sistemin ortaya konan bedellere rağmen sürdürülen direnişe karşı B planını devreye soktuğunu belirterek bunun Belediye hizmetlerinin durdurulması, polisin sivil kılığında halka saldırılması ve dolayısıyla ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için yağmalama girişimleri üzerinden kaos ve belirsizlik ortamının oluşturulması şeklinde özetledi. Ne var ki halkın basiret ve metaneti sonucunda bu planın da tutmadığını belirten konuşmacı, Mübarek'in şimdi son C planını devreye soktuğunu ve bu cümleden olarak reform vaadleriyle halkı kandırmak ve ayrıca tehdit ve şantajlarla öncü direniş öbeklerini korkutup sindirmek istediğini kaydetti.
Dönüşü Olmayan Bir Yola Girdik
Abdulgaffar, tüm Mısır'da 8 milyon insanın meydanlarda olduğunu ve bunun iki milyonunun Tahrir Meydanı'nda iken diğer geri kalanlarının da muhtelif muhitlerde istikrarlı bir direnişi ortaya koyduklarını kaydetti.
İhvan-ı Müslimin olarak dönüşü olmayan bir yola girdiklerini belirten Abdulgaffar, ya diktatörün gidip diktatörlüğün yıkılacağını veyahut da kendilerinin ölüm de dahil tüm riskleri/bedelleri göze alacaklarını söyledi. Sonuca dair zafer temennisinde bulunan ve dünya Müslümanlarına da bu bağlamda duyarlılık çağrısını tekrarlayan Abdulgaffar, olası bir hezimet sonucunda Mısır'da korkunç bir kıyımın kendilerini beklediğinin uzak bir ihtimal olmadığını ifade etti. Ayrıca Allah'ın izniyle muhtemel bir zaferin de Müslümanların lehine başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada çok olumlu etkiler yaratacağını belirten konuşmacı, çünkü Mısır'ın stratejik önemde bir ülke olduğunu söyledi.
Abdulgaffar'ın konuşmasının ardından ikinci tura geçilen panelde dinleyicilerden gelen yazılı ve sözlü sorular cevaplandırıldı. İhvan'ın rolünden öne çıkardığı taleplere, Mısır intifadasında dış güçlerin yönlendirici etkisinin bulunduğu iddiasından İsrail'in tutumuna ve İhvan'ın nasıl bir gelecek öngörüsüne sahip olduğuna değin birçok hususa dair gelen sorular konuşmacılarca cevaplandırılmaya çalışıldı.
Bu bağlamda Abdulgaffar'ın bundan sonraki sürece ilişkin olarak planlarının ne olduğuyla ilgili soruya verdiği yanıt dikkat çekici bulundu. 4 aşamalı bir planlarının bulunduğunu belirten Abdulgaffar, bunları;
1- Sistemin köklü değişimi,
2- Değişimin gerçekleşmesi için diktatörlükten demokrasiye geçiş süreci,
3- Seçimlere hazırlık yapacak bir kurulun oluşturulması,
4- Anayasa Mahkemesi'nin ya da yargı heyetinin belirleyeceği geçici hükümetin inşası…
İkinci olarak askerin rolü ve tutuma ilişkin sorulan bir soruya da Abdulgaffar'ın verdiği cevap ilgi çekici bulundu. Bu konuda askerin tutumundan memnun olduklarını belirten Abdulgaffar, ne var ki askerin tutumunda belirsizlikler bulunduğunu, iki taraf arasında ne oralı ne de buralı olmadığını, göstericilerin güvenliğini sağlamak yerine saldırgan milislere karşı her iki tarafa da müdahale etme yoluna gittiğini söyledi. Abdulgaffar, muhtemelen askerin görece tarafsızlık görüntüsünü sürdüreceğini ve nihayetinde üstün gelen tarafa yakın duracağını ifade etti.
Son olarak da sivil yönetim talebinden neyi kastettiklerinin sorulduğu Abdulgaffar'ın demokratik ya da sivil yönetime ilişkin cevabı bu alanda oluşan kafa karışıklıklarını gidermeye mebni olması açısından nakledilmeye değer mahiyette. Özet olarak Mısır anayasasının 2. maddesine vurguda bulunan Abdulgaffar, bu maddede İslam'ın resmî din olarak belirlendiğini ve şeriatın istinbat (kanun koyma)da kaynaklık rolünün güvence altına alındığını hatırlatarak sivil ya da demokratik yönetim vurgularının da bununla beraber düşünülmesinin gerektiğini ifade etti.
Panel, öne çıkan vurguların Mustafa Eğilli tarafından özetlenmesiyle son buldu.
HABER: HAŞİM AY
FOTO: MUHARREM BAYKUL
HAKSÖZ-HABER / İstanbul