Serap Alpaslan özetle şunlara değindi;
"Pencabi, peştun, afgan, beluci…
Yaklaşık ikiyüz milyonluk nüfusunda pek çok etnik kökeni bir arada barındıran bir ülke Pakistan. Bu çeşitliliğin bölgesel aidiyetler, kabile bağları, dini bölünmeler ve siyasi gruplaşmalarla da katmerlendiğini göz önüne aldığımızda Pakistan'la daha ilk tanışmamızda, ne tür sorunlarla baş başa olduğunu tahmin etmek zor değil.
İngiltere'nin, işgal ettiği toprakları terk ederken -gerektiğinde müdahil olmak üzere- muhtemel sorun alanlarını inşa etmesi prensibinden nasibini alan Pakistan, hem sınır sorunlarıyla, hem etnik kavgalarla, hem sık sık askeri darbelerle bölünen siyasi hayatıyla mücadele içindedir. Ülkenin yerleşim planından diline kadar etkisini sürdürmektedir sömürge döneminin izleri.
Kötü ev sahibi, kiracısını ev sahibi yapar misali, Hindistan gibi güçlü ve nükleer silaha sahip olan bir komşusunun olması, Pakistan'ın nükleer silaha sahip az sayıda ülkeden biri olmasına neden olmuştur.
Hint alt kıtasının kuzeybatısında, toprakları Himalayaların eteklerine kadar uzanan, Afgan savaşının en büyük yükünü taşıyan, kast sisteminin ruhunun hala korunduğu, süslü arabaları, renkleri, renkliliği seven, neşeli esmer insanların ülkesi Pakistan…"
Seminer katılımcıların sorduğu sorulara verilen cevap ve yapılan açılımlarla son buldu.