Panelin oturum başkanlığını üstlenen Musa Üzer yaptığı giriş konuşmasında 12 Eylül cuntasının İslamcıları desteklediği iddiası üzerinde durarak, söz konusu tezin başta Türkiye Solu olmak üzere liberal, muhafazakar ve hatta bazı İslami çevrelerde neredeyse mutlak bir hakikatmiş gibi algılandığını söyledi. Aynı şekilde konuya Kürt ulusçularının da bölge bağlamında bu tezi dillendirdiğini belirten Üzer, panel vesilesiyle bu derece yaygınlık kazanan söz konusu tezin somut veriler temelinde gerçekten kanıtlanıp kanıtlanamayacağı üzerinde durulacağını kaydetti. Daha sonra Üzer, Sol'dan Sağ'a, liberal-muhafazakarlardan bazı İslamcı kesimlere değin basında söz konusu tezi dillendiren bazı yazarlardan iktibaslar yaptıktan sonra sözü konuşmacılara tevdi etti.
Kavuncu, 12 Eylül'ün İslamcılığı desteklemesinin söz konusu olmadığını, fakat rejimi tehdit edici radikal unsurlara karşı kimi kesimlerden hareketle ılımlı-uzlaşmacı bir çizgiye göz yumulduğundan bahsedilebileceğini söyledi. Buna yol açan bir diğer nedenin de düzenin toplumsal meşruiyet arayışının söz konusu olabileceğini söyledi. "Rejimin tehdit unsuru olarak gördüğü en önemli kesimlerden biri de politize olmuş yoğun gençlik kesimleriydi." diyen Kavuncu, sistemin gençleri depolitize etmek amacıyla dikkatlerini futbol, cinsellik, milli piyango gibi ideolojiden ve siyasetten soyutlanmış alanlara taşındığının altını çizdi. Konuşmacı, devletin güttüğü bu politikayı bireyselciliğin teşviki olarak nitelendirdi.
İkinci konuşmacı Y
Panel sonunda gelen soruları yanıtlamak üzere sözü ilk olarak Burhan Kavuncu aldı.
Kavuncu, gelen sorular eğiminde yaptığı açıklamasında 12 Eylül'ün diğer tüm darbeler gibi kemalizmin meşrulaşma süreci olduğunu söyledi. Her sistem içi öğütümde farklı kesim ve grupların maşa olarak kullanılmasının bir Türkiye gerçeği olduğunu belirten Kavuncu, devletin kendi eli ile İslamizasyon yaptığını ifade etti. Somut verilen bir örnek olarak Gülen Hareketi'ne değinen Kavuncu, bunun yanında sol grupların, 12 Eylül yenilgisinde anti-islamcı reflekslerinin ardına saklandığının altını çizdi.
Burhan Kavuncu'nun ardından gelen soruları cevaplamak üzere Yılmaz Çakır konuştu.
Çakır, 12 Eylül'de İslamcılara getirdiğimiz iç eleştirilerimizi dönemin zorlu şartlarını göz önüne alarak yapmamamız gerektiğinin altını çizdi. Korku psikolojisi altında müslümanların kendilerini var kılması durumu söz konusuydu diyen konuşmacı, bunun elbette verilen tavizleri hoş görmek anlamına gelmeyeceğini de söyledi. Bu dönemi değerlendirirken müslümanların kendilerini sattıkları gibi bir eleştiriye dönen konuşmalarda dikkat etmemiz uyarısını yapan Çakır, CHP işkencesini yiyenler için DP bir sığınma alanı oldu dedi. DP sonrasında bu koruma refleksinin sığınmaya evrildiğini tahlilini yapan konuşmacı, islamcılığın, müslümanlar için bu görece rahatlık ortamından doğduğunun altını çizdi. 12 Eylül'ün İslamcıları desteklemesi iddiasının sol grupların yaptığını büyük bir genellemeden ibaret olduğuna dikkat çeken Çakır, buna müteakip sol kesimlerin kemalist tutumlarının unutulmaması gerektiğini dile getirdi. Çakır, sözlerini sonlandırırken müslümanların hakkaniyetli şekilde eleştirilere cevap üretmeleri gerektiği tavsiyesinde bulundu.
Panel sonunda Musa Üzer, programa dair şu vurgularda bulunarak paneli bitirdi:
"Yıllarca Müslümanlara adeta hayat hakkı tanımazcasına uygulanan başörtüsü yasağının kapsamlı uygulanmaya başladığı yılların da 80'ler olduğunu görmek gerekiyor. Özellikle bu konuda öncülüğü Evren oynuyor. Hakeza dönemin yüksek yargısı, üniversite rektörleri, medyası yasağın uygulanması noktasında militanca bir hareketlilik içerisinde. Dönemin en büyük hukuksuzluklarından olan 163. Madde Müslümanlar üzerinde terör estiriyor. Bu maddeden dolayı birçok yazar, dergi, kitap cezalandırılıyor.
12 Eylül cuntasının İslamcıları desteklediği tezini dile getirenler büyük oranda sol kesimdir. Oysa asıl irdelenmesi gerekn nokta bu asılsız iddia değil, solun askerle kurduğu ilişkidir. Sol ve darbeciler arasındaki en büyük ilişkiye delil 9 Mart Cuntasıdır. Sosyalizme geçiş için ittifak yapılacak ilerici unsur olarak görülen askerlerin darbe yapmasını dört gözle bekliyorlar. Hatta 12 Mart muhtırasını müttefiklerinin yaptıklarını zanneden dönemin en büyük sol örgütü Dev-Genç bildiri yayınlayarak alkışlar. Öyle olmadığı ortaya çıkınca da bu sefer faşist 12 Mart cuntası oluyor. Hakeza 27 Mayıs darbesine yıllarca sol devrim dedi ki darbe sonrası koşullar fazlasıyla işlerine yaramıştı.
12 Eylül darbecilerinin İslamcıları desteklediği iddiaları masum birer iddia değil. Söylem ideolojik içeriğe sahip. Öte tarafta hem Müslümanların kazanımlarını değersizleştiriyor hem de ideolojik açıdan Müslümanları sorunlu duruma sokan bir mahiyet arz ediyor."
Bir sonraki ayın programı şöyle:4 Mayıs 2011 Çarşamba 20:00
Solun Zayıflaması 12 Eylül Faşizminin Neticesi midir?
Murat Aydoğdu – Bahadır Kurbanoğlu
Büşra Bulut / Haksöz-Haber